“Ecir” hakkında şu tanımlama yapılmıştır: Sözlükte ecr “bir işe karşılık ücret ödemek, mükâfatlandırmak” manasında masdar, ayrıca “ücret” veya “mükâfat” anlamında isim olarak geçer. Kelime her iki kullanışa bağlı olarak “bir şeyi kiraya vermek” ve “mehir” mânalarına da gelir. Müfessirlere göre ecir kelimesi Kur'an'da altı anlamda kullanılmıştır: 1) Sevap (16 Nahl 96); 2) İsyana verilen ceza (3 Al-i İmran 185); 3) Cennet (4 Nisa 40); 4) Ücret (11 Hûd 51); 5) Övgü (29 Ankebut 27); 6) Mehir (4 Nisa 24). Çoğu âlime göre ecir daha çok faydalı işlere verilen karşılığı ifade eder (Bağçeci, 1994: 383).
Medine / İslam toplumunda “ecir”, meta olmayan emeğin ücretidir. Meta olmamaktan kasıt her ecir sahibinin kendi fiyatını kendisinin belirlemesi ve emeğin piyasadaki bir mal gibi alınıp satılacak hale gelmemesidir. Medine toplumunda ecir nedeniyle “kendi için emek” sahipleri bir manada “iş adamı-işletme sahibi” sayılırdı. Sanayi toplumunun “meta emeği” ise Mekke döneminin “köle emeği”nden başka bir şey değildir. Bunlar emeklerini satarken aslında ömürlerini, vakitlerini iş sahibine devretmektedir.
Ecir, “emeğin serbest dolaşımı” anlamına da gelir. Bu emek canı istediği zaman “piyasaya girer.” Fiyatını yükseltmek için dolaşabilir. İşin zamanını kendisi tayin eder. Ecir ilişkisinde asıl olan “iş”tir, işçinin zamanı değildir.
Günümüzde yalnız “sermayenin dolaşım hakkı” vardır. Küresel sermaye dediğimizde “dolaşabilen sermaye”den bahsetmiş oluruz. “Emeğin serbest dolaşımı” temin edilmiş olsa, onun toplum yapılarını değiştirebilecek kadar güçlü olduğu görülecektir. Bir duvar ustasının “serbest dolaşım hakkı” olsa, Ankara'dan Manhattan'a gitse, emeğini piyasaya sürmesi halinde kazancını katlayacağı açıktır. Kur'an “Artık o namazı kılınca yer(yüzün)e dağılın, Allah'ın fazlından (nasıyb) arayın” (62 Cum'a 10) demektedir.
“İşçilik” günümüzde sadece “proletarya emeği” olarak görülmektedir. Bu emek, “bağlı emek”tir. Kimi “toplumcular” işçi ücretinin artırılmasını onun sömürülemezliğinin kıstası olarak ele almaktadır. Oysa modern toplumda sadece emek sömürüsü değil tüketim sömürüsü de işletilmektedir. Yüksek ücretli emekçinin tüketim talepleri bu tabakanın işçi pozisyonunu ve işliğe sabitlenmesini de garantilemektedir. Modern insan tükettiği malları satın almamakta, tükettiği mallar tarafından satın alınmaktadır.
İslam toplumunda “emek”, serbesttir. Serbest emek, işi reddetme hakkına sahip olmayı ifade eder. Piyasaya çıkar ve “işi beğenmezse” veya “ücret kâfi değilse” iş yapmayı reddeder. İşi reddetme hürriyeti, günümüz “emek” mücadelesinin yanına hiç yaklaşamadığı (düşünmediği) bir haktır. “Serbest/hür emek” kimseyle “belirsiz süreli” veya “parça başı” (örneğin sadece vida sıkmak şeklinde) iş yapmaya zorlanamaz. Emekli olmak için, sağlık güvencesinden faydalanmak için bir mecburiyete de tabi değildir. “Haftalık 45 saat mesai” kavramına bağlı değildir; iş bittiği takdirde mesaisini bitirebilir. Saate mahkûm değildir. İşin bütününe ait bir emekle çalışmanın peşindedir.
Mecelle, “icare-i Âdem-i” (insan kirası) adı altındaki dördüncü bölümde çalışma ilişkilerini doğrudan düzenleyen birtakım hükümlere yer vermiştir. Dolayısıyla insan çalışması, Roma Hukuku'nda olduğu gibi kira akdinde düzenlenmiştir (Uçkan, 1999: 163). İşçi, emeğini kiralar.
Mecelle, emeği ile ücret karşılığı çalışan herkesi işçi kapsamına almıştır. Bu durumda sadece bir işverene bağımlı olarak çalışan işçi kadar, topluma hizmet eden kişiler de işçi sayılmaktadırlar. İşçinin genel bir tanımı madde 413'de yapılmıştır. Buna göre “işçi, nefsini kiraya veren kimsedir.” Ancak işçi, özelliklerine göre ikiye ayrılmaktadır:
Ecir-i Has (Özel İşçi): Yalnızca işverene (müstecire) iş yapmak üzere tutulan işçiye özel işçi (ecir-i has) denir (madde 422/II). “Özel işçi”, emeğini yalnız bir kişiye veya işletmeye hasreder.
Ecir-i Müşterek (Ortak İşçi): Tek bir işverene bağlı olmayan işçiye, ortak işçi (ecr-i müşterek) denir (madde 422/II). Mesela hamal, terzi, saatçi, kuyumcu, iskele kayıkçısı, arabacı ortak işçiye birer örnektirler ve bu işçiler bir kişiye bağlı olmayıp herkes için iş yapabilirler. Fakat bu işçi, belirli bir süre için yalnızca bir işverene iş yapmak üzere tutulmuşsa, o süre için özel işçi olur. Bir fabrikanın muhasebe işlerini yapmak üzere işe alınan işçi, özel işçi olurken; serbest muhasebecilik yaparak fabrikaların ve işletmelerin defterini tutan kişi ortak işçi sayılır (Uçkan, 1999: 166-167).
Bazı hukukçular günümüzde 4857 sayılı kanuna tabi “işçi”yi, Mecelle'nin “özel işçi” tanımına uygun saymakta ise de bu doğru değildir. Zira, özel işçinin iş sözleşmesi sadece belirli işin yapılmasını gerektirmekte, iş bittiğinde onu serbest kılmaktadır. İş akti, işi tanımlamıştır. Günümüz işçisi ise, “vaktini ücretle kiraya veren” kişi olarak çalışmaktadır. Diyelim ki ortalama bir işçi emeği günde on duvar boyuyor olsun. Eğer işçilerden biri aynı metre kare on duvarı 8 saatte değil de 6 saatte boyamayı başarmaktaysa, onun mesaisi işin tamamlanmasıyla bitmiş sayılmalıdır (kapitalizm buna razı değildir).
Yukarıdaki örnek Mecelle'deki ‘ecir-i has'ın, dört unsurunu (iş akdi, iş, ücret ve bağımlılık) gözetir. Oysa sanayi işçiliğinde “tanımlı iş” muğlaklaştırılmakta ve işçinin emeğinden ziyade işçinin zamanını talep edilmektedir.
- Bağçeci Muhittin, Ecir, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 10, 1994
- Uçkan Banu, Mecelle'de İş Hukuku Düzeni, AÜSBF Dergisi, c: 54/1, ss: 157-176, 1999