Allah bize Hz. İbrahim'in muvahhid olma sürecini anlattı. Bu kulun tek başına tefekkürünün neticesinde güneş, ay, yıldızlar ile temsil edilen tanrı inançlarını reddetmesinin büyüklüğünü gösterdi.
Hz. İbrahim'in bu cehdinin üzerinden siyer kitaplarında Arap çoktanrıcılığı içinde Varaka gibi hanif kişilerin varlığına işaret edildi. Hz. Peygamber'in (asv) puta tapmaktan çekinerek yaşaması ve o zamanki Arap toplumunda haniflerin tahannüs eylemi siyer kitaplarının en etkileyici bölümlerini oluşturdu.
Müslüman toplumların edebiyatında tahannüs geleneğinin bir yansıması olarak Hay bin Yakzan gibi bir tahkiye türü doğdu. İnsanın tek başına tefekkürüyle Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmesi, putlara tapmaktan kendini koruması övüldü.
Hz. İbrahim'in tek başına Allah'ı tevhid etmesi Ebu Hanife'nin Fıkhu'l Ekber'inin temellendirilmesinde de esas alındı. Diğer değişle Hz. İbrahim'in tefekkürle Allah'ı birlemesi, Hanefi-Matürîdî ekolün “İnsan peygamber gönderilmemiş olsa bile Allah'ı birlemek zorundadır. Din akılla bulunabilir, ahkâm peygambersiz bulunamaz” kabulünün kaynağı oldu.
İşte eski Türkler. Kur'an'da Hz. İbrahim örnekliğinde gerçekleşen tevhid akıdesine sahip olduklarını taşlara kazıdılar. Ancak yine de “Şamanist” ya da “Toyonist” olarak addedilmekten, putperest olarak itham edilmekten kurtulamadılar.
Mehmet Şeker'in de dediği üzere Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati't Türk adlı eserine aldığı şiir ve hikâyelerde Türklerin “Seller gibi aktık, şehirler üstüne vardık; puthaneleri yıktık, üzerlerine pisledik” ifadeleriyle tevhid akıdesini kabul etmeyen soydaşlarının oturdukları şehirlere karşı giriştikleri mücadelelerini anlattı (Şeker Mehmet, Türkistan'dan Anadolu'ya İnsan ve Toplum Hayatı, Ötüken Yayınları, 2007: 23).
Oğuz Kağan Destanı'nda tıpkı Kaşgarlı Mahmud'un işaret ettiği üzere Oğuz'un putperest babasıyla iman-küfür savaşına girdiği ve savaş sonunda Oğuz Kağan'a bağlı kuvvetlerin tevhid devleti kurduğu anlatıldı. Bu destanla Türkler itikadî inançlarının köklerinin Hz. Nuh zamanında atıldığını da ikrar etti.
Bin yılı aşkın bir tarihten beri Türkler bütün anlatılarında Hz. İbrahim'in Kur'an'da övgüyle işaret edilen “Hanif olma” vasfını Allah'ın boyası gibi üstlerine giyindiklerini, derilerine işlediklerini ikrar etmektedir.
Bütün bunlara rağmen eski Türklerin tevhidi koruyan boylar ve soyları bakımından Hanif ve Müslüman olma ihtimali Türkçü ve İslâmcı akımlar tarafından şiddetle reddedildi. Gerek Türkçüler gerekse İslâmcılar, eski Türklerin kendilerini Tek Tanrı İnancına bağlamalarını kabul etmedi. “Eski Türkler Şaman idi” veya “Eski Türklerin dini İslâm'ın Hanifliğinden kopuk bir Tengriciliktir” diyerek Hz. Nuh-Hz. İbrahim esaslı Haniflik'ten uzak bir yorum geliştiren yaklaşımlar hem İslâmcı hem Türkçü entelektüeller oldu.
Kanaatimiz şu ki, eski Türklerin Tek Tanrıcı teşkilatlanmasını Hz. Nuh'tan gelen Haniflikle izah etmek bu çağın Müslümanları için bir mesuliyettir. Tarih elbet yeniden yazılacaktır.