Cemaat; “bir imama uyup namaz kılan Müslümanların bütününe” denildiği gibi, “bir kişi etrafında toplanan kitle” için de söylenir.
Bu bağlamda, FETÖ de bir zamanlar “cemaat” olarak anılmakla kalmamış, neredeyse “cemaat” kelimesi onların özel adına dönüşmüştü.
Maksat İslamî mefhumların hem içini boşaltmak, hem de kendi tekellerine almaktı. Önemli ölçüde başarmış idiler.
Bunun en belirgin örneğini Avrupa'ya gittiğimizde oradaki Türkler arasında görsek de, bu hizipleşme bizde 1940-1950'lerde başladı. 1990-2000 sonrasında ise kartopuna dönüştü.
Bölünmeler arttıkça, kavga büyüdü, tekfir ortaya çıktı, özellikle gençler arasında muazzam bir kırılmaya neden oldu.
Elbette bunda esas kusurlu olan gençler değildi.
İlki aile, ikincisi devlet, üçüncüsü ilahiyatçılar.
Ailelerin hedefi, ‘Müslüman' bir nesil yetiştirmekten ziyade, işi gücü yerinde, statü sahibi, şöhretli ve varlık bir evlat.
Devletin bir hedefi var mı emin değiliz. Ancak var olarak gözüken, diplomalı ama beceriksiz, mesleksiz, işsiz güçsüz bir nesil olmadığını söyleyebilir miyiz?
İlahiyatçılara gelince, onlarla ilgili sayfalar dolusu yazmak geliyor içimizden… Ama bundan yarım asır önce Prof Dr Kemal Edip Kürkçüoğlu hükmünü vermiş ve şöyle demiş: “Bu sistemle ‘ulema' değil ancak ‘ulama' yetişir.”
Ne acıdır ki, ilahiyatçıların her biri ayrı telden çalıyor. Sadece bir dalda ve o daldan da sadece bir cüz'den doktora yaptınız mı, oluyorsunuz ulema. Sonra dilediğiniz alanda ahkâm kesersiniz.
Akabinde mezhepleri, gerçek ulemayı, Sahabe-i Kiram-ı, hatta hızlarını alamayıp Hz Peygamber ve Kur'an-ı dahi eleştirecek kadar derinleşen çukurlarını bile görürsünüz.
Öyle ilahiyatçı kılıklı misyonerler var ki, Kur'an'daki ayet ve sureleri beğenmeyip, çıkarılmasını veya değiştirilmesini istiyor. Bazı eblehler ise Sahabe-i Kiram efendilerimizin Kur'an ayet ve surelerini kendi menfaatlerine göre tasnif ettiğini söylüyor.
Ne Diyanet, ne İlahiyatçılar çıkıp bu sapıklara yönelik milletin önünde reddiyede bulunmuyor, bunları sapkın ilan etmiyor.
Çünkü günümüz insanı İslam'ın değil, kendi geleceği, şöhret ve makamının zarar görmemesinden yana. Hepsi sessizlik denizinde boğulup gidiyor. Arsız çakallar ise avazları yettiği kadar bağırıyorlar.
Gençler, adâb-ı muaşeret öğretilmeyen, kelam/itikad, tefsir, hadis usulü ve bilgisinden mahrum bırakılan, Hz Peygamber (s.a.v.) hayatının ve 24 saatinin bilgisi verilmeyen, Kur'an-ı Kerim, Hadis-i Şerifler, icma ve kıyas bahsinden bihaber yetiştiriliyor. Sadece üniversite putuna taptırılan, oradan mezun olmanın yeterli olduğu zırvalığı ile beyinleri yıkanan masum gençler de, manevi boşluğunu gidermek için kendisine yaklaşıp ikna edenlerin beyin yıkamasına maruz kalabiliyor hatta çoğu kalıyor.
Bu faillerin en masumu elbette gençler. Ancak onların körü körüne saplanmalarını anlamakta zorlanıyor insan.
Hani genç kızları moda kanserinin müptelası yapmak için çıkan kadın dergileri var ya, işte onlardan biri birkaç yıl önce İstanbul'da bir ilahiyat fakültesi talebesi kızların örnek aldıkları kişiler, okudukları kitaplar ve giyim tercihleri ile ilgili bir yayın yapmıştı.
İlahiyatta okuyan genç kızların okuduğu kitapların en az yüzde 90'ı, İslam'a küfreden haydutların çok satan niteliksiz eserleri. Örnek aldıkları kimselerin ezici çoğunluğu da batılı Hıristiyan veya Yahudi sanatçılar ile İslam'la bağı bulunmayan eski veya yeni haydutlar. Hiçbiri numûne-i imtisal olarak Hz Peygamber (s.a.v.)'i söyleyememiş.
Her türlü fakülteden mezun olduklarında gençler öyle bir hava ile piyasaya giriyorlar ki, her şeyi öğrenmiş ve bitmiş. Şimdi büyük para ve makamlar kazanma ve şöhret vakti…
Dememiz odur ki, işler bu mânâda çığırından çıkmış durumda. Gençler sahipsiz ve doğru bilgilerle mücehhez kılınmıyor.
Gençlere düşeni müteakip yazıda inşaallah ele alacağız, lakin şunu belirtmeden bitirmeyelim:
Diyanet, YÖK, Milli Eğitim başta olmak üzere devletin tümü, tepeden tırnağa geçmişin bütün yanlışlarını çöpe atıp, samimiyetle gençliğin sıkıntılarına odaklanmak zorunda.
Sadece devlet değil, çocuklarına yanlış hedef gösteren aileler de!
Dünya ve dünyalıkların ikinci planda olduğu ahlaki olarak verilirse terbiye sağlam temel üzerine atılmış demektir. Biz de evlatlarımıza bunu yapmaya çalıştık. Devleti yönetenlerin bu temel üzerine hareket etmesi de vazifesi olmalı, ancak içeride vatandaşın aleyhine , sağlığını, geleceğini tehdit eden nişasta bazlı şeker üretimi artıyor, domuz eti eğer doğruysa 300 milyon tona ulaşıyor ( inşaallah müslüman vatandaşa satılmıyordur bu etler) , daha dün Eskişehir’de en verimli ovanın fabrika olacağını vs. vs. bütün bunlar vatandaşı yanına alarak mı yapılıyor? Vatandaş bunların yanında değil.
Mesleki eğitim lise düzeyine kaydırılmalıdır. 18 yaşından sonra insan meslekte incelmez kaba kalır. Mırra kırın eder. Uzman doktoralar 30 yaşında işe başlıyor. Her şey için çok geç . Hatta okullar kapatılmalı. Ben eğitimciyim okul okuduğuma, bu mesleğe ömür verdiğime pişmanım bir sonraki nesli hayal satıyorum. Sokakta işine yaramayan bilgiler veriyorum
Kemal Bey Gazete sitenize sesli makale yapsanız çok daha kıyak olurdu
Allah razı olsun. Diyanet önlem alabilseydi FETÖ iti büyümezdi. Bu konuda %100 haklısınız.