Can Kemal Özer

Hz Peygamber'in dört mirası

19.11.2018 16:21:46

Bugün “Veladet-i Neb-i” yani insanlığın yegâne numûne-i imtisal: i olan ve âdemiyyetin en şereflisi, en azizi, peygamberlerin en üstünü Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin dünyayı şereflendirmelerinin sene-i devriyesi.

Yani bugün bayram!

Bugün, Zülcelâli ve'l-ikram hazretlerinin insanlığı daha büyük bir şerefe nail kıldığı gün!

Bugün, Allah-ü Teâlâ (c.c.) Hazretlerinin Enbiya Suresinde “Biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” hitabına mazhar olan “Habîb-i kibriyâ” (s.a.v.)'in doğduğu gün!

Bugün, ahir zaman peygamberi Hz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ın arza teşrif buyurduğu gün!

Bugün bayram!

İnsanlar bayramlara günler, haftalar öncesinden hazırlanır.

Ama “İslam ümmetien büyük bayramı için hiçbir hazırlık yapmış değil

Torununun, çocuğunun, annesinin, babasının doğum günü nedeniyle haftalar öncesinden hazırlanan, hediyeler hazırlayan, kutlamalar yapan insanlar, merâsim gereken yegâne günden bihaberler.

Sahabe-i Kiram Efendilerimiz (Allah hepsinden ebeden razı olsun) ise “Anam, babam sana feda olsun Ya Rasülallah” diye başlarlardı söze.

Bir şey emretse de yapsak diye bekleşirlerdi.

Çünkü O (s.a.v.), 23 yıl bizim için hiç kimsenin tahammül edemeyeceği çilelere göğüs germiş bir peygamber.

O (s.a.v.), bizim şefaatçimiz!

O (s.a.v.)'na sadece adı anıldığında salat-ü selam getirerek görevimizi yerine getirmiş olabilir miyiz?

O (s.a.v.)'na olan borcumuzu ve sevgimizi ifa etmiş olur muyuz?

Seven sevdiğini unutur mu?
Seven sevdiğinin sözünden çıkar mı?
Seven sevdiğini üzer mi?

Hayır asla!

Seven sevdiğini unutursa vefasızlık etmiş olmaz mı?

O'nu unutan, O mübarek Rasulü sevmiş olabilir mi?

Üstelik bu Sevgili, sevmeye ve izini takibe mecbur olduğumuz bir Sevgili?

Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuştu: "Sizden biri, Beni, babasından, evladından, malından, ailesinden ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz!”

Peki, bu sevgi “seviyorum” demekten ibaret bir sevgi mi? Yoksa emir ve nehiylerine harfiyen uymak mı?

En zor sûal şu: Sahi uyuyor muyuz?

Uysaydık, nasihatlerini kulaklarımıza küpe gibi takar, yüreklerimize nakşeder, o hâl üzere olurduk.

Zira O'nun nasihatleri bizim iki cihan saadetimizin vazgeçilmezimiz.

Kendimize sormamız gereken bir başka sûal ise, dünyada çok sevdiklerimiz bizi dünya ve ahiret saadetine götürecekler mi?

Peki ya götüremezlerse?

Seven sevdiğinin yolunu izler!

O nasıl yerse öyle yer, nasıl yaşarsa öyle yaşar, neden uzak kalıyorsa ondan uzak kalır ve ona yaklaşacak şeyler yapar!

Oysa bizler, O (s.a.v.) ile irtibatımızı öyle kopardık ki, dünya ve dünyalıklar bizi o kadar oyaladı ki, aldığımız eğitimler bizi Rasülullah (s.a.v.)'den o kadar uzak kıldı ki, kalbimizi futbol aşkıyla, müzik şöhretlileri ve dünya metaları ile doldurduk.

Artık yüreğimiz olması gerekenler değil, olmayanlarla dolu.

Aksi olsaydı, birlik, beraberlik, kardeşlik olurdu!

O haldeyiz ki, artık “O'nun ümmetiyiz” diyecek yüzümüz yok!

Allah (c.c.) Hazretlerinin “Habîbim” diye iltifat ettiği, kurdun, kuşun, dağın, taşın, meleklerin hayâ ettiği, O Resul (s.a.v.) şu beş şeyi emretmişti.

“Aranızda selamı yayın!”

“Her amel niyetine göredir!

“Ya hayır söyleyin, yahut susun!

“Aldatan bizden değildir!”

“Faizin ter türlüsü ayaklarımın altındadır!”

Şimdilerde yolda kaç kişi bir birine selam veriyor?

Bugün niyetler bozuk, dolayısıyla da amellerimiz de hayırdan pek uzak!

Neyin hayır, neyin şer olduğundan bihaber olduğumuzdan; yolda, sokakta, çarşıda, pazarda, medyada, sosyal medyada aklımıza geleni söylüyor ve yazıyoruz. Ne sözlerimizde, ne de kalemimizde bir hayır kaldı!

Faiz belâsının ise yakıp kavurmadığı mide kalmadı!

Mehmet Âkif merhum bu ahvalimizi şöyle dile getirmişti:

Müslümanlık nerde bizden geçmiş insanlık bile!
Âlem aldatmaksa maksat aldanan yok nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir!
Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir!

Aldatma bahsinde ise bir birimizle yarışıyoruz.

Kimse kimseden emin değil, ticaretimiz dürüstlük değil aldatma üzerine tesis edilmiş durumda.

Artık süte su katan hilebazlara bile hasretiz. Eskiden sadece suyu süt fiyatına alırdık. (Gerçi şimdi su da sütle aynı fiyat!)

Şimdi rengi süt kendisi süt olmayan, şekli bal kendisi bal olmayan, adı yağ kendisi yağ olmayan, reçetesi ilaç kendisi şifa olmayan, adı doktor kendisi tabip olmayan, adı  mühendis mühendislikten anlamayan, adı muallim ilimden nasibi bulunmayan, adı hoca cübbesinden başka marifeti olmayan, adı talebe talepten habersiz bir kitle olduk çıktık.

İşimizde, aşımızda, halimizde, sözümüzde, düşmanlarımızınkine benzer oldu!

Adımız Müslüman, ama ne şeklimiz, ne sözümüz, ne işimiz İslam'ın kaidelerine uymuyor!

Kısacası, rehberimiz Rasülullah (s.a.v.) olmaktan çok, düşmanlarımız, şeytanlarımız olmuş!

Bu yüzden 2 milyar Müslüman sefalet içindeyiz, kan ve gözyaşı denizinde yüzüyoruz!

Ne dostumuzu tanıyoruz, ne de düşmanımızı!

Ne hâlden anlıyoruz, ne basiret ve ferasetten nasipdarız!

Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyuran Peygamberin ümmetinin çocukları savaş ve açlıktan ölüyor, kedi köpek yemeye mecbur kalıyor. Suriye'de, Yemen'de “insan eti yesek caiz midir” dedirtir haldeyiz.

Hattat Mustafa Râkım bir hattına şunları yazmıştı:

Basmasa mübarek kademin rûy-i zemîne
Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm!

(Eğer Hazreti Muhammed'in mübarek ayağı yeryüzüne basmamış olsaydı,
toprak ile alınan teyemmüm kimseyi temiz hâle getirmezdi)

Süleyman Çelebi ise şöyle diyordu Mevlid-i Şerif'inde:

Dedi gördüm ol habîbin anesi
Bir aceb nur kim güneş pervânesi 

İnşaallah, bu Velâdet-i Nebi (Nebi a.s.'ın doğum günü) hepimizin dirilişine vesile olur. Yeniden doğarız, ruhlarımız kafeslerinden çıkar gider de İslam'ın özgürlüğüne erişir.

Salat ve Selam, Hz Muhammed Mustafa'nın, âlinin ve ashabının üzerine olsun!

Vesselam!

  1. Hasan Umutlu Hasan Umutlu

    Selamün aleyküm. Bir nebze olsun yüreğimize su serpen yazı olmuş. haftalar sonra tekrar okudum. yemeni, Efendimiz aleyhissalatü vesselamın öğütlerini hatırlamış oldum. Allah sizlerden razı olsun.

  2. samimi samimi

    Selam ; insanın gözlerinin içine bakarak verilir...peygamberimiz öyle verirdi...sokaklarda selam verecek , insana bakan bir çift göz arıyoruz...ancak nafile...insanlar dünyanın derdine öyle bir düşmüşki...kimse kimseyi göremiyor..maalesef..selamın önemini kavrayan, bilincine varan ....selamı yaygınlaştıran insan arıyoruz....

YORUM YAP