Galiba altı yedi yıl önceydi. Abdurrahman Dilipak ve Cevat Özkaya ile İstiklal'de yürümekte idik. Dilipak her zaman ki gibi anlatmaya başladı ve bizi İngiltere Konsolosluğunun arkasında bir yere götürdü.
Geldiğimiz yer ‘Tarihi Cumhuriyet İşkembe Salonu' idi. Televizyon açık ve yanılmıyorsam Kanal 7 ya da o minvalde bir kanal izleniyordu. Tam karşısında da ‘Cumhuriyet Meyhanesi' varmış…
Yeni sahibi ile tanıştık. Zira Cumhuriyet işkembesi el değiştirmiş. Meyhaneci taifesi bu yüzden çok kinlilermiş.
Malum bir de Cumhuriyet sucukları… Dördüncü Cumhuriyet ise, Yunus Nadi'nin ilk sayısını 7 Mayıs 1924'de çıkardığı hani yayın yönetmeni ve Ankara temsilcisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin sırlarını ifşa etmekten tutuklanan gazete.
Gazete yukarıdan gelen emirle çıkarılıyor. Diğerleri de böyle mi bilmiyorum, ama çorbacı da, meyhane de 1923'de kurulmuş bunu biliyorum. Hepsinin yazı karakteri de aynı.
Konumuz ne çorbacı, ne meyhane, ne de sucuk.
Beyaz Türklerin finanse ettiği bu mevkutede geçen hafta “Kakofonik ezanlar” başlıklı edepsiz bir müsvedde neşredildi. Yazar kendince ‘kakafonik' yerine ‘kakofonik' yazmış. Yani harf oyunuyla yediği herzeyi örtmeye çalışıyor.
Bu gazetenin bir süre yayın yönetmenliğini yapmış Hikmet Çetinkaya diye bir zat var. Kendisi eskiden fanatik Fethullah Gülen aleyhtarı idi. Neredeyse her gün ondan bahsederdi. Hâlen yazdığı gazetenin adı geçen yapıya payandalık etmesi karşısında bile, Cumhuriyet'te yazmaya devam eden Çetinkaya'dan söz ediyorum...
Cumhuriyet'in arşivine bir girin neler göreceksiniz neler. Kemalistlik mi, CHP'cilik mi, Komünistlik mi, İnönücülük mü, Hitler sempatizanlığı mı, Demokrat Partililiğe geçmek mi, İnönü düşmanlığı mı, Nazım Hikmet'in yüzüne tükürülmesi çağrıları mı, Özal'la savaş mı, darbe yandaşlığı mı, Gülen düşmanlığı mı, FETÖ'yü savunmak mı, ne ararsanız var derde devadan gayrı. Dahası 1950'lerde “Şeriatçılık” yaptığını bile görürsünüz... Menfaat neyi gerektiriyorsa, o yani… Sadece menfaat değil elbet…
Kılıktan kılığa girmek onların görevi ve misyonu demek ki. Onlara en çok yakışan da bu zaten.
Biliyor musunuz? CHP oldukça manidar bir gerekçeyle, Cumhuriyet'i 29 Ekim 1934 tarihinde Cumhuriyet'in 11. yıl dönümünde 10 yaşında iken 10 günlüğüne kapatır: “Hükümetin genel politikasına aykırı yayınlar yapmak!” Bir daha okuyalım mı: Hükümetin genel politikasına aykırı yayınlar yapmak… Kılaçdaroğlu ve Gürsel Tekin'in aşkına bir daha…
Hükümetten kastedilen CHP iktidarı. İsmet İnönü Başbakan, Mustafa Kemal'de Cumhurbaşkanı...
Şimdi ise tek bir görevi var: Recep Tayyip Erdoğan üzerinden ‘Yeni Türkiye' ile savaşmak. Girdikleri her kılık da her zaman İslam düşmanlığı yapmak için. İslam'la savaştılar, sözde şeriatçılık yaptıkları 1950'de bile... Bu, o var olduğu müddetçe de değişmeyecek. Özal'la da, Erbakan'la da, şimdi de Erdoğan'la bu yüzden savaşıyorlar.
İşte bu mevkutenin, Münevver dünyada hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan “Tayfun Atay” adlı bir müsveddecisi var.
Bu arsız kendi kimliğini izhar ettiği karalamasında şöyle yazmış:
“Bugün bu memlekette sabah ezanları bambaşka motif ve motivasyonlarla okunur olmuş durumda. Bunlar, işgal İstanbul'unun değil, AKP İstanbul'unun sabah ezanları! AKP'nin alâmetifarikası olarak da karşımızda duran simgelerden biri, neredeyse her köşe başında, gerçekten ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın inşa edilmiş camilerin yükselen minareleri.
Camilerden sabahları hoparlörlerle hem kundaktaki bebeklerin yüreğini hoplatacak tonda, hem de onca caminin senkronize olamayıp biri 3 saniye önce, diğeri 5 saniye sonra başladığı için kakofonik şekilde ezan sesleri yükseliyor.
Bunları duyduğumda, yalan yok, şöyle düşünüyorum:
Bu memlekette ezanlar, dindarlık adına geçmiş mağduriyetlerin intikamını almak istercesine okunuyor. Bu memlekette ezanlar, birilerine “Kalkın ey ‘kâfir mukallitleri', siz Müslüman değil misiniz” diye heyheylenircesine okunuyor.“Şehr-i İstanbul”un sabahlarını böylesi kakofonik bir gürültüye boğan…”
Bakar mısınız arsızlığa, edepsizliğe ve zavallılığa. Bu yapılan şimdi fikir beyanı mı? İslam düşmanlığı ve Müslümanların inancına kin kusma ve hakaret değil de nedir bu zevzeklik? ‘İlkeli olun, insafa gelin, merhametli olun' falan diyecek değilim. Çünkü isteseler de beceremezler, bu tür duygu ve hâlin ne anlama geldiğini bile bilmezler.
‘Yuh olsun sizin ervahınıza' diyeceğiz demesine de, fakat bu milletin ezanına hakaret eden erzeller/erzallar için hukukun da bir şeyler yapması gerekmez mi?
Mesela hani bugün adına ‘savcı' dedikleri Müdde-i Umumilerimiz var ya… Milletin inancına “kaka/o/foni” şeklinde edepsizce küfredildiğinde illa birilerinin suç duyurusu yapmasını beklemeleri mi gerekiyor? Re'sen inceleme denilen bir müessese yok mu?
Ne demek ‘müddei umumi', adli teşkilatlarda yani mahkemelerde umumun/halkın hak ve hukukunu korumakla görevli kimse. Sevgili ve ilgili müddei umumilerimiz belediğiniz dilekçesi ise buyurun herkesin huzurunda dilekçe! İnancıma küfreden bu hadsize haddinin bildirilmesi için lütfen gereğini yapın. Savmayın lütfen savunun!