Türkleri Yafes üzerinden Hz. Nuh'a bağlayan bir başka müellif de Kaşgarlı Mahmud'dur. Divân-ı Lügat-it Türk kitabında “Türkler kökende yirmi boydur. Tümünün soyu, Tanrı'nın selamı üzerine olsun Nuh oğlu Yafet(s) oğlu Türk'e dayanır” (Kaşgarlı Mahmut, 2017: 29) ifadesine yer verilmiştir. Kaşgarlı, “Türk” adının anlamıyla ilgili olarak başka izahlar da yapmıştır:
“Âdem'in adı nasıl ‘insan' olarak geçiyorsa, Allah, Nuh'un oğlu Türk'ün evlatlarına seslenirken de bu adı kullanmıştır (…) ‘Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç.' [95 Tin: 4-6] ayetindeki kullanımda topluluk adıdır (…) aynı biçimde Türk, Nuh'un oğlunun adı olduğunda bir tek kişiyi bildirir. Oğullarının adı olduğunda ‘insan' sözcüğü gibi bir topluluğu karşılar. Böylece çoğul ve tekil olarak kullanılır (…) Biz diyoruz ki Türk, Allah'ın verdiği bir addır (…) Ulu Tanrı, ‘Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını verdim. Onu doğuya yerleştirdim. Bir halka kızarsam, Türkleri o halk üzerine musallat kılarım' diyor. İşte Türklerin bütün yaratılmışlara üstünlüğü şudur: Cenab-ı Hak onlara ad vermeyi kendi üstüne almıştır; onları yeryüzünün en yüce ve havadar yerine yerleştirmiştir; onlara ‘kendi ordum' demiştir. Bunun yanında onların güzellik, zariflik, incelik, terbiye, hürmet, büyüklere saygı, tevazu, onur ve yiğitlik gibi her biri sayısız methi [gerektirecek] erdemi [vermiştir]” (Kaşgarlı Mahmud, 2017: 540).
Kaşgarlı Mahmud'un yukarıda zikrettiğimiz açıklamasından da anlaşılacağı üzere “Türk” adı hem Hz. Nuh'un torununu hem de Hz. Nuh'un ahdini (dinini) yerine getiren bir topluluğu ifade etmektedir. Hz. Nuh'un gemisine sadece Müslüman olan ve Allah'ı birleyen kişileri kabul ettiği düşünülecek olursa, Yafes'in nesebinden gelen Türklüğün “hanif” olduğu iddiası abes ve gerçek dışı sayılmamalıdır.
Türk soylu bazı topluluklarının zaman içinde Budizmi, çok tanrılılığı-paganizmi, Hıristiyanlığı seçmesi, bu kavmin temelde “hanif” ve “muvahhid” olması hakikatini sarsmamaktadır. Oğuz Kağan'ın da babası Kara Han ile savaşması ve onu öldürmesi, Türklüğün “soycu” bir anlayışla zuhur etmediğini ispatlamaktadır.
Türkler Hz. Nuh-Yafes-Türk silsilesiyle “tevhid” dinini kabul etmişler; asırlar sonra Oğuz'un da tevhid dinine çağırması ile hanifliğe geri dönmüşlerdir. Oğuznâmelere göre Oğuz Kağan, doğuştan Müslümandır. Doğduğunda annesinin sütünü üç gün içmemiş, annesinin buna ağlaması üzerine onun tevhide inanmasını, aksi halde sütünü içmeyeceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine kadın Tek Tanrı inancına iman etmiş ve Oğuz da annesinin sütünü emmiştir. Oğuz Destanı'nda geçen bu anlatı gereğince Oğuz, “helal rızık” ile yetiştirilmiştir.
Oğuz Kağan'ın muvahhid olması ile ilgili diğer bir düşünce de onun Hz. İbrahim'e iman etmiş olmasına ilişkin rivayettir. Bu rivayete göre de Oğuz, Hz. İbrahim zamanında yaşamış, onunla görüşmüş ve “hanif” olmuştur.
Kanaatimize göre her iki anlatının da gerçeklik payı bulunmaktadır. Kur'an'ın gönderilen peygamberlerin sayısı hakkında bir sayı vermediği, yirmi beş peygamberin ismini zikrettiği bilinmektedir: “Ey Muhammed! Andolsun, senden önce de birçok peygamber gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini de anlatmadık” (40 Mü'min 78).
Hz. Peygamber'den (asv) nakledilen bazı rivayetlerde insanlığa 124.000 veya 224.000 peygamber gönderildiği ifade edilir. Hadis alimlerinin “zayıf hadis” olarak kabul ettiği bu rivayetler “uydurma” veya “yalan” rivayet olmayıp, ravi zincirindeki eksiklikler nedeniyle tereddüt edilmektedir. Dolayısıyla insanlığa kaç peygamber gönderildiğine ilişkin sayı içeren rivayetlerin doğruluğu tartışmalıdır.
Bununla beraber Oğuz Kağan Destanı'nda anlatılan Oğuz'un annesi ile üç günlük bebekken konuşması ve tevhid inancında olduğunu ikrar etmesi, Hz. İsa'nın Kur'an'da beyan edilen kıssasına benzemektedir. Bu nedenle Oğuz'un da bir peygamber olduğu söylenebilir.
Türklerin Tevhid-haniflik inancına Hz. Nuh'a soy ile, Hz. İbrahim'e Oğuz'un iman etmesi ve babası Kara Han'a iman-küfür savaşı açması ile bağlanabileceği açıktır.
Türkçü ve Turancı düşünce, İslâm'ın Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e tek bir çizgi halinde gelen “haniflik-Tek Tanrı” öğretisini dikkate almamış ve “soycu” bir düşünce olarak şekillenmiştir. Bu öğreti, soyculuğu esas aldığından “Türk soylu” bazı kavimlerin “İslâm-hanif” dinini terk etmesini “Turan birliği” düşüncesi açısından zararlı görmemiştir.
İslâmcılık düşüncesi ise, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e “haniflik-Tek Tanrı” öğretisini kabul etmekte; ancak Hz. Nuh-Yafes soyunun “hanif Türk” olabileceği hususunda sessiz kalmaktadır. İslâmcılık, Mezopotamyacı bir “ümmet birliği” tasavvuru geliştirerek “Hz. Nuh-Sam-Arap hanifliği” silsilesini tarih felsefesinin merkezine yerleştirmiştir. Ancak bu yaklaşımın son tahlilde hanif Türk'ü tarihten çıkarmak için işlevselleştiği açıktır.
- Kaşgarlı Mahmud, Divân-ı Lügat-it Türk, Hazırlayan: Fuat Bozkurt, Salon Yayınevi, 2017