Aslında bütün dünyada gören gözler için müthiş bir hareketlenme vardı. İngiltere AB'den çıkma kararı alarak AB'yi ateşe atarken, IŞID maskesi ile Batı Ramazan ayında İslam dünyasında saldırı üstüne saldırı yapıyordu. Bangladeş, Bağdat ve Suudi Arabistan'ın Medine şehri dâhil üç ayrı bölgesinde bombalar patlıyor, yüzlerce kişi ölüyordu.
Türkiye'de ise Rusya ile barışma yoluna gidileceğinin açıklandığı gece, Batı yine suratına IŞID maskesini takarak Atatürk havalimanına saldırıyor ve Türkiye dünyaya kaos içinde bir ülkeymiş gibi servis edilmeye çalışılıyordu.
Batının baş terörist ülkesi ABD ise beyaz polislerin siyahilere her zaman yaptığı planlı infazlar sonrasında organize bir şekilde karıştırılıyor ve siyahiler sokaklara dökülerek adeta ABD'de bir iç savaş görüntüsü veriyorlardı.
Ardından geçtiğimiz günlerde Fransa'nın Nice şehrinde “bağımsızlık günü” kutlamaları sırasında meydana gelen “IŞID” saldırısı sonrasında 85 kadar insan ölüyor ama saldırının dehşete düşüren metodu ölü sayısından daha fazla etki bırakıyordu hafızalarda.
Türkiye'de bunlar olurken İslam dünyasının ve İslam Ordusunun tek nükleer gücü Pakistan ise bir ayrı kaynıyordu. Hafta başında gelen haberlere göre: “ Başta Lahore olmak üzere Karaçi ve Ravalpindi gibi önde gelen şehirlerde “Move On Pakistan” imzalı darbe posterleriyle Genelkurmay Başkanı General Rahil Şerif'e yönetime el koyması çağrısında bulunuldu. General Şerif, geçtiğimiz ocak ayında görev süresinin dolmasıyla birlikte görevi bırakacağını açıklamıştı. Eylemin mimarı “Pakistan: Yola Devam” anlamına gelen “Move On Pakistan” partisinin organizatörlerinden Ali Haşmi AFP'ye yaptığı açıklamada, “Diktatörlük yozlaşmadan daha iyidir” dedi” (söylem tanıdık geldi mi?)
Yine bu hafta Batının Somali IŞID'ı Eş Şebab, “tuhaf” bir şekilde Türkiye'yi tehdit ediyordu:
Fransız ajansı AFP'nin haberine göre Diriye, Eş Şebab Radyosu'nda yayımlanan mesajında adeta BBC ağzıyla şu ifadeleri kullanıyordu:
"Türkiye hükümeti, ulusun düşmanıdır. Somali ekonomisi bugün, onların müdahalesi yüzünden tamamen çökmektedir."Türkiye bu ülkeyi ekonomik olarak işgal etmektedir. Somali ekonomisini kontrol altına almıştır ve tek isteği Somali halkının fakir kalmasıdır."
Uzakdoğu'da ise ayrı bir hareketlenme vardı. Geçen hafta ABD'nin korumasındaki Tayvan'ın Kaohsiung üssünden Çin'e “yanlışlıkla” süpersonik füze fırlatılıyor, bir hafta sonra ise Tayvan'da banliyö treninde patlama oluyordu. Yine ABD'nin uzakdoğudaki diğer yakın müttefiki Japonya'nın imparatoru Akihito tahtı bırakıyordu.
Avrupa'da Brexit sonrası kaos ve İngiltere başbakanı Cameron ve maliye bakanı Osborne'un istifaları ile yeni kadın başbakan May'in göreve gelişi ile İngiltere farklı bir kulvara sürükleniyor, Batı alemi kadın yöneticilerin yumuşak görünüşlü yüzüyle halklarından adeta zaman kazanmaya çalışıyorlardı.
Yine bu hafta başında pazartesi gecesi Amerikan Temsilciler Meclisi “Yurtseverlik Yasası” olarak bilinen yasayı ek bir madde ile genişletmek istemişti. Peki işkence edebilme, herkesi dinleyebilme ve kontrol edebilme yasası olarak da bilinen bu yasaya ne eklemek istemişler?
Finansal kurumlarla federal hükümet arasında, terörizmle bağlantılı olduğundan "şüphelenilen" para hareketleri hakkında bilgi paylaşımı. Bir başka deyişle herkesin finansal işlemlerine hükümetin canının istediği gibi göz gezdirmesi. Tabii bu aynı zamanda "şüpheli" fonlara el koymaya kadar gidecek bir proses. Hani global sermayenin para hareketlerini inceleyeceğiz deseler tamam derdik ama bilgi paylaşımı yapılacak kurumların kendisi zaten global sermayenin. Dolayisiyla gerçek dertleri olsa olsa patlayacak finansal kriz sonrasında terörizm bahanesiyle bazı paralara/fonlara el koymaya dayanak olacak bir yasa çıkarmak. Şimdilik reddedildi.
Aynı sıralarda ABD'de bütün ekonomik veriler çöken ekonomiye işaret ederken, ilginç bir şekilde ABD borsaları tüm zamanların zirvesine yükseliyordu. Dünya bankası Türkiye'nin büyüme tahminini yükseltirken, İngilizlerin karanlık bankası HSBC Brexit etkisine en fazla Türkiye açık diyor, S&P ise Türkiye'nin bir numaralı markası ve büyük rekorların sahibi THY'nin kredi notunu düşürüyordu.
Küresel bir politik/finansal kaosun patlayacağının habercisi olan Rusya ve Fransa'nın sonbaharda Akdeniz'e uçak gemisi göndereceklerini açıkladıkları jeopolitik hareketliliğin had safhaya ulaştığı bu günlerde ABD'nin Türkiye taşeronu paralel yapıdan darbe girişimi geldi.
Fransa devlet başkanı Hollande'ın ‘'Charles de Gaulle uçak gemisinin de içinde olduğu bir deniz savaş filosu sonbaharda IŞİD karşı düzenlenen operasyonlarda bölgede görev yapacağını ve geçen yıl ocak ve kasım ayında yapılan saldıranlara gereken karşılığın verileceğini “ söylediği günlerde meydana geldi.
ABD başkan adayı Trump'ın bu ayın başında durduk yerde Türk ordusunu övmesinden sonraya denk geldi.
2 Temmuz 2016 tarihli ve “O kimyasal bulutlar Batı başkentlerine kadar uzanır” başlıklı yazımızda şöyle demiştik.
“Bu tür haberlerin devletin beynine yapılacak saldırılar için kamuoyu hazırlama, gerçek katili saklamak için saldırı öncesinde taşeronun ön plana çıkarılması haberleri olduğunun bilinciyle devletin bu konuda çok dikkatli davranması gerekmektedir. Ankara'nın göbeğine kirli bomba tabir edilen ev yapımı radyoaktif bir bomba atılma ihtimalinin (IŞID kullanılarak) hiçte azımsanmayacak bir şekilde dikkate alınarak tedbir alınması acil olarak gerekmektedir. Özellikle böyle zamanlarda kilit, asker, bürokrat, MGK ve kabine üyelerinin toplantı zamanlarında çok dikkatli olunması gerekmektedir. 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara'nın ortasında yapılan büyük saldırıda yukarıdaki haberlerde bahsi geçen türde bir bomba patlatılsaydı, binalara değil ama ülkenin beynine vereceği hasarı düşünmek bile istemiyoruz.(…) Eğer bir simülasyon yapılırsa Türk devletine maksimum hasar verecek bir saldırının bu şekilde yapılacağı ortaya çıkacaktır. Batı istediğini yaptıramaz ise saldıracak ve olayı IŞID'a yıkacaktır. Bu yüzden Batı başkentlerine mutlaka çok güçlü mesajlar verilerek bu saldırının önü alınmalıdır. Bu ülkede görülecek bir kimyasal saldırı bulutunun Batı başkentlerine ve ekonomik merkezlerine kadar uzanacağının mesajı mutlaka ama mutlaka çok güçlü bir şekilde verilmelidir.
Batıda planlanan ve yerel taşeron paralel yapıya havale edilen ümmetin ve İslam ordusunun beynine darbe işi Müslüman Türk halkı tarafından püskürtüldü ama bu iş sadece paralel yapı diyerek ucuz bir şekilde kapatılmamalı ve Batıya anlayacakları lisanla “misliyle mukabele” edilmelidir…