Bu doğru cümle Cemil Çiçek beye ait. Konuyu, Türkiye'nin geçmekte olduğu süreç, Paralel yapı, bazı siyasi ve dinî ‘önderler' özelinde değerlendirmekte yarar var.
Bir adam çıkıyor, dini kullanarak kendi hayal dünyası ve karanlık bağlantılarının arzuları doğrultusunda hak hukuk tanımayan vahşi bir oluşum yapıyor.
İnancı kullanarak milletin duygularını, parasını, geleceğini sömürüyor. Kirli bir düzen kurmak için akla hayale gelmedik gayri ahlakî, gayri vicdanî eylemler yapıyor. Yalan dolan, haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık ne ararsanız her boyutuyla var.
Yani müntesipleri Hızır sanıyor, ama adam hınzır çıkıyor.
Sadece bu mu, kimi tasavvuf üzerinden, kimi tasavvuf karşıtlığından başka başka hınzırlıklar yapıyor. Herkesi eleştiriyor ama müntesiplerini, putlaştırdığı nefsine taptırtıyor. Herkesin fikri, anlayışı kötü, bunun ki iyi, herkes hatalı, bu doğru.
Geleneğe saldırarak kurmaya çalıştığı veya kurduğu hınzırî düzeni idame için yapamayacakları yok. 1400 yıldır herkes hata etmiş, ama tüm doğrular bu zavallılarda birikmiş.
Bu yazıyı kaleme almaya başladığımda, kendi kendini ulema olarak tayin etmiş ve Hadis-i Şerifleri inkârla nam salmış, nefis putunun tapıcısı olduğu anlaşılan bir diplomalıdan ““Hükmün tek sahibi Allah'tır" ve "Allah hükmüne kimseyi ortak etmez" ayetlerini okuyup da, daha üzerinden beş saniye bile geçmeden "Peygamberimiz buyurdu ki..." "Filanca hazretleri buyurdu ki..." diyerek elçiyi ve ulemayı hükme ortak eden bir ümmetiz” ile başlayan bir e-posta geldi.
Yazık çok yazık…
Bu maksatlı bir yazı kaleme almayacaktım, ama Cemil Çiçek beyin TRT Haber'de kurduğu son cümle kurgumu değiştirdi.
Gelelim Türkiye'nin siyasi meselesine…
Türkiye denilen ülke, 1920 veya 1923'de doğmuş bir ülke değil. O yıllarda yaşanan, dış destekli bir rejim değişikliği o kadar.
Bu ülke ve bu millet (bu kavram ulusal anlamda değil, İslam'ın yüklediği manadadır), geçmişi, geleneği, gayesi ve rehberi olan bir medeniyetin taşıyıcısıdır.
Bugünkü parçalanmışlığı veya bir asra yakın kaldığı Arasat/ı yüzünden bazı kimseleri ümitlendirebilir. Artık tümüyle olmasa da, o günler geride kaldı.
Türk siyasetçiler ikinci cihan harbi sonrasında isteyerek ya da istemeden ABD'yi, yarım asırdır bizimle köşe kapmaca oynayan Avrupa'yı, özelinde ise 1960 sonrası Almanya'yı ‘hızır' zannetti ya da zannettirildi. Beş on yıldır iyi komşuluk ve ‘stratejik ortaklık' kurduğumuz Rusya, biz istemesek de kendini ‘Hızır' gibi pazarladı.
Merkel'in son ziyaretinde derin maksatta olduğu üzere, her biri her defasında Türkiye'yi tek kullanımlı kâğıt mendil gibi harcayıp, ardından da geri dönüşümle kazanacağını düşündü.
Ama 29 Ocak 2009 günü Davos'ta, Türkiye'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, dokunulamaz, hakkında karanlıkta bile konuşulamaz denilen vahşi ve karanlık yapıya “one minute” çekti.
İşte o günden bu yana herkes, tüm sözde Hızırların hınzırlığını çok net olarak gördü. Anlamayan da anladı. Korkanlara cesaret geldi. Hınzır yapının en hınzırı, 22 Mart 2013'de Türkiye'den kamuoyu önünde özür dilediği gün bir devir kapandı, yeni bir hasta adam doğdu.
Doğru ama Türkiye için de zor günler başladı. Erdoğan üzerinden Türkiye'ye saldırı başladı. Çünkü aslana zerk edilen uyuşturucunun etkisinin gittiğini o gün çok net gördüler. Yakın tecrübenin bilincinde olanlar, aslana yeni bir uyuşturucu yapmanın kolay olmadığının da farkındaydılar.
Hınzırlık peşindekilerin tabi olduğu “otorite”nin otoritesi sarsılmıştı bir kere.
AB ile yeni bir aşka yelken açan Türkiye, kızın gönlünün olmadığını, hatta bu aşkın imkânsızlığını görünce, 2008'de iktidar yapılan Obama'ya yöneldi. Ama bir türlü muktedir olamayan kıvırcığında buhranlı ve maskeli olduğu anlaşıldı.
Dengeyi Putin Rusya'sı ile kurmak istedi. Ama kış uykusundan uyanmış mahlûkun sersemliğini atınca açlığının aklına gelmesi gibi, onun da sağa sola saldırdığını gördü.
Bu kez eski kızın (AB) kocası durumundaki Merkel'in Türkiye'ye aşk mektupları dökmeye başladığı görüldü. Gelin kız bu kez çeyizi ile geldi, ama çeyizin içine zehir sürmüş olma ihtimali varsa da, buhran içindeki kızın gidecek başka kapısı da yoktu.
Şükür ki, Türkiye'yi idare edenler tüm hınzırlığın farkında. Siz siz olun her kapınızı çalanı Hızır sanmayın, Hızır mı, hınzır mı araştırın.
“Hızır mı, hınzır mı olduğunu nereden bileceğiz” diyorsanız o zaman deriz ki, Mü'min feraset ve basiret sahibidir.
Ayrıca 1 Kasım için 16 Hızır adayı var. Aman siz siz olun, “Hızır” diye kendinizi hınzır olanlara parçalatmayın!