Adam Sharr'ın Dergâh Yayınları'ndan çıkan (2016) “Heidegger'in Kulübesi” kitabından özettir.
Heidegger (1889-1976), Güney Almanya'nın Kara Orman dağlarının yüksekliklerinde yaklaşık altı metreye yedi metre olan bir yapı, baraka [cabin, (die Hütte) kulübe] inşa ettirir. Kulübenin inşa sürecine dâhil olmamış, fakat inşanın planı ve ilerlemesiyle ilgilenmiştir. İnşa çalışması 1922 yazında başlamıştır. Eşi Elfride Heidegger, inşa sürecini “organize etmiş ve gözetip denetleyerek yönetmiştir.” Kulübe keresteden yapılmıştır. Kulübenin dış yüzeyi de keresteden yapılmış tahta kiremitlerle eşit aralıklarla örtülmüştür. Kulübe eşit şekilde dörde bölünmüştür. Evin dışında bir tuvalet ve odunların kuruması için bir kiler bulunur. Kulübeyi dışarıdan bakıldığında görmek zordur. Yapı en açık şekilde vadinin yamacına karşıt yamaçtan görülebilir. Yapı ağaçlar tarafından korunmuş ve çevrelenmiş bir şekilde kır manzarasına göz gezdirir ve kendine has bir tecrit edilmişlik hissi uyandırır. Kulübenin çatısı, yamaca yaslanan istinat duvarına doğru eğim alır, tuvalet ve kilerin üstünü kapatarak aşağı iner. Kulübe bu haliyle yamaca saplanmış gibidir. Kulübeyi içten kuzeyden güneye bölen duvar, kuzey tarafında tuğladan yapılmıştır. Bu, yapıya dayanıklı bir merkez sağlar. Çatıyı kaplayan tahta kiremitler, dış duvarları kaplayan kiremitlere nazaran daha geniş ve incedir. Kulübenin odaları yere sabitlenmiş mobilyalar içerir. Heidegger'in çalışma odasına, yatak odasındaki kapıdan geçilerek ulaşılır. Filozofun çalışma odasında bir yatak, bir metreye bir buçuk metre çalışma masası, pencerenin karşı tarafında daha küçük başka bir masa ve kuzey duvarı boyunca raflar bulunur. Yatak odasında dört yatak ve mutfakta bir yatak daha bulunur. Kilerin dış kapısının birkaç adım ötesinde vadiden aşağı inen bir dere ve bunun ilerisinde bir pınar vardır. Kulübenin düzenlenişi, burada gerçekleşen faaliyete uygun olarak yapılmış gözükür. Yapının inşa ediliş amacıyla kulübenin düzenlenişi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yapının tasarımının ve detaylarının çoğu, seçilen inşa yönteminin uygulanışını açık şekilde içerir. Yapı, Heidegger'in çalışmalarını sürdürebilmek için inzivaya çekilebileceği bir yer oluşturma amacıyla özel olarak seçilmiş uygun bir alandadır. Filozof bölgeye zaten aşinadır. Çünkü 1921 yılında Edmund Husserl ile birlikte çekilmiş olduğu bir fotoğrafı vardır. Yürümeyi seven ve kayak krosu yapan biri olarak bölgenin patikalarını bilmektedir. Ayrıca Kara Orman bölgesinde tren yolunun geçtiği tek güzergâh burasıdır.
Todtnauberg'in etrafındaki kır manzarasının Heidegger'e güzel gelmesi, onun felsefî çalışmasıyla bağlantılıdır. O, kırsal bölgenin düşünmeye sevk ettiği görüşüne sahiptir; entelektüel düşünmeler için kaynak doğanın dönüşümleridir. Sabahın ilk ışıkları çalışma odasının penceresine vurmaktadır. Bu pencereden vadinin uzaktaki tepesi gözükür. Yemek masasına öğle yemeği vakti güneyden, akşam yemeği vakti batıdan güneş gelir. Kulübe, pusulanın dört ana yönüyle çakışmaktadır. Kulübenin önü, güneye açılır. Yapının inşa edildiği bölgenin iklimi kulübenin tabii şekilde ısınmasına ve aydınlanmasına imkân sağlar. Tabii olarak elde edilen ısı ve ışığa ek olarak kulübede dökme demirden yapılmış iki tane odun sobası bulunur. Vadide yaşayan biri olarak Heidegger'in ormandan odun alma hakkı vardır. Su taşımak ve odun kesmek, filozofun kulübede kalırken yapması gereken görevidir. Elektrik bağlanana kadar sobalarda yanan odun, mumlar ve gaz lambaları kulübeye ısı ve ışık sağlamaktadır.
Filozof, kulübe / kır manzarası / çevre / mevsimler ile kurduğu düşünsel ve duygusal yakınlık iddiasıyla çoğunlukla tek başına elli yıl boyunca tefekkür etmiş ve yazmıştır. Todtnauberg Kara Ormanlarındaki bu kulübe, Heidegger'in felsefî çalışmasını “dağların bir parçası” olarak görmesini ifade eder. Aslında bundan da daha fazladır: Kulübe, Heidegger için 1922 ve sonrasında sürekli bir diyalog partneri, düşünmeyi ayakta tutan bir yer, “İnşa etme, Oturma, Düşünme” olarak muazzam olan ile ikamet edenin gizemini buluşturan bir “Heimat” [Vatan] yani “yuvaya adanma” halidir. Çünkü “İnsan, şiirsel olarak oturur” bir varlıktır. Heidegger şehirdeki ve üniversitedeki yaşamından unten yani “aşağıdaki” ya da “alttaki”; kulübedeki yaşamından ise oben yani “yukardaki” ya da “üstteki” olarak bahsetmiştir. Kulübe onun için, kutsal bir güzelliğe sahip olan kır manzarasının “içinde” durmaktadır.
Heidegger kulübeyi kır ile iç içe geçmiş, samimi bir şey olarak görmüştür. Filozof, burada “köylü” gibi yaşamamış, geçimini “köylü” olarak sağlamamıştır. Ancak onun için bu yapı, “sertleşen fırtınaya karşı direniş” ve komşularına ait olan “köylülerin işleri kadar doğrudan”dır. Dağlardaki yaşam ve barınak, bir zanaat olarak felsefedir. İnsan ihtiyacının titiz bir şekilde keşfidir. Felsefenin kendisi, neredeyse doğanın bir gücüne dönüşmektedir. Heidegger'in düşünceleri Todtnauberg'un “gizli yasası”na aittir. Bu yasa, bölgenin özündeki sertliğin bir parçası olarak bölgeye bağlı olan manevi bir riayeti mesele yapar. Heidegger'in Todtnauberg'i, estetik açıdan romantizmin yeri olmayıp ıssız bir dalaşmayı, kent yaşamıyla etik bir zıtlığı ifade eder. Buradaki kır manzarası, kentte ikamet edenlerin hayranlık duyacağı resimsel bir güzellik değildir. “Oturma” aracılığıyla “yalın tekliği” sağlayan, evi kuran ve evin sakinlerini organize eden “gizli yasa”dır. Burada evi inşa eden ve düzenleyen “Yeryüzü” (Erde), “Gökyüzü” (Himmel), “Tanrısal Olanlar (Göttliche) ve “Ölümlüler” (Sterbliche) terimlerinden oluşan yapabilme gücünün kararlılığıdır. Ev, sakinlerinin orada ikamet etmesinin anıtının hem taslağını çizmiş ve hem de bu anıta dönüşmüştür. Dağ yaşamının zorlukları ile iç içe geçmiş evin kutsal kısımları önemlidir. Ailenin toplandığı masanın (gemeinsamer Tisch) arkasına bir Tanrı köşesi (Herrgottswinkel) konmuş, odanın içinde beşiğe ve Ölüm ağacına (tabut: Totenbaum) yer açılmıştır. Böylece ev, farklı nesillerin tek bir çatı altında ömür sürebilmesini sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Filozof için bu çiftlik evi, her bir kutsal kısmın fiziksel olarak zamanda sınırının çizildiği bir çeşit saattir.