Saadet Partisinin Türkiye'ye İngiliz sekülerizmini getirmeyi isteyen genel başkanı Temel Karamollaoğlu ile ilgili önemli bir yazı.
Metin Özer / Habervitrini
24 Haziran seçimlerinde malum kesim Temel Karamollaoğlu rüzgârı estirdi.
İpini millet düşmanlarına teslim etmiş bir kısım medya mensuplarının Karamollaoğlu'na ilgisi, şaşırtıcı olduğu kadar, hayret vericiydi.
Onlar ki, düne kadar adının önüne, “yobaz”, “Madımak Oteli canisi”, “katil”, “gerici”, “Atatürk düşmanı” ve “dinci” ifadeleri koyuyordu.
Ne olduysa 24 Haziran seçimlerinden önce oldu.
Dün ‘yobaz adam' ilan ettikleri Karamollaoğlu'nu, o gün ‘bilge adam' ilan ettiler.
Ben bu işten işkillendim.
Bay Temel'i biraz araştırmaya karar verdim.
Karamollaoğlu, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini Kayseri'de tamamlamış. 1959 yılında İngiltere'ye gidip Manchester Üniversitesi'nden tekstil mühendisi olarak mezun olmuş.
Beş çocuğu olan Karamollaoğlu'nun çocukları; Mehmet Zahit ve Zeynep, 28 Şubat'ın ajan-sahtekar şeyhi Ali Kalkancı'nın müridiydi.
Bay Temel bu durumu, “Çocuklarım o şeye bir iki hafta gitmişler” sözüyle açıklayabildi.
Karamollaoğlu'nun ‘o şey' dediği, 28 Şubat'ta mensubu olduğu Refah Partisi'ni iktidardan eden askerlerin ajanı çakma şeyhti.
Bay Temel çocuklarını Refah Partisi'nin cellâdına teslim etmiş anlayacağınız.
O çocuklarından birisi olan M. Zahit Karamollaoğlu bugün Türkiye'nin en önemli kuruluşunun tepe noktasında bulunuyor.
Karamollaoğlu'nun seçim süresince sövüp saydığı AK Parti, oğlunu alıp BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı yaptı.
M. Zahit Karamollaoğlu halen, Türkiye'nin en stratejik kurumu olan BOTAŞ'ta görevini sürdürüyor.
Kimin tavassutu ile dersiniz!..
Bildiniz.
Evlat için hükümete RİCA, İktidar için muhalefete İLTİCA...
Tam bir İngiliz taktiği..
“İngiliz” deyince şimdi sizi yerinizden hoplatacak meseleye geleyim.
Prof. Dr. Mehmet Paçacı, Karamollaoğlu'nun damadıdır.
Mehmet Paçacı, 1977 yılında Ankara İmam Hatip Lisesi'ni bitirmiş, 1982 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun olmuş. Mezun olur olmaz, Suudi Arabistan'ın yolunu tutmuş.
1985 yılında Suudi Arabistan Kral Suud Üniversitesi'nde ders almış.
Suudi Arabistan'dan dönüp İngiltere'ye gitmiş.
İngiltere'de Yahudi sermayesiyle kurulmuş en eski üniversite olan Manchester Üniversitesi'ne girmiş.
1987-1988 yıllarında İngiliz Kültür Heyeti bursunu kazanarak, Biblical Theology Bölümüne kaydolmuş.
Biblical Theology… Çok afilli duruyor değil mi?
Özgeçmişine böyle yazmış.
Merak ettim..
Bu “Biblical Theology ne bilimidir, bunun dersi nedir?” diye.
Biblical Theology'nin Türkçesi, “İncil ilahiyatı” demek.
Müslümanların Kur'an İlahiyatı neyse, Hıristiyanların İncil İlahiyatı da aynı.
Bizdeki İlahiyat Fakültesinin Hıristiyanlardaki karşılığı...
Manchester Üniversitesi, Biblical Theology eğitimini şöyle özetlemiş:
“İncil'e dayanan teoloji; özellikle, düşünce kategorilerini Mukaddes Kitabı incelemeden yorumlama normlarını türetmeyi amaçlayan tanrı bilimi.”
Bu bölümde, Hıristiyan dini ve geleneğine zıt tezlere karşı delil üretilir.
Yani İslamiyet'in son hak din olduğuna yönelik deliller çürütülmeye çalışılır.
Temel Bey'in damadı bunu başarıyla yapıp diplomasını almış...
Vay be...
Bir Müslüman, Papazların yazdığı İncil'den din öğrenmeye neden merak sarar?
Hele hele bir Müslüman, hükmü bitmiş, devrini tamamlamış ve din olmaktan çıkmış bir inanışı öğrenmek için niçin ders alır?
Bu; son kullanma tarihi geçmiş bir yiyeceği yemek gibi.
Bir insan kendini veya başkalarını ZEHİRLEMEK İSTEMİYORSA tarihi geçmiş bir yiyeceği niçin alsın?
Bu bozuk gıdayı niçin aldığını açıklamak elbette ki Paçacı'ya düşer.
Allah-ü teala büyüklerimizden razı olsun.
Biz, hükmü bitmiş bir inanışı öğrenmeye vakit ayırmak yerine; hükmü kıyamete kadar sürecek, SON ve HAK DİN olan Din-i İslam'ı öğrenmeye vakit ayırdık.
Biz, Rabbimizi de, dinimizi de Hıristiyan papazlardan değil, Ehl-i sünnet alimlerinden öğrendik.
İşte aramızdaki fark budur.
Bu yüzden biz biziz, siz sizsiniz.
Biz sizin ile ne bu dünyada, ne de ahirette asla ama asla aynı tarafta olmayacağız İnşallah.
Siz ve sizin gibileri gösterip, etrafa saçtığınız tehlikelerinizden bizi koruyan ve bize doğru yolu öğretip ehl-i sünnet olmamızı sağlayan büyüklerimizden rabbim ilmi kadar razı olsun.
Paçacı'nın hikayesi daha bitmedi!..
Hıristiyan İlahiyatı'ndan mezun olan Paçacı, bu kez kendisi için doğru bir adresin yolunu tutmuş ve Vatikan'a gitmiş.
Öğrendiği bilgiler neticede oraya ait.
Sonuçta içtiği suyun kaynağına gitmiş, bunda şaşılacak bir şey yok.
Vatikan'ın resmi bir misyonerlik derneği var.
“Beyaz babalar” olarak bilinen bu derneğin orjinal adı, Afrika Misyonerleri Derneği.
Bu derneğin, kısaltılmışı PISAI, tam adı Pontificio Istittuto Di Studi Arabe E D'Islamistica olan bir de enstitütüsü var.
Bu enstitünün Türkçesi: Arap ve İslam Araştırmaları Enstitüsü.
Bu enstitünün gayesi şöyle yazılmış: Arap ve İslam ülkelerine giderek faaliyette bulunacak olan misyoner adaylarına, Müslüman halkın yaşayışını öğretmek ve onlarla iletişime geçmek için gerekli bilgilerin öğretilmesi.
Yani Müslümanları Hıristiyan yapabilmek için uygulanacak taktikler ve dikkat edilecek hususlar öğretiliyor.
PISAI'deki derslerinin sonunda, misyonerlerin, Müslüman toplumla doğrudan ya da dolaylı temas kurarak aktif olarak çalışmalarına izin verilir.
Müslüman ülkelere gitmek için burada ders almak şarttır.
Bunların Paçacı ile alakası ne?
Bizim Mehmet Paçacı, İngiltere'de İncil İlahiyatı'nı iyice öğrendikten sonra bu enstitüye gelip, misyoner adaylarına ders verdi.
Paçacı, Müslüman ülkelerde Hıristiyanlığı yayacak olan misyonerlere hocalık yapıp taktikler verdi anlayacağınız.
Eyvah ki eyvah...
Hıristiyan ilahiyatından mezun olup misyonerlere dersler veren Paçacı, 1989 yılında doktorasını tamamladı ve bu kez Müslümanların İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi oldu.
2000 yılında Üstün başarıları(!) sayesinde Profesör oldu.
Böyle bir kimseyi Diyanet İşleri boş bırakır mı?
Bizim Diyanet Paçacı'yı anında kapıp bünyesine aldı.
Ardından da Diyanet İşleri Başkanlığı'nın din ateşesi olarak Washington Büyükelçiliği'ne yolladı.
Bilmeyenler için söyleyeyim; Devletin en ballı işlerinden birisidir din ateşeliği...
“Müşavir” ya da “Ataşe” unvanı ile yurtdışına 3-4 yıllık sürelerle gönderilen, kırmızı pasaportlu temsilcilere, ayda 5-7 bin dolar arasında maaş ödeniyor.
Amerika'da olan en yüksek maaşı alıyorlar. Extralar hariç 7 bin dolar yani 40 bin lira civarında maaş..
Bunun için büyük torpil gerekir.
O torpilin kayınpeder olduğunu artık biliyorsunuz.
Mehmet Paçacı da kayınpederi Temel Karamollaoğlu gibi İngilizlerin Manchester Üniversitesi'nden mezun.
Benim bildiğim, evlatlar babalarının yolundan gider.
Bu kez nasıl olmuşsa damat kayınpederinin yolundan gitmiş.
Neyse, biz hikâyemize dönelim.
2008-2011 yıllarında Washington'da Din ataşesi olan Mehmet Paçacı, 2014'de memlekete döndü. Hem de ne dönüş.
Döner dönmez Diyanet İşleri Başkanlığı'nda Dış İlişkiler Genel Müdürü yapıldı.
2014'de kendi isteğiyle Vatikan'a Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyükelçisi olarak atandı.
Halen de bu görevi sürdürüyor.
Ben ne diyeyim şimdi?
Torpilini zaten sormaya gerek yok. Benim kızmam atayanlara.
İnsanlar evladını seçemez ama damadını seçebilir.
Bakalım Temel Bey bu duruma ne diyecek?
Kendisine “İngiliz Temel” denilmesinin sebebi kendisi midir; yoksa damadı mı?
Onu bilmem ama damadıyla birlikte İngiliz anahtarı gibi her kapıyı açmışlar.
Hem de sövüp–saydığı ve yerden yere vurduğu AK Parti iktidarında.
Bir İngiliz atasözünde şöyle denir; “The squeaky wheel gets the grease.” Türkçesi “Gıcırtılı tekerlek yağ alır.”
Manası, “Eğer bir şey hakkında şikâyetçi olursanız, daha iyi bir hizmet alabilirsiniz”
Bay Temel'de AK Parti'yi sürekli şikâyet ederek Maşallah çok iyi hizmet almış.
Torpil yaptırmak için AK Parti'ye gıcırdarken, millet kendisine diş gıcırdatıp yüzde 1 oy bile vermedi.
Hadi bir atasözü de ben patlatayım!..
Çok gıcırdayan, eninde sonunda hurdacıya gider.