Bir meseleyi izah ederken tercih edeceğimiz kavram/lar, o meseleyi anlayıp anlamadığımızı gösterir. Düşman, kurduğumuz cümleye bakar, basiret ve ferasetimiz hakkında fikir sahibi olur. Bir cümle içinde tercih edilen her kelime ya derdimize devadır ya da musibete çağrı. İşte bu yüzden 15 Temmuz'u doğru tanımlamak, Gülen denilen musibetin maksadını kâmilen kavramak ve anlatmak gerekir.
15 Temmuz'u ‘darbe' kelimesiyle izah etmeye kalkmak, bizi hakikatten uzaklaştırır, gerçeği görmemizi engeller. Türkiye, 15 Temmuz'da isyan, işgal ve iç savaş girişimine maruz kalkmıştır. İster tebeddülat deyin, ister içimizde sabiler, yetimler, mazlumlar, isterse de bilmediğimiz başka sâikler hürmetine deyin, Allah (c.c.) bu milleti ve ümmeti tarifi güç bir musibetten korumuştur. Bu nedenle, ne kadar şükretsek azdır.
Şayet 15 Temmuz'da da 1960, 1971, 1980, 1997'dekiler gibi darbe olsaydı; yine servetimizi hortumlar, içimizden bazılarımıza zulmederlerdi. Bu talan ve zulümden sonra da terk eder giderlerdi. Lakin 15 Temmuz'da ülkeyi işgal etmek isteyen iblisler böyle yapmayacak, akıtabildikleri kadar kan akıtacaklardı. Kendilerine boyun eğmemiş ve eğmeyecek kim varsa yedi ceddini ortadan kaldıracaklardı. Ülkenin bir bölümünü de arz-ı mev'ud hayali için küffara bağışlayacaktı.
İsterseniz burada biraz durup, meseleyi Hz Âdem (a.s.) ile iblisin ilişkisine götürelim. Sonra Hz İsa (a.s.) ile A. Pavlus'a, ardından Abdullah İbn-i Sebe'ye uzanalım. Daha sonra 11'inci asır Sion örgütü, oradan da 18'inci asır İngiliz ifsadına temas edelim. Nihayetinde de ABD'nin Yeşil Kuşağı ve Gülen musibetinin gerçek maksadına gidelim. Zira bu tarih yolculuğunu yapmadan, FETÖ liderinin gayesini anlamak güç olacak ve sadece devleti ele geçirmeye çalışan muhteris bir kişilik olarak kalacaktır hafızalarımızda.
İBLİS'İ ZELİL EDEN KİBRİYDİ
Kur'an-ı Kerim, insanın yaratılış ve cennetteki serüvenini çeşitli Ayet-i Kerimlerde bize nakleder. Bu Ayetler bize hikâyenin nasıl başladığı, nasıl devam edeceği ve nasıl neticeleneceğini haber verir. “Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın" diye sormuşlar. Allah (c.c.)'de, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" buyurur.
Kur'an-ı Kerim'e göre ilk yaratılış şöyle anlatılır: “Âdem'i topraktan yarattı ve sonra ona “Ol” dedi ve o da oldu.” (Al-i İmran, 59) Ebû Musa el Eş'arî (r.a.)'den gelen rivayete göre, Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyururlar: “Allah (c.c.), Âdem (a.s.)'i yeryüzünün her bir tarafından aldığı topraktan yaratmıştır. Bundan dolayı, Âdem'in nesli yeryüzünün renkleri kadar değişik şekillerde çoğalıp geldiler. Dolayısıyla; kimi kızıl, kimi beyaz, kimi siyah, kimi de bunlar arası renklerdedir. Kimi yumuşak, kimi sert, kimi iyi, kimi de kötüdür.” (Tirmizî, Tefsir 3/2955; Ebu Davud, Sünnet: 27)
Kur'an-ı Kerim'e göre, Hz. Âdem yani insan, toprak ve sudan yaratılmış, akıl, şuur, bilgi, ahlak ve iman gibi meziyetlerle mücehhez kılınmış ve yeryüzüne halife yapılmıştır. Allah'a ve onun vahyine iman ve ibadet ile yeryüzünün imarı ve de adalete memur edilmiştir. Diğer canlılara olan üstünlüğü (İsrâ, 70) nedeniyle Allah (c.c.) meleklerine, Âdem'e secde/tazim/hürmet (Bakara 34, İsrâ 61, Kehf 50, Araf 11 vb) etmelerini istemiş ve İblis hariç hepsi de etmiştir. Kibri yüzünden iblisin isyan edip küfre düşmesi, ardından insanla mücadelesi ve nihayetinde de insanın yeryüzü macerası başlar. Aradan ne kadar yıl geçti bilinmez. Bilmekte gerekmiyor. Önemli olan, bu vetirede gelip geçen kavimlerin düştüğü hatalara tekrar düşmemektir.
Bakara Suresi 35-40 arası Ayet-i Kerimelerde, Hz Âdem (a.s.) ve zevcesi Hz Havva'nın cennetteki hayatı ve tıpkı dünyadaki gibi oradaki nimetlerin bolluğu, sadece bir ağacın istisna edilmesi, şeytanın “cennette ebedi kalma” vaadiyle isyana sürüklemesi, cennetten tart edilip, yeryüzü macerasının başlaması ve de Hz Âdem (a.s.)'ın Rabb'ine yalvarma ve affedilme vetireleri anlatılır. Pek çok ayetin sonunda gördüğümüz üzere, bu ayetlerde de şeytana tabi olanlarla, Hakka tabi olanları bekleyen ceza ve mükâfat bildirilir.
Burada bize, insanın kibre kapılma, kıskançlık yapma, yalan söyleme, isyana sürüklenip küfre düşmesi halinde, şerefli bir mertebeden esfele sâfilîne (Tin Suresi, 5) [aşağıların aşağısına] indirilip, şeytanlaşacağı uyarısı yapılmaktadır. Bu gerçek hikâye insana uygulandığında ya da insan, şeytanî hasletlere teslim olduğunda başına gelecekler bildirilir.
HZ İSA, PAVLUS VE HIRİSTİYANLIK
Halen işgal altındaki Filistin İslam topraklarında yaşayan Haham Baruch Efrati, Ağustos 2015'de “Hıristiyanlık ve onlara ait peygamber kıssaları 1 ila 15'inci asır arasında yaşamış Yahudi hahamlarca yazıldı” diyerek müthiş bir itirafta bulunmuştu (Yeni Söz 31 Ağustos 2015) ve bu doğruydu.
Hz İsa (a.s.)'da, Yahudilere gönderilmiş bir peygamberdi. İslam şeriatını tebliğ etti. Yahudiler geçmiş peygamberlere yaptıklarının aynını, O'na ve getirdiği şeriata da yaptılar. St. Paul yahut Pavlus adıyla bilinen Fars Yahudilerinden biri, Hz İsa (a.s.) ve İncil'e iman ettiğini ilan etti. Gerçekte ise iman etmemişti. Ömrünü Hz İsa'ya inen vahyi tahrife adadı. Luka İncili'ni o yazdı. Hz İsa'yı Tanrı'nın oğlu ilan etmekle kalmayıp, Hz Meryem'e de iftira attı. Hz İsa'ya iman edenlere ağır işkenceler yaptığını kendisi itiraf eden bu sapık, Saul olan adını Paul / Pavlus diye değiştirdi.
Yahudi Pavlus, gerçek kurtuluşun Mesîh Îsâ ve haçta olduğunu, dünyevî bilgi ve hikmetin değil, haçta gizli bulunan ilâhî hikmetin insanları kurtarabileceğini iddia etmeye başladı. Evlenmeyi yasakladı. Mesîh İsâ'nın getirdiği İncil'i tebliğ ettiğini iddia ederek, şeriatı geçersiz kıldı. “Katolik” adını verdiği yeni bir din uydurdu.
Pavlus bir Yahudi'ye yakışanı yapmış, Hz İsa'nın vahyini daha yarım asır bile geçmeden tahrif etmişti. Hakka itibar etmekte güçlük geçen insanoğlu batıla sarılmış ve bugünkü Hıristiyanlık denilen putperestlik ortaya çıkmıştı. Zira tek olan Allah'a oğul isnat edilmiş, “teslis” adı verilen “üçleme” ortaya çıkarılmıştı. Böylece Allah'a ortak koşulmuştu. Haham Baruch Efrati'nin yaptığı şey, gerçeği yüksek sesle söylemekten ibaret değildi. Aynı zamanda başımıza gelebilecek başkaca iblisî faaliyetleri haber veriyordu.
Elbette Pavlus yalnız değil, şeytanla iş tutuyor, akıl ve yardım alıyordu. Bu işi birlikte başarmışlardı. Anlamı “peygamberlik” olan “Papalık” tesis edilmişti. Bu yapı, Pavlus'tan aldığı mirası sürdürecekti ama yeni Peygamber'in gelmesi bekleniyordu. Bu vetirede çok sayıda İncil ortaya çıktı. Zira önüne gelen İncil yazıyordu. Çünkü işler çığırından çıkmış, adına toptancı bir yaklaşımla ‘Hıristiyanlık' denilen çok sayıda farklı din doğmuştu. Konsüller yaptılar ve nihayetinde kitap sayısını dörde indirdiler. Bunlardan biri de sapkın Pavlus'un yazdığı Luka İnciliydi.
ABDULLAH İBN-İ SEBE
Allah-ü Teâlâ, kulu Muhammed Mustafa (s.a.v.)'i peygamber olarak göndermişti. O (s.a.v.)'nunla, önceki peygamberlerin getirdiği şeriatı kemale erdirecekti ve öyle oldu. Ancak İblis ve hannas Yahudi yine pusuda bekliyordu. Abdullah ibni Sebe, San'alı siyahî Yahudi bir kadının oğluydu. Hz. Osman (r.a.) zamanında İslâm'ı kabul ettiğini ileri sürmüş bir münafıktı. Daha ilk günlerden itibaren Müslüman beldelerde sapık fikirler yaymaya başlar. Önce Hicaz'da, sonra Basra, Kûfe ve Dımaşk'da ifsad edici fikirlerini anlatır. Buralarda başarılı olamayınca, Mısır'a geçer.
“İnsanların, İsâ'nın döneceğine inandıkları halde Muhammed'in döneceğini kabul etmemeleri şaşılacak şeydir. Binaenaleyh dünyaya yeniden dönmeye Muhammed, Îsâ'dan daha lâyıktır” diyen İbni Sebe, her peygamberin bir vasisinin olduğunu, Muhammed (a.s.)'ın vasisinin de Ali (k.v.)olduğunu ileri sürer. Hz Ebûbekir (r.a.) ve Hz Ömer (r.a.)'ı hilafetin işgalcisi ilan edip, Hz Ali (k.v.)'nin hakkını gasp etmekle itham eder. Hz Osman (r.a.)'ın da, ilk iki halifenin yolundan gittiği için zulme ortak olduğu fitnesini yayar. Yalan ve iftiralarının şiddetini artıran bu alçak Yahudi, tıpkı Pavlus'un Hz İsa (a.s.)'ı ilahlaştırdığı gibi, Hz. Ali (k.v.)'nin de ilâh olduğunu iddia eder.
Bu müfsid münafık/kâfirin İslâm akîdesiyle bağdaşmayan görüşleri, bazı Şiîler arasında benimsenmiş ve böylece ‘rec'at akîdesi' teşekkül etmiştir. Bu zarar verici faaliyetleri döneminin yöneticilerini mücadeleye sevk eder. O ise çalışmalarını gizli sohbetler ve mektuplaşmalarla sürdürür, hatta gizli bir teşkilat bile kurar..
Cemel Vak'ası'ndan bir gün önce ihtilaf içindeki iki Müslüman tarafın anlaşmak üzere olduğu haberini alır almaz, hemen gizli bir toplantı düzenler ve iki taraf arasında barış yapılırsa bunun kendisi için ölüm demek olduğunu görüp, ertesi gün savaşın başlatılması hususunda kendine bağlı münafıkları devreye sokar ve Cemel Vak'ası'nın yaşanmasına yol açar. “Hz. Ali ölmemiştir. O kıyametten önce dönüp, asasıyla Arapları yola getirecek ve dünyayı adaletle dolduracaktır” demiş, aşırı Şiîlik olarak bilinen ‘gulüv' bunun yüzünden çıkmıştır.
İLMİ GELENEĞİN YOK EDİLMESİ BAŞIMIZA BÜYÜK DERTLER AÇTI
Kasım Gülek ve yakın dostu
Bu Yahudi zihniyeti her zaman farklı kılıklara girerek ifsaddan geri durmamış, günün siyasî ve içtimaî şartları içinde, Müslüman çoğunluğun siyasi, iktisadi ve ilmî yapısını bozmak için çabalamış ve halen de çabalamaktadır. Hz Musa ve Hz İsa'ya inen vahyi tahrif ettikten sonra, aynını İslam için de denemiş, ancak bir türlü başarılı olamamıştır. Bazı nasibi kıt Müslümanları her devirde kendi safına çekse de, Allah-ü Teâlâ'nın koruması altındaki İslam'ın özünü bozamamış, Kur'an-ı Kerim'i tahrif edememiştir. Bu yüzden kini arttıkça artmış, sürekli olarak denememelerine devam etmiştir. Bunların son örneği Gülen'dir. Ancak Gülen son örnek olmayacaktır. Zira Gülen vâri yapılar içimizde halen var ve bunlar palazlanmayı sürdürmektedir. Yahudi'nin oyuncağı bu kimselerin bazıları, Kur'an-ı Kerim'in muhtelif ayetlerini inkâr etmekte, kimi tarihsel olduğunu ileri sürmekte, kimi Hadis-i Şerifleri ve Sünnet-i Seniyyeyi reddetmekte, kimi Hz Peygamber (s.a.v.)'i postacı seviyesine indirgemekte, kimi de tasavvufi yapıların içine girerek hurafeleri din gibi takdim etmektedir.
15 asırlık ilmi birikimi bir çırpıda çöpe atmaya çalışan, Hz Peygamber sevgisini, rüyaları, duyguları sömüren, zekâtı ranta çeviren bu sapkın yapılar kıyamete dek yok da olmayacaktır. Ne yazık ki, dünyaya tapar hale getirilen günümüz insanı, içine düşürüldüğü manevi buhrandan kurtulmak isterken, bu tür sapkın yapıların ağına düşebilmektedir. İlim adamı olamadıkları için kendilerine “bilim adamı” diyen bazı ilahiyat çevrelerinin, hem söz ve davranışlarındaki çelişki yüzünden sözlerinin tesirsiz hale gelmesi, hem de İslam'ın özü ile azalan irtibatları ve bu irtibatsızlığın ortaya çıkardığı güven bunalımı, ne yazık ki hepimizde derin yaralar oluşmasına yol açmıştır. Günümüzde ilim ehlinin rahlesinden hakikati öğrenme imkânı yok olmuş, yerine batının metotlarıyla ulema yetiştirme komedisiyle karşı karşıya kalınmıştır. Bu da ilmî silsilenin ortadan kalkmasına neden olmuş, ardından da açıktan söyle(ye)meseler de, kendini müçtehid yerine koyan bir ilahiyat zümresi doğmuştur.
ŞEYTAN HARİÇ HERŞEY KAFESTE
İngiliz casusu Aubrey Herbert, Arnavut isyancısı İsa Bolenitini'yi Londra hayvanat bahçesine götürüp gezdirdikten sonra ‘nasıl buldunuz' diye sorar. İsa Bolenitini ise çok anlamlı ve neredeyse küresel düzeni özetleyen şu cevabı verir: “Şeytan hariç her şeyi kafeslere katmışsınız!”
Selanik Yahudilerinden, Jön Türk üyesi, avukat Emanuel Carassu'yu tanırsınız. Sultan Abdulhamid hazretlerinin azl kararını tebliğe giden dört gayrimüslimden biri. Aynı zamanda Selanik'teki Makedonya Risorta Masonik Locası'nın kurucusu, üyesi ve başkanı. İT (İttihat ve Terakki)'in Müslüman olmayan ilk üyesi. Gerçi geri kalanının ne kadarı Müslüman o da ayrı bir mesele. İttihat ve Terakki'nin müşavirliğini yapan kuzeni Maitre Salem, yeğeni ve bir İngiliz'le Büyükada'da dolaşırken, kendisine, Türkiye (Osmanlı) ile ilgili düşünceleri sorulunca manidar bir ‘hamur-fırıncı misali' verir.
Abdülhamid Han'ı tahttan indirmeye giden 5 gayri Müslim
“Siz hiç hamur yoğuran bir fırıncı gördünüz mü? Bizi ve Türkiye'yi düşündüğünüzde, fırıncı ile hamuru gözünüzün önüne getirin. Biz fırıncıyız, Türkiye de hamur. Fırıncı hamuru evirir çevirir, hızla çarpar ve tokatlar, yumruğu ile döver... Ta ki pişirme kıvamına gelene kadar. Bizim yaptığımız da budur. 1908'de bir ihtilâl yaptık, sonra 1909'da bir karşı ihtilâl, sonra başka bir tane ve hamur kıvama gelene kadar muhtemelen yapmaya devam edeceğiz. Sonra onu pişireceğiz ve onunla besleneceğiz.”
Emanuel şeytanının bu cümlelerinden sarsılan yeğeni, “Tüm bu ihtilallerle nereye varılacak” diye sorar. Carassu, yeğeninin kafasını okşadıktan sonra “Üzülme oğlum. Her şey iyi olacak” diyerek teselli eder. Söze giren kuzeni Maitre sert bir şekilde, “Sen ne diyorsun Emanuel” diye çıkışır. Carassu ise “Kapa çeneni Salem, bu ihtilâller olmasaydı sen ne olurdun düşün bakalım!”
Emanuel açıktan düşmanlığını gösteren bir Yahudi idi. Bir de bunu gizleyen ve gizlemeye devam eden Müslüman görünümlü Yahudiler vardı. Artık devir onların devriydi. Biraz zaman geçmişti. Ülkede o zaman CHP iktidarı vardı.
Meşhur mimar Turgut Cansever'in (1921-2009) babası Dr Hasan Ferit (Cansever) Bey (1891-1969) sonraki dönemle ilgili şunları naklediyor: “Türk Ocağı katib-i umumisi idim. Ankara Keçiören'de ikamet ediyordum. O sırada Halk Partisi hususi sohbetlerinde Hıristiyanlaşma fikirleri yaygınlaşmıştı. Bir gün onlara dedim ki: “Hıristiyanlığa dönmek istiyorsunuz. Fakat burada durmayacaksınız. Yahudiliğe dönmek isteyeceksiniz. İyisi mi şimdiden Yahudiliğe dönünüz. Mesele böylece halledilmiş olur. Bence Hıristiyanlığa irtica hareketinden ise Yahudiliğe dönme hareketi daha esaslı olur.”
Millete ayak öptüren İnönü
“Ebedi Şef” vefat etmiş, ülkenin ipleri “Milli Şef”in eline geçmişti “Türkçe ezan”dan sonra “Türkçe Kur'an devrimi” macerası yarım kalmıştır. Yeni şef bunu tamamlamaya kararlıdır. Yanına Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'i de alan İnönü, Diyanet Reisi Şerafettin Yaltkaya'yı çağırıp, Türkçe Kur'an yazdırılması ve ibadetin ev ve camilerde de sadece Türkçe yapılması konusunda fikrini sorar. Yaltkaya pek münasip görür. Matta, Luka, Yuhanna, Markos İncilleri gibi siparişler verilir. Balçıoğlu Kur'an-ı, Cemil Sait Kur'an-ı, Hacı Murat Kur'an-ı ve Necipoğlu Kur'an-ı diye dört örnek çalışma yaptırılır.
Ş. Yaltkaya A. H. Akseki
Gırtlak veremi yüzünden Yaltkaya 1947'de ölünce, yerine yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki merhum vekâlete geçer. İnönü, Akseki merhumu çağırıp, “Bu devrim herhalde olacak. İbadetler Türkçe yapılacak” der. Hocaefendi de, “Paşam, mesele mühimdir, tatbik kabiliyetini tetkik etmek icap eder. İlmî cephesini tetkik için biraz müsaade buyurunuz” deyince, İnönü küplere biner. “Tetkik olunacak ciheti yok. Şerafettin Efendi caiz ve muvafık olduğunu kabul etmiş ve birçok sureleri de hazır etmiştir. Sizin yapacağınız uzun boylu bir şey yoktur. Onun hazırladığı esaslar dairesinde bu inkılabın bir an evvel tahakkuku lazımdır” diye kükrer.
Akseki'li hoca, Börekçi, Yaltkaya, Tunagür veya Gülen değildir ki, hemen ‘başım gözüm üstüne' desin. Hoca çevresiyle istişareler yapar, bir hâl çaresi arar. İstifa etmemesi tavsiye edilir. Müslüman muharrirler bu hususta tenkit yazıları neşreder. İnönü'nün hayali hayat bulmadan seçimler gelir çatar. Menderes iktidara gelir ve bu kez ezan aslına rücu eder. İkinci cihan harbi bitmiş, kaptan koltuğunun sağ kanadına ABD, sol kanadına SSCB oturmuştur. CIA, BM, NATO ve İsrail kurulmuştur.
MANEVİ CİHAZLANMA DERNEĞİ
33. dereceden mason, dönemin İstanbul Valisi Prof. Fahrettin Kerim Gökay'ın da aralarında olduğu Büyük Kulüp üyesi masonlar, “Manevi Cihazlanma Derneği”ni kurarlar. Dernek ‘anti Komünizm' propagandası yapacaktır. Güya maneviyatımız zayıflamıştı, bu sayede yeniden cihazlandırılacaktık. Ayrıca çevre kirliliği(!) almış yürümüştü. Hepimizin güzelleşmesi(!) içinGüzelleştirme Dernekleri kuruldu.
Mevlevi Tekkeleri başta olmak üzere bazı tekkelerin postnişinlikleri çok önceden işgal edilmişti. Pek çok cemaat lideri, sözde şeyh ve sair de o yıllarda bu derneğe üye yapılır. Gülen'in okullardan örgütüne adam devşirdiği gibi (ki Gülen işi buradan öğrenmiştir) bunlar da bu derneklere takılan kişiler arasından seçim yapıp devşirmeye başlarlar. Bu sayede hem Komünizm belasından kurtuluyor, hem maneviyatımız artıyor, hem de çevremiz güzelleşiyordu.
CIA'nın Yeşil Kuşak Projesi: Moon-Fetullah Gülen-Opus Dei
27 Mayıs darbesi yaklaşırken, Manevi Cihazlanma Derneği'nin başkanı DP Milletvekili Ekrem Tok olur. Tok başkanlığındaki dernek üyeleri, Menderes'e “Reconciliation” adlı bir proje götürür. Projeye göre İstanbul Dünya Dinlerinin Başkenti yapılacak, Fener Patrikhanesi, Vatikan gibi bir devlet haline getirilecek, Sabetayistliğe son verilerek, Müslüman gözüken Yahudiler dinlerine geri dönecek, Ayasofya Ortodoks Kilise'si yapılacak, şimdi müze olarak kullanılan Kariye Camisi de Hilafet Merkezi olacaktır.
Bilderberg'in 1959 toplantısı İstanbul Yeşilköy'de yapılır. Toplantıya Nur Locası'nın 33. dereceli Maşrık-ı-Azamı Hazım Atıf Kuyucak'ta katılıp ve Türkiye bahisli gizli oturumda Bilderberg'ten de tam destek alınır. Menderes bunu reddeder. Ardından 27 Mayıs olur. 1963'ün son günlerine doğru, 1957'de projelendirilen Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'dan oluşan “İbrahim'i Dinler Projesi” diğer adıyla da “Dinler Arası Diyalog ve Hoşgörü” toplantıları başlatılır.
Dışişleri Bakanı Sabetayist ve mason İhsan Sabri Çağlayangil de bu projenin içindedir. Bu konuyu anlatmak için Bursa'da ikamet eden Ayetullah Humeyni'yi ziyaret ederler. Piyango, “Komünizmle Mücadele Derneği'nde ellerinde büyüyen Gülen'e çıkar. Sonra bütün dağlar yol olur. Daha sonrası malum. Biraz daha geriye gitmeye kalkınca, 19'uncu asrın son yıllarında karşımıza İngilizlerin kendisine vadettiği halifelik için İngiliz ve Yahudilerin namı hesabına çalışan, İranlı Cemalettin Afgani ve talebesi Muhammed Abduh'un başını çektiği modernist, mason bir klik çıkacaktır.
GÜLEN VE YOL AÇTIĞI HASAR
Bugün ‘Fetullah Gülen' denilen teröristin babası ve anasının adını doğru bir şekilde kimse bilmiyor. Nereli olduğu da tam belli değil gibiyse de gerçekte baba tarafı Van-Erciş'e bağlı ‘Hevirzok' köyündendir. Bu hain bunu gizlemek için sürekli olarak Ahlatlı olduğundan söz eder, nesebini Hz Ali'ye kadar götürmeye gayret eder. Her sözü gibi bu beyanı da çevresindeki hainleri hipnoz etmek için uydurulmuş mesnetsiz yalanlardan biridir. Eldeki kayıtların mutabık kaldığı tek şey, doğduğu yer ve doğum tarihidir. Doğum tarihini kendisi yalanlıyor. Geriye elde mutabık kalınan tek şey var, o da doğduğu yer. İki ayrı mahkemeye iki farklı anne adı bildirilmiş. Mezar taşında ise başka bir anne adı yazıyor. Terör örgütünün yayın organları ve eserlerinde ise üç farklı anne adından söz ediliyor. Emniyet ve Diyanet kayıtlarındaki anne adı ise yine bir birinden farklı. Gerçek soyadı Gülen değil. Adındaki ‘M.' uydurma. Resmi adı Fethullah değil, Fetullah! Bu hainle ilgili devlet arşivleri tahrifli. Gerçekler onun uydurduğu şekilde değiştirilmiş. Bürokrasimiz bu verileri bile incelemeye yanaşmıyor.
Çiller, Gülek ve Yılmaz
Ancak şurası bir gerçek ki, haini yetiştirenler tıpkı kendisi gibi Müslüman değil. Şahsına yüklenen misyon ise Pavlusluk… ABD'nin “Yeşil Kuşsak” projesine dâhil eden, Komünizmle Mücadele Derneği'ni kurduran, NATO Gladyosu, Vatikan ve CIA ile tanıştıran kişi eski bir CHP'li. Hatta ilk dönem finansmanını sağlayan yahut temin eden de o. O kişi ki, 1492'de Napoli-Polya'dan Edirne'ye gelen Yahudi bir aileye mensup. Nesebi Osmanlı arşivlerinde duruyor. İlginç olan şu: FETÖ liderinin annesi de köken itibariyle 1492'de Osmanlı'ya sığınan 12 kabileden birine mensup. Aile ilk dönemde Edirne'de yaşamış ise de sonra Erzurum'a göç etmiştir.
Gülen'i MİT taşıyan müfsid Yaşar Tunagür
Bu müfsid, hiç Müslüman olmadığı gibi, Müslüman çocuklarını İslam'dan uzaklaştırmak, sapkınlaştırmak için bir ömür harcamıştır. Kendisi, Yahudi oldukları halde Hıristiyan gibi gözüken Siyon örgütünün bir kolu olan Cizvitlerdendir.
FETÖ liderinin üstadı olan CHP'li, ‘Tarsuslu Sen Pol Cemiyeti' adıyla bir Cemiyet kurar. CHP'li Turizm Bakanlığı da “Sen Pol müzesi ve enstitüsü” açılması için Vatikan'dan proje talep eder. Hatta bu CHP'li Tarsus'ta Sen Pol (Pavlus) Üniversitesi kurmak isterse de başarılı olamaz. Onun yerine Gülen, Türkiye ve dünyada yüzlerce ve hatta binlerce Pavlus okulu ve üniversitesi kurar.
Vatikan'ın kurucusu Yahudi Pavlus ve kulu 2. Pavlus Gülen
Gerçek adını bilmediğimiz Gülen'e, Paul'un yaptığını yapma görevi verilmiştir. Verilen görev, askerlikte tanıştığı Fuat Doğu ve Bülend Ulusu ile yeni bir boyut kazanır. Patrik Athenagoras'un vaftiz ettiği CHP'li, Gülen'deki ‘kin ve ifsad hırsını' keşfedince, Yaşar Tunagür'le irtibatlandırır. 15 Temmuz'a gelinen sürecin içinde hep CHP, DSP, MAH, Vatikan, NATO, CIA, MOSSAD vardır. Ayrıca bugün ülkemizin en varlıklı ailelerinin babaları da yer alır. Amaç, İslam'ın asrını geciktirmek, Türkiye ve Müslümanları iç fitnelerle oyalamak. Şayet bitmekte olan yüz yıla güçlü giremezlerse, İslam'ın asrını engelleyemeyeceklerdir. İslam'ın asrının liderinin Türkiye olacağı bellidir ve Türkiye narkozdan uyanmamalıdır. Parası, nesli kısaca enerjisi ifsada hizmet etmelidir. Şayet bu birikim hayra yönelirse, onun önünde hiçbir güç duramayacaktır.
İşte özetle 15 Temmuz'a gelen vetire budur ve iyi ki 15 Temmuz olmuştur. Şayet iblis ve avenesi; MİT saldırısını, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz vetirelerini yapmamış olsalardı, İslam'ın ve Türklerin asrı muhtemelen başlamayacaktı. Biz hak etmesek de, Allah (c.c.), şeytan ve Kur'an-ı Kerim'in ‘hannâs' olarak adlandırdığı iki ayaklı şeytanların ayaklarını dolaştırdı, hesaplarını bozdu da, bütün dünya gerçeği gördü. Türkiye, bedeni ve ruhunu saran virüsle ağır aksakta olsa mücadeleye başladı. Aksi halde bu Türkiye bu tedaviye asla başlayamazdı.
15 Temmuz örneği bir kez daha göstermiştir ki, biz Allah'ın nimetleri saymakla bitiremezmişiz.
Lâ ğâlibe İllallah
Düzeltiyorum...İnönü'nün topçu okulundan Fransızca hocası Haim Nahumdur...
Fevkalade güzel akıcı ancak bir köşe yazısı İçin oldukça uzun. Keşke bir dergi yazısı oldaydı. İnsanımız genellikle okuma ile arasına büyük bir mesafe koymuş. Tebrik ediyorum.
Emmanuel Carousso ( emin karasu ) aynı zamanda İnönü'nün topçu okulunda hocasıdır.
Bilgilendirici çok güzel bir yazı olmuş. Teşekkür ederiz.
Sevgili Kemal Bey Yazilarinizi severek okuyor ve sizi yakinen takip ediyorum. Allah sizden razi olsun.B iz hizmetinize sahidiz. Lakin uydurukça bir kelime olan ' süreç ' yerine , Türkçe olan ' vetire ' kullansaniz da kemalistleri sevindirmeseniz olmaz mi?Saygilar, hürmetler. Özcan Aydin
Allah razı olsun sizden Kemal Bey. Söylemek istediklerimizi gümbür gümbur soylüyosunuz. Keşke cumhurbaşkanımızın biraz daha yakınında olsanız. Onun danışmanlarından olsanız veya ona ulasabilseniz yapılacak pek çok şeyi anlatabilirsiniz. Bizim ulaşıp aktaramadığımız konuların sözcüsü olursunuz. Allah yardım edenimiz olsun cümlemizin