Günümüzde evliliğin muhtemel masrafları, takılar, düğün salonu, mobilyalar, balayı, gelinlik, hediyeleşmeler, nişan-kına gecesi masrafları, bohçalar vs. derken 80-100 bin TL meblağlara ulaşmaktadır. Bu harcamaların büyük kısmı İslâmî geleneğe aykırı ve nikâh fıkhına uzak görünmektedir.
Evlilikle ilgili birinci konu, düğünlerin debdebeye dönüşmesiyle ilgilidir. Üniversiteyi yeni bitirmiş iki genç, öğrenim kredisi nedeniyle kişi başına 25-30 bin TL borçlu olarak hayata başlamaktadır. Maddi imkânsızlıklar evlilik niyetlerinin ertelenmesine sebebiyet vermektedir.
Diğer taraftan bu gençlerin toplumun mevcut evlilik kültürüyle evlenmesi yaşadığımız hayata büyük yük getirmekte, gelenekleri aşındırmaktadır.
Halbuki, düğünün amacı nikâhın ilanıdır; davetlilerin “felekten bir gece çalması” değildir. Düğünlerde alkol kullanımı, havaya silah atma, çılgınca eğlence, kendinden geçme hali egemen durumdadır.
İkinci konu, kurulan yuvanın eşyalarının düzülmesi sırasında ortaya çıkmaktadır. Daha para kazanmaya başlamayan, hayat nedir bilmeyen gençler eşyalarının tam tekmil olmasını istemektedir.
Şu unutulmamalı ki, kırk yıllık evlerin dahi ihtiyacı tükenmemektedir. Evin ihtiyaçlarının tamamı, evlilik hayatı başlamadan tedarik edilememekte ve süreç içinde kısım kısım karşılanabilmektedir. Kırk yıllık evlilerin sahip olduğu eşyaya sahip olarak evlenme niyeti ya borçlanma ya israf getirmektedir.
Çünkü evli çift, henüz birbiriyle geçinmeyi yeni öğrenecektir.
Eşyalar da bu geçinme/birbirine alışma cehdinde belirlenecektir. Kimbilir belki gerekli diyerek satın alınan eşyaların kimi hiç kullanılmayacaktır. Böyle bir seçenek halinde alınan eşya israf hükmündedir. Şu bilinmeli ki, her âtıl eşya, sahibine ahirette hesap soracaktır.
Hamal, sahip olduğu ipin hesabını vermek zorunda kalacaktır. O halde hesabını veremeyeceğiniz eşyaları niçin satın almaktasınız?
Bu cümleden olarak genç kadınlara şunu söyleyebiliriz: Hayatınızda bir kere giyeceğiniz, Hıristiyan geleneğin evlilik sembolü gelinliğe büyük paralar vermeniz “metalarla resim çekilmek” dışında anlam ifade etmekte midir? Modern dünyada kadınlar, heykellerle, lüks otomobillerle, herkesin gidemediği tatil beldelerindeki manzaralarla kendilerini fotoğraflamaktadır.
Gelinlik de böyle bir poza benzemekte, kadının nesneleşmesini sağlayan bir dönüştürücüyü imlemektedir. Kadının “gelinlik için var olan”a dönüşmesi, nesneleşmedir.
Üçüncü bir konu, düğünlerin gösteri-karnaval haline gelmesiyle ilgilidir.
Şimdilerde düğün merasimi, evlenecek gençleri, 2 saatliğine Hollywood yıldızı yapmak ve ceplerinden artist olmanın bedelini almak faaliyetine dönüşmüştür. Evlilik, artık “kısa süreli şöhret oyunu”dur.
Evlenen çiftler ve yakın akrabaları dans dersleri almakta ve “gösterilerini” lâyıkıyla sunmak istemektedir. Genç kadın ve erkekler “evlilik sahnesinin oyuncuları” olmayı temel kılarken gerçekte âşık olduğu insanı metalaştırdıklarını fark edememektedir.
Nikâh, binlerce yıl (ahirette dahi) sürecek birleşmenin, yol arkadaşlığının, birbirine veli olmanın adımı olması gerekirken, “en iyi halayı sen çekersin” iltifatını hak etmenin şölenine indirgenmiştir.
Böylece hayat, sinema filmi olsun istenmekte ve emekle kazanılmış, ter dökülerek birikmiş meblağlar havaya savurulmaktadır. Gençlerin aileleri de kendi evliliklerinde talepkâr olmadıkları bu potlaç/kurultay için, hayatlarının on yılında kazandıkları meblağları feda etmektedir.
Potlaç/kurultay, Türk kültüründe ancak Hakanların “Hakanlık” statülerinin emaresidir. Gariplerin geleneği olmamalıdır.
Ebeveynler, hayatlarının başındaki gençlerin sinematografik ritüellerinde “düğündür, bir kere oluyor” diyerek servetlerini dökmekte, varlıklarını havaya savurmakta, halka “yiyimlik” kılmaktadır. Bir aileden iki, üç, dört genç adam veya kadın evlenmeye kalktığında bu emekçi ebeveynlerin hali nicedir?
Dördüncü konu: Gençler düğün için evlendiklerini sanmaktadır; oysa gelenekte evlilik bir yastıkta kocamak için nikâh yapmak anlamı taşımaktadır. İslâm'da evliliğin birinci amacının kadının mehrini, nafakasını garanti altına almak olduğu git gide unutulmaktadır.
Evlenme niyetindeki kadınlar artık düğün resimlerini ve merasimin ihtişamını “garanti”leme eğilimindedirler. Evlenme niyetindeki genç adamlar, adamlıklarını “baba paralarını ezerek” kanıtlamaktadır.
Beşinci konu, kadın-erkek eşitliği hakkındadır:
Hem takı, en kralından mobilyalar ve mehir alırım, hem “edinilmiş mallara katılma” (erkeğin malında ortaklık) isterim (4721 sayılı Medeni Kanun, madde 202), hem Hollywood yıldızları misali ve masallardaki gibi bir düğünüm olsun diyerek evlenmek isteyen bir kadın nasıl olur da “kadın erkek eşittir!” diyebilir.
Kadınlar “Hiçbir kimse, kendi el emeği ve alın teriyle kazandığından daha hayırlı bir rızkı yememiştir” ilkesiyle yaşasalardı, erkeklerden hiçbir şey istemeden evlenmeye razı olacaktı.
Ancak bu şartla, yani kendileri de kazanılmış servetlerini erkeklere sunarak "edinilmiş mallara katılma (mal ortaklığı)" statüsünü talep ederek “karşılıklılık” esasından faydalanabileceklerdi.
Bir koca çalışıp kazandıktan ve karısına mehir+takı+yüksek masraflı düğün+son moda mobilya aldıktan, evine helâl lokma götürdükten sonra karısı kendisine MK m. 202 gereği “malına da ortağım” dediğinde “Hayırdır, benimle mi kazandın?” deme hakkına sahip değil midir?
Şimdi, kadınların müstakbel kocalarına yönelttiği mezkûr taleplerini “eşitlik” ilkesi gereği ters çevirelim. Erkeklerin kadınlara şu soruyu sormasını isteyelim:
“Eğer senin malın olsaydı ve ben yoksul olsaydım, beni almak için bana en kralından düğün merasimi düzenleyip, drahoma verip, üstüne de malının ortağı yapar mıydın?”
Bu soruya müspet bir cevap verilmeyecektir. Hangi kadın “drahoma” vermeyi kabul eder ki?
Anlaşılan o ki, kadınlar evlenirken sahip olmadıkları malları ve servetleri müstakbel kocalarından talep etmekte, bir taraftan da evliliklerine küresel hukuku ortak etmek istemektedir.
Kadınlar hem dinde yeri olan mehir-nafaka hukukunu talep etmekte hem küresel kadın hakları teorisinin seküler çözümlerini idealize etmekte hem de baş aktrist oldukları düğün senaryolarında oynamanın hayaliyle yaşamaktadır.
Bu filmde erkeğin (koca adayının) figüranlaşması öngörülmektedir.