Fütüvvet, Cebrail vasıtasıyla Hz. Âdem'e kadar çıkarılır. Böylece Hz. Âdem'den Hz. Hâtem-Ül-Enbiyâ'ya kadar binlerce peygamber, fütüvvet marifetini kabul ve tatbik etmiş, gönderildikleri kavimlere onun esaslarını davet etmiştir. Hz. Muhammed'den de İmam Ali ve Ehl-i Beyt vasıtasıyla Horasan'a ulaşmıştır.
Fütüvvet, Anadolu'da Horasan Erenleri tarafından “Ahî”lik adıyla örgütlenmiş ve Anadolu'nun İslâmlaşmasını sağlamıştır. Ehlibeyt etrafında şekillenen Ahîlik bir İslâm'a davet, irşat, “ahsen-i takvim” varlığı yetiştirme programıdır. Bu program, Ehlibeyt soyundan gelen mürşit ve pirler tarafından öncelikle Türkmen topluluklar arasında yürütülmüştür.
Türkmenlerin seçilmesi konusundaki vurgularımız, bizi, “Türk ırkının üstünlüğü”ne inanç, “Türkmen asabiyetine bağlılık” gibi esastan koparıcı nitelemelerle çarpıtılmamalıdır. Fütüvvet/Ahîlik mürşit-talip ilişkisidir. Hz. Ali (ra) kavmi içinde kendisine “talip” bulamamıştır. Ehl-i Beyt, Türkmenlerin talip toplulukları oluşturabileceğini, Fütüvvet esaslarını Türkmenlerin benimseyebileceğini görmüştür. Kim Ehl-i Beyt'in yolunu talip olursa, Allah onları aziz kılacaktır.
Programın amacı insanın İmam Ali gibi feta/rical olup Hakk'a hizmet etmesidir. Fütüvvet/Ahîliğin bu esasını bir kenara bırakarak, Cebrail (as)'in bağladığı şeddin esnaf-zanaatkârlığa ait bir kültüre dönüştürülmesi eksik ve hatalı bir tasavvurdur. Ahîlik/Fütüvvet zaman zaman siyasetin ilgi odağına girmiş fakat İstanbul'un fethine dek bağımsızlığını korumuştur. Gerek Selçuk ve gerekse Osmanlı, Fütüvvet/Ahîliğin Müslümanlık programının coğrafyasında devlet inşa edebilmiştir. Osmanlı, Fütüvvet neşvesi ile şenlendirilmeyen topraklarda askerî başarı elde edememiştir.
Tarihçiler Türkmenlerin niçin Horasan'da “tutulmadığı” sorusuna bu obaların başı-bozuk oldukları ve sorun çıkardıkları yaklaşımıyla cevap aradılar. Örneğin Osman Çetin'in, “Tuğrul Bey, Bağdat ve civarına yerleşen Türkmenlerin hayme-nişin (göçebe) olduğu için Müslümanlar arasında ortaya çıkan geçimsizlikleri bertaraf için Bizans topraklarına sevkediyordu” (Osman Çetin, Anadolu'da İslâmiyetin Yayılışı, Erkam Yayıncılık, 1990: 64-65) şeklinde bir yoruma yer verdiği görülmektedir. Osman Çetin'e göre Moğol baskısı da Türkmenlerin Anadolu'ya girmesine neden olmuştur (Çetin, 1990: 65). Bu görüşün karşısında Ahmet Taşğın'ın 1) İstanbul'u fethetme, 2) Haçlı Seferleri'ni durdurma, 3) İlk Kıble'nin ve Kudüs'ün kurtarılması, 4) Müslümanların Kıblesi'nin muhafazası gibi birbiriyle bağlantılı dört amacın Horasan Erenleri'ni bölgeye çektiği düşüncesi orjinaldir. Biz de bu tezi benimsiyoruz.
Sülemi'nin “Tasavvufta Fütüvvet” eseri incelendiğinde bu yolun esasının fazla malın ahîlerle paylaşılması olduğu anlaşılmaktadır: “Ebu Said al-Hudrî'nin şöyle dediğini duyduk: “Biz bir seferde Allah'ın Resulü (s.a.v.) ile beraber iken devesine binmiş bir adam çıkageldi. Sağa, sola vurmağa başladı. Allah'ın Resulü (s.a.v.) buyurdu ki: ‘Kimin fazla bir bineği varsa onu bineği olmayana versin. Kimin fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin' Çeşitli malları saydı, saydı nihayet biz zannettik ki hiçbirimizin fazla malda hakkımız yoktur” (Sülemi, Tasavvufta Fütüvvet, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları,1977: 29). Fütüvvet-Ahîliği “esnaf dayanışması”na indirgemek Hz. Âdem'den Hâtem-Ül-Enbiyâ'ya ulaşan marifet'i yok saymak olacaktır.
Sülemi, günümüz esnaf odalarının bu indirgemeciliğini reddeden bilgiler vermektedir: Fütüvvet da'vetine koşanların, mürüvvet ahlâk ve şerefini koruyanların ilki, (yeryüzü anlamındaki) edîm'- den gelen Âdem'dir ki, ismi irade mahallinde sabit, cismi haşmet evinde sakin, nurlarla ve ma'sumlukla desteklenmiş, keramet tâciyle taçlanmış, selâmet evine girmiştir. Fütüvveti Kabil kovunca Habil onu kabul etti, Şii onun hakkını yerine getirdi, onu her türlü çirkin şeylerden korudu, İdris de onunla yüksek mekâna çıkartıldı, İblîs'in tuzağından kurtarıldı. Fütüvvet sevgisiyle Nuh, çok inledi ve üzerinde fütüvvetin nuru parladı. Âd onunla isimlendirildi, kibre dönmedi. Fütüvvet ile Hûd, ahidlere güzel vefa gösterdi, fütüvvetle Salih, kötülüklerden kurtuldu, İbrahim Halil fütüvvetle nâm alıp putların ve heykellerin başlarını kırdı, fütüvvetle İsmail yüce Padişah'ın emrine kurban oldu, fütüvvetle Lût inişi olmayan yüce makama çıktı, fütüvvetle İshak ta buluşma gününe kadar (ibadetle) kaim oldu, Ya'kub (fütüvvet) sebeplerine yapıştı, fütüvvetle Eyvub'un hastalığı açıldı. Fütüvvetle doğru Yusuf, yolların en güzelinde yürüdü, onunla her zaman başarıya ulaştı. Zülkifl, fütüvvetin yüce rütbesine uyup güzel, hoşnud edici işlerini yaptı. Şu'ayb onun (yarış alanındaki) kamışlarını kaparak (erlikte birincilik) aldı, her şüpheden ve kusurdan uzak kaldı. Musa fütüvvet kaftanını giyip çalımlandı, Hârûn ona uyup güzel söz söyledi. Ashab-ı Kehf ve Rakîm onunla şereflendi, kurtuldu ve nimet evine erdi; Davud'un kalbi onunla hayat buldu; fütüvvet yüzünden kendisine rükû ve sücud tatlı geldi. Fütüvveti Davud'dan Süleyman aldı, insanlar ve cinler fütüvvet yüzünden Süleyman'ın emrine verildi. Fütüvvet şartları kendisine sahih yapılan Yunus, fütüvvetin gereklerine uydu. Zekeriyya fütüvvetle safâ yurduna girdi. Yahya fütüvvete sadık olup tasadan kurtuldu, zor şartlarda fütüvvete sarıldı da üzüntüye ve ızdıraba düşmedi. As'as İsa onunla açık bir nur olup parladı, Ruh ve Mesih onunla unvan aldı. Fütüvvetle. Muhammed (s.a.v.) e açık fetih verildi, iki kardeş (Ebubekir- Ömer) i (birbirine-LB) ve amcanı oğlu Alî'yi (kendine-LB) fütüvvet emîni yaptı” (Sülemi, 1977: 22-23).
Demek ki fütüvvetin pir-mürşitleri peygamber/salihlerdir. Ahîlerin (ki “kardeş”, musâhip-muâhat, demektir) geçim ehli olması ve pirlerini peygamber görmeleri zaman içinde bu İslâmlaştırma programının ticari çevrelerin kültürü sayıldığı bir izlenime neden olmaktadır. Peygamberler ellerinin emeği ile geçinirlerdi, esnaflığa erkân veren ilke onlardadır.
Çiftçilerin Piri |
Hz.Âdem |
Çulhacıların Piri |
Hz.İlyas |
Hallacların Piri |
Hz.Şit |
Zırhçıların Piri |
Hz.Davut |
Marangozların Piri |
Hz.Nuh |
Hekimlerin Piri |
Hz. Lokman |
Devecilerin Piri |
Hz. Salih |
Balıkçıların Piri |
Hz.Yunus |
Sütçü-Dülgerler Piri |
Hz.İbrahim |
Çobanların Piri |
Hz.Musa |
Sucu-Avcıların Piri |
Hz. İsmail |
Seyyahların Piri |
Hz.İsa |
Terzi-Yazıcıların Piri |
Hz.İdris |
Somuncuların Piri |
Hz. Zülkifl |
Saatçilerin Piri |
Hz.Yusuf |
Tüccarların Piri |
Hz. Muhammed |
Tarihçilerin Piri |
Hz.Lut |
Horasan Erenlerinin Piri |
Hz.İmam Ali |
Bağcıların Piri |
Hz. Zübeyr |
bunları yazacak daha kaliteli bir mecra yok mu ? kadir mısıroğlu yazıyor burada anlatabiliyor muyum ? yazının çok kaliteli olmasından dolayı demiyorum, yazı vasat. bu konu burada mı yazılır ?