Amerikan yönetiminin yeni Türkiye'ye yönelik hamlesi, 2013 defterlerinin kapanmadığını gösteriyor. Hatta 17/25 Aralık süreci, iki ülke arasında harbe dönüşmek üzere denilebilir.
Bu hamlelerin arkasından ne geleceğini tahmin etmek güç değil. Türkiye yani Erdoğan, ABD'nin isteklerine boyun eğmezse, işi Erdoğan'a kadar götürmeyi deneyecekler. Zafer Çağlayan hakkındaki karar bunun en açık habercisi.
Geçtiğimiz Aralık ayında, İzmir Diriliş Kilisesi Pastörü Andrew Craig Brunson, FETÖ'den tutuklanmıştı.
Birkaç ay sonra Halkbank'ın Uluslararası Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla ise New York'ta FBI'ın talebiyle tutuklandı.
Elbette bu bir misillemeydi.
Hakan Atilla, çalışma hayatının tamamı Halkbank'ta geçmiş bir bankacı. Kendisini Süleyman Aslan, genel müdür yardımcısı yapıyor 2011'de.
2013 sonrasında yani tutuklanmadan evvel çeşitli kereler görevi gereği ABD'ye seyahat yapıyor.
Atilla'dan sonra yurtdışı görüşmeleri için ABD'ye, Bank Asya kökenli genel müdür yardımcılarından birisi gidiyor. Yine bir sorun yoktur. Ardından 7 Haziran 2017'de görevlerine son verilen Bank Asya kökenli yönetimin istediği Atilla, tekrar ABD'ye gönderiliyor ve bu kez kafese alınıyor.
O halde şimdi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına düşen görev; tutuklama öncesi Atilla'nın yeniden ABD'ye gönderilmesinde kasıt olup olmadığını, bu görev değişikliğinin neden yapıldığını, tutuklama öncesi soruşturmadan banka yönetiminin haberdar olup olmadığını bulmak…
KARANLIKLAR PRENSİ ZARRAF BİR PROJE MİYDİ?
Meselenin ABD ayağı, Rıza Zarraf ile başlıyor. Tutuklanacağını bile bile karanlıklar prensi Zarraf, başka yer kalmamış gibi ABD'ye tatile gidiyor. Türkiye ise bu gidişi sadece seyrediyor.
Zarraf, 17 Aralık 2013'te gözaltına alındığında ilginç bir gözlem yapılıyor.
Banka genel müdürü Süleyman Aslan, metanetli durmaya çalışsa da, başına gelenler nedeniyle hayli tedirgin. Zarraf ise son derece pişkin!
Emniyetten adliyeye sevk edilmişler. Hâkim karşısındalar ve vakit gece yarısı... Duruşma sürecinde tuvalet için duruşma salonundan dışarıya çıkıyor Zarraf…
Genç yaşına rağmen milyar dolarlara hükmeden, ünlü bir şarkıcı ile evli, bakanlara el ense çekebilecek kadar samimi olan Zarraf'ın yaşanmakta olan bunca şeye rağmen üzerinde hiçbir gerginlik emaresi yok…
O günlerde Hükümetin “gücü” ortada ve başına gelecekler belli iken, işte tam bu anda karanlıklar prensi Rıza, yanındaki görevliye bayağı bir şekilde espriler yapıyor. İşini, statüsünü ve milyar dolarlarını kaybetme ihtimali olan birinin yapabileceği şey midir bu? Belli ki, kendisi bir kukla ve oyunun tam göbeğinde…
Mahalle fedaisi olarak ABD, kendi kendine aldığı ve BM veya başka bir organla ilişkisi olmayan kararlara herkesin uymasını istiyor. “Bağımsız” bir ülke olan Türkiye, işlerini hukuka uygun yürüten Halkbank ve Hükümeti temsilen Zafer Çağlayan ise kendi zaviyelerinden yaptığı bütün işler de haklı.
Yeri gelmişken birkaç soru soralım: Halkbank'a operasyon yapıldığı gün, FETÖ'cü polis ve mahkeme mensuplarına yardım eden üst düzey Halkbank yöneticileri var mı? Böyle bir halin olup olmadığını banka yetkilileri ve savcılar araştırdı mı? Araştırıldı ise ne çıktı? Mesela, 2010 sonrasında görevden ayrılmış veya halen görevde olan banka yöneticileri arasında FETÖ evlerinde kalmış kimseler var mı?
17 ARALIK'TAN SONRA HALKBANK'A BANK ASYA'CI EKİP
FETÖ'cüler, Halkbank üzerinden hükümete, Erdoğan'a darbe girişiminde bulunuyor. Bankanın genel müdürü Süleyman Aslan bu operasyondan sonra bankadaki görevinden ayrılıyor. Ancak boşalan koltukları, Bank Asya'cı ekip dolduruyor.
Bankadaki özgeçmişlerine bile bu özelliklerini yazmaktan çekinmeyen bir ekip bu. Bunlar üç buçuk yıl aradan sonra 7 Haziran'da görevden gidiyorlar. Yani Atilla'nın tutuklanmasının hemen ardından… Yerlerine kim geliyor bir araştırın bakalım... Yine aynı kökenden kimseler çıkarsa hiç şaşırmayız…
Sadece göreve gelenlerin değil, gelen ve gidenlerin kimlerle yakınlığı var bakıldı mı acaba? Kimlere, kimler referans oldu biliyor muyuz?
TARTIŞMALI İŞLEMLER YENİ MİYDİ?
Operasyona konu işlemler Aslan'dan önce de vardır, sonra da. ‘İşlemler' denilen şey, İran'ın petrol parası Halkbank aracılığı ile ödenmesi. Bu işten Halkbank, dolayısıyla Türkiye de para kazanıyor. Bunca hikâyenin epi topu bu.
Ama haydut Amerika diyor ki, “Ben, Irak ve Suriye'de ortağım olan İran'a ambargo uyguladım. Buna siz de uyacaksınız!”
Türkiye, “Hadi oradan sende kimsin, bu uluslararası kurumların kararı değil…” diyor.
İran ise bunca iyilikten sonra yine geleneğinden vazgeçmeyip, Türkiye'ye kazık atıyor.
STRATEJİK ORTAKLIK ADLI SÖMÜRÜ OYUNUNA İTİRAZ
15 Temmuz 2016'da hezimete uğrayan sadece FETÖ değil, FETÖ'nün ardındaki, NATO idi. Yani ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, vs…
Çakalların hesapları bozulmakla kalmamış, Türkiye, ABD Başkan yardımcısı Ankara'da otelinde uyurken, 24 Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı'nı başlatmıştı. Bununla da yetinmeyip, ABD'nin bölgedeki tüm planlarına itiraz etti. Rusya ve Çin'den, NATO ülkelerinde kullanılmayan silahlar aldı veya alacak.
Türkiye 80 yıllık stratejik ortaklık adlı sömürü oyununa itiraz ediyor. ABD diğer adıyla NATO ise sömürü de kararlı. Olup biten dundan ibaret!
FETÖ ve CHP ise Türkiye'nin teslim olmamasından şikâyetçi.
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK MESELESİ
Aslında Türkiye'nin çözümü ertelenemez en mühim meselesi ABD, NATO falan değil, CHP'dir. Jön Türkler, İT (İttihat ve Terakki) ve CHP bu millete tarih boyunca en büyük düşmanlığı yapan birbirinin devamı üç veba.
Necip Fazıl merhum bu hususta ne diyordu: CHP bir parti değil! Türk'e dinini, dilini ve özünü kaybettirme memur, katliam müessesesi! (Rapor 7)
CHP'nin en tepe koltuğunu işgal eden zatın söyledikleri bunun en büyük ispatı. Özellikle de 15 Temmuz sonrasındaki millet düşmanlığı her şeyi izaha yeter ve artar.
Şimdi bir mühim soru da şu: Halkbank ve ABD'nin hamleleri konusunda Türkiye'nin güçlü bir politikası var mı? Kamu bankalarının emanet edildiği zihniyete bakınca olmadığı ortada! Olması gerekenler hariç, FETÖ'cü, lotocu, locacı herkes olmamaları gerektiği her yerde…
Unutmadan Zarraf'ı, Hakan Atilla'yı ABD'ye eliyle teslim edenler, kamu bankaları ve kamu müesseselerinde hâlâ çok etkinler.
Bunlar yarın Süleyman Aslan ve Zafer Çağlayan gibi isimleri de ABD'ye teslim ederse kimse şaşırmasın! Karşı mahallenin adamları ve hainlerin kıymetli olduğu Türkiye'de hiçbir şey sürpriz değil.
Çünkü bunların hiç biri asıl hedef değil. Asıl hedef Türkiye ve Tayyip Erdoğan!
Herkes bunu gördüğü halde, işlerini buna göre yapmıyor.
TMSF ye feto cü şirketler devrediliyor.o şirket personeli doğal olarak fetocu ve değişmiyor.TMSF feto cu kaynıyor dokunulmuyor.TMSF şirketlerine beceriksiz işin ehli olmayan müdürler kordinatorler vs atanıyor bunlar ya fetocu yada açgözlü AKP üyeleri. yazık gerçekten çok yazık.dürüst insanlara bu sistem de hayat hakkı yok.
Kemal Abiyi çok seviyorum. Allah ilmini arttırsın. Kendisine ve ailesine bereket versin inşallah.