Can Kemal Özer

Göçmen değil, vicdan krizi var

28.09.2015 09:36:41

Batı, göçmen meselesine de her konuda olduğu üzere hiçbir insanî duygu taşımaksızın tümüyle çıkar odaklı yaklaşıyor. Türkiye ise yapabileceğinin en iyisini yaptı ve yapmaya devam ediyor.

Hıristiyan faşisti Macaristan Başkanı Urban, batının sözcülüğünü yapıp batıya ayna oluyor. Aslına bakarsanız batılı liderlerin belki en ahlaklısı Urban. O cesaretle içlerindekileri söylüyor. Batılı liderler tepkiden korkmasalar göçmenlerin hepsini diri diri toprağa gömerler.

Özellikle Afrika ve Asya'dan gelen göçmenlere yapılan muamele, Yahudileşmiş batının genlerine sirayet eden haysiyetsizliğin bir nişanesi olarak karşımızda duruyor.

Batı, ülkelerini yöneterek kaynaklarını sömürmeye çalıştığı ülkelerden göç eden ya da ettirilen insanları Avrupa ülkelerine almak istemiyor ya da şartlı olarak kabul ediyor.

Bugün batıya sığınmış göçmen çocuklarında pek çoğu kayıp. Çocuklar çalınıyor, kaçırılıyorlar.  Çalınma hadisesinin suç ortakları ise bizatihi batılı devletler.

Çalınan çocuklar organ yetmezliği yaşayanlara satılıp, organları alınıyor. Yani organ ticaretine konu oluyor.

Suç çetelerinin eline düşüp, hırsızlık, dilencilik,  uyuşturucu naklinde ve genelevler de kullanılıyorlar.

Kiliselerce kaçırılan veya oralara teslim edilen çocuklar ise Hıristiyanlaştırılıp misyoner olarak yetiştiriliyor. 

Bazı yetiştirme yurtlarına yerleştirilen zeki çocuklar ileride geldikleri ülkelerde batı adına görev yapması için özel yetiştirilip, diplomat, bürokrat veya siyasetçi olarak ülkelerine geri gönderiliyor.

Kaçırılan çocukların bir bölümü, batılı zengin sapkınların tecavüzüne uğrayıp, sürekli cinsel meta olarak kullanılıyor.

Çocukların kullanıldığı bir başka alan ise satanistler, mason vs gibi yapıların ayinlerinde kurban edilerek kesilmeleri.

Avrupa bu zulmü sadece sahipsiz yahut göçmen çocuklara reva görmüyor. ‘Avrupa Gençlik Daireleri' çeşitli uyduruk bahanelerle özellikle Müslüman ailelerin çocuklarına el koyuyor. Aileler çocuklarının izini kaybediyor. Genelde Hıristiyan ya da ateist bakıcı aileler ile kilise yurduna yerleştirilen çocuklar, kültürel asimilasyona tabi tutuluyor. Yıllar önce el konulan çocuklar ailelerince bulunduğunda artık o aile ile kan bağı dışında hiç bir kültür, ahlak ve inanç bağı kalmamış oluyor. Aksine düşmanlaşmış oldukları görülüyor.

Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin dileyenleri kamplarda misafir ediliyor. İstemeyenler ise kendi imkânları ile şehirlere yerleşip,  hayatlarını idame ettiriyor. Her memleketin dilencileri gibi onların dilencileri de sokaklarda dileniyor. Asil insanlar aç bile olsalar asla dilenmezler. Ancak şahit olduğum üzere, Fatih'te dilenen kimselere uğrayan iki kişi topladıklarını ellerinden alıyor. Az ise azarlıyor hatta tekmeliyor.  Demek ki, bu dilenciler bir şebeke. Suriyeli asil insanlar da bunlardan rahatsız. Dolayısıyla kimse bunlardan dolayı Suriyeli mazlumları suçlamamalı…

Türkiye'den Edirne'ye, oradan da Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gitme hayaliyle yollara düşürüldü. Bunları kışkırtanları polis yakaladı. Yakalanan 7 kişiden 2'si İsrail, biri Fransız, biri de Alman istihbaratçısı çıktı. Diğerlerinin de, Esed rejiminin El Muhaberatı'nın elemanı olma ihtimali çok güçlü. Bu kişilerin ikisinin daha önce ‘Gezi Kalkışması'na karıştığı tespit edildi. İki İsrailli ise, Ürdün ve ABD pasaportu taşıyor.

Bunun nedeni, Suriyeliler ile Türk polisi arasında çatışma çıkarmaktı. Eğer başarsalardı, halkın iktidara/AK Parti'ye bakışı değişecekti. Sadece onların değil, Suriyelilerin de Türkiye'ye bakışı değişecekti. Ama şükür başaramadılar.

Göçmenlerle polis çatışsa yahut Türkiye geçişe izin verseydi, batı medyasının nasıl manşetler atacağını ve batılıların neler söyleyeceğini tahmin etmek güç değil.

Batı, göçmenleri seçerek almak istiyor. Alacaklarından istedikleri ilk şart, Müslüman olmamak! Müslüman ise mutlaka batının ihtiyaç duyduğu bir alanda kalifiye eleman olması gerek. Çocuklara öncelik vermesinin nedeni malum. Ne demişti, Tunus 14 Ocak Güçleri Partisi Başkanı Vahid Ziyab, "Yaşlı Avrupa'ya, genç köleler gerek

Bugün Avrupa'da izi kaybedilen çocuk ve genç kızlara dair haberler kellifelli batı basınında yer bulamıyor. Küçük yayın organlarının minik köşelerinde bile zor yer alıyor.

Daha Ağustos ayında İsveç'te kaybolan sığınmacı 1.400 çocuktan hâlâ haber yok. Muhtemelen hiçbir zamanda olmayacak. Basına yansıdığı kadarı ile Günlük ortadan kaybolan göçmen çocuk sayısı, Almanya'nın sadece bir eyalette en az 20. İsviçre, Belçika, İtalya, Fransa, Macaristan, İngiltere, Yunanistan gibi pek çok ülkedeki kayıp çocuk ve genç kızların sayısı ise, Almanya'dan, İsveç'ten daha az değil.

Dünyanın her yerinde polis dileği kişiye, dilediğinde ulaşır, yeter ki istesin. Ama batı polisi, çocuk ve genç kızları kaçıran çeteleri bulmak için kılını bile kıpırdatmıyor. 

Euronews'e konuşan Kayıp Çocuklar Avrupa Örgütü Genel Sekreteri Delphine Moralis diyor ki: “AB, kayıp çocuklarla ilgili yıllık 4,5 milyon Euro fon ayırmakta idi. Şimdi bunu da kaldırma kararı aldı.”

Aslına bakarsanız dünya bir göçmen kriziyle değil, vicdansızlık ve ahlaksızlık kriziyle karşı karşıya. İşte bu yüzden, Türkiye yüzlerce kez alkışlanma ve duayı hak ediyor.

BATI ÇOCUK HIRSIZI (Manşet)

 

YORUM YAP