Yılmaz Altunsoy

İyi Parti, iyi olmadı…

07.11.2017 05:48:04

Uzun zamandır bekleniyordu bu parti. Geç bile kaldı denilebilir hatta. Ne zaman Türkiye'nin başına birileri bir çorap örmeye kalksa, ne zaman Türkiye küresel emperyalist siyonist güçler tarafından kuşatılmaya kalkışılsa, mutlaka içeride bir ve beraber olmamızı engellemeye matuf bir kısım siyasi, sosyal ya da ekonomik hareketlenmeler başlar. Bunlar sanki bir merkezden düğmeye basılmışçasına, ardı ardına uygulamaya konulur.

Dünya, dünyayı kendi ekseninde şekillendirmeye çalışan bir küresel çetenin tehdidi altındadır. Bu küresel çete, çok milletli, çok devletli, çok dinli bir çetedir. Bu çete için şu devletin himayesinde yahut falan millete mensup demek pek mümkün değildir. Hatta öyle ki, bu küresel çete, kendi menfaati için imale ettiği devletlerin, milletlerarası siyaseti ile bile çelişir mahiyettedir. Bugün bu küresel çetenin Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de yaptıklarının ve Türkiye'yi kuşatma altına almak için yürüttükleri faaliyetlerin, ne Amerikan, ne de diğer batılı devletlerin tam olarak menfaatine olduğunu söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Nato üyesi bir ülke olan Türkiye'ye karşı, terör grupları ile ortak iş tutmanın, Türkiye'yi kaybetmek bir yana, Rusya'ya yakınlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını, en az bizim kadar bilen bu küresel çete, kısa vadeli kazanımları için, uzun vadede dünyanın dengesini kendi aleyhlerine çevirmeyi bile göze alabilecek kadar, gözü dönmüş zamanımızın “yecüc mecüc”üdürler. Bu yecüc mecüc çetesinin emellerine ulaşmasının önündeki en büyük engel ise, bir ve beraber hareket eden, düşman karşısında tek yumruk olan, güçlü, şahsiyetli bir Türkiye'dir. Son yıllarda yaşanan hadiseler, bunun bu şekilde olduğunu su götürmez bir şekilde ortaya koyduğundan, bu cümlemiz salt bir iddia değil, gerçeğin ta kendisidir. Zira yaşananlar, bu iddiayı ispat etmiştir.

Peki, ne istiyor bu küresel çete ve Türkiye neden bu şer şebekesinin hedefinde? Bu çetenin ne istediği ortada aslında. İslam medeniyetinin tekrar yükselmesine mani olmak ve gelecekte yaşanacak olan medeniyetler çatışmasında, İslam medeniyetinin mağlup olmasını sağlamak. Huntington bunu yıllar önce söylemiş. İslam medeniyeti dünyanın gördüğü en önemli medeniyetlerden birisidir. Bu medeniyet, dünyada hızla değer bulmaktadır ve bu medeniyete liderlik edecek tek ülke de Türkiye'dir. Ancak Türkiye'nin ayağındaki prangalardan kurtulması gerekir. Bu prangalar, muhteşem Osmanlı ve İslam kültür mirasını reddeden, modernleşmeyi Batılılaşmak olarak algılama gafletine düşen, kendi kültürüne, medeniyetine, diline, dinine yabancılaşan her türlü anlayış ve dayatmalardır. Türkiye eğer ayağındaki bu esaret zincirlerini kırıp atabilirse, o zaman tekrar eski haşmetli günlerine dönebilir, bu da batı medeniyetinin sonu olur. Zira Batı, hızla batışın eşiğindedir.

Batı, Türkiye'de son yıllarda yaşanan ve gittikçe ivme kazanan, özüne, kendi medeniyetine, yerli ve milli değerlerine dönüşün farkına vardıktan sonra, hedefine Türkiye'yi oturtmuştur. Eskisi gibi her dileğine amade olan bir Türkiye'nin artık mevcut olmadığını ve gittikçe kendisinden uzaklaşmakta olduğunu gören Batı, tüm işini gücünü bırakmış ve Türkiye'nin hem maddi ve hem de sosyolojik anlamda ileri yürüyüşünü durdurmayı, en önemli vazifesi haline getirmiştir. Türkiye'nin ilerlemesi, batı için öylesine mühim bir risk ve tehlikedir ki, eğer Türkler Lozan'da kendilerine verilen narkozdan bir uyanacak olurlar ve “nerede kalmıştık” derlerse, bu batının batışını hızlandıracaktır. Bunun için Türkiye'yi tekrar kendi yörüngelerine sokmak en birinci görevleridir. Onlara göre bu görev, mutlak manada başarılmalıdır. Eğer diplomasi yoluyla olmazsa, ekonomik ambargolarla, bu da olmazsa içeride yıllardır besleyip büyüttükleri paralel yapıyı kullanmak suretiyle millete darbe yaparak, o da olmazsa milletin birlik ve beraberliğini bozacak yeni siyasi oluşumlar meydana getirerek, o da netice vermezse terör örgütlerini desteklemek suretiyle, en sonunda da alenen harp yoluyla bu amaçlarına vasıl olmak isteyeceklerdir. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

Meral Akşener başkanlığında kurulan İyi Parti iyi midir, kötü müdür, programında yer alan bir kısım düzenlemeler millet için ne anlam ifade eder, kurucu kadroları içinde yer alan bir kısım insanların şaibelerini millet zihninde nereye oturtur? Bu hususlara pek fazla girmeden şunu ifade etmek isterim ki: İyi Parti, her şeyden önce, zamanlaması itibariyle İYİ olmamıştır.

Evet, zamanlaması yanlıştır. Zira Türkiye içten ve dıştan kuşatılmaya çalışılmaktadır. Böylesine birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan ateşîn bir zamanda, bu milletin ihtiyacı olan şey, yeni ihtilaf kapıları açmak, milletin kafasını bulandıracak ve gücünü bölecek şeyler söylemek değil, olan ihtilafları bile görmezden gelmeye çalışmaktır. Zaman bunu gerektirmektedir. Devlet Bahçeli, Ak Parti'nin her türlü icraatını kabul edip, benimsediği için değil, zamanın getirdiği şartların gerekliliğinden dolayı hükümetin yanında yer almaktadır. Yeni kapılar açmanın, milleti bölmenin, hükümeti zaafa uğratmanın, düşmandan başka kimin işine yarayacağını İYİ partililerin çok İYİ düşünmesi ve hesaba katması gerekir. Millet zor zamanlarda kimin ne yaptığını, nerede durduğunu çok iyi analiz edecektir.

Dediğimiz gibi, zamanlama yanlıştır. Harici hücumların arttığı bir zamanda, dâhili ihtilafları bir yana bırakmak gerekir. Bu durum bana Ahmet İzzet Paşa'nın “Feryadım” isimli hatıratında yer alan şu bahsi hatırlattı. Malumunuz Ahmet İzzet Paşa, Mahmut Şevket Paşa ve Goltz Paşa ile anlaşamayınca, 1911 senesinde Yemen'deki aşiretler arasında vuku bulan anlaşmazlıkları ve çatışmaları önlemek için Yemen'e gönderilmişti. Paşa göreve başladığında birbirlerinin kanını döken ve aralarındaki husumet had safhaya ulaşan bu kabileler, İtalyanların Trablusgarp'ı işgal ettiği haberini alır almaz, kendi aralarındaki ihtilafı ve daha da ötesi savaşı bir yana bırakmışlar ve gâvur işgalini telin edici protesto gösterilerinde omuz omuza yürümüşlerdi. Bakınız Ahmet İzzet Paşa bu hadiseyi nasıl anlatıyor: “Gariptir ki, bu savaşın ortaya çıkışıyla birlikte Yemen Çölü ve dağlarındaki bedeviler kırk yıldan, belki dört asırdan beri sürüp gelen ve pek çok kanlı aşamalar içeren tarihi düşmanlık ve hasımlıkları unutmuş, ‘inde-ş şedaidi tentafil ahkad' (Sıkıntı zamanlarında, kinler söner) hikmetli sözüne dayanarak, ‘geçen geçti' demiş ve selamet aracı olan birliğe sarılmıştı. İtalya ile savaş ilanının haber alındığının ertesi Cuma günü, camilerden çıkan bütün Sanalılar'ın oturduğum evin önündeki meydanda, Ashab-ı Kiram sancakları taşıyarak yaptıkları tezahüratın, hazin hatıralarını hayatım boyunca unutmayacağım” (Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, İstanbul 2017, Sayfa: I/132)

İyi Parti yöneticilerinden bu milletin beklediği şey, memleketimizi işgal etmeyi planlayan düşmanların hücumlarını alenileştirdiği ve artırdığı bir zamanda parti kurarak milliyetçi muhafazakâr kesimin gücünü bölmeye vesile olmak değil, vatanperverlik adına, her türlü ihtilafı bir kenara bırakmak ve hükümete destek olmaktır. Milletçe ele ele vererek, sâhil-i selamete çıktığımız gün, herkes kendi fikrine uygun partiyi kurmakta ve milletten rey talep etmekte hürdür. Ancak gerçek vatanperverlerin, memleketimizin varlığına tecavüz edildiği, hayat-memat savaşı verilen bu günlerde, yeni bir parti kurmaları İYİ değildir… Millet bunu affetmez, yazar bir kenara. Siz de bu sözlerimi yazın bir kenara…

YORUM YAP