Gazeteci Yazar Kemal Özer, FETÖ’nün kriminal olarak anlaşılamayacağını, köklerinin tarihte aranması gerektiğini ifade ederek “ Onun atası ilk fitneci İbn-i Sebe’dir” dedi. Özer, tarihi doğru değerlendirirsek olayları kavrarız” diye konuştu.
Gazeteci Yazar Kemal Özer yeni kitabı Gülen Şeytanlar Tarihi'nde, tarih boyunca ifsad ve fitne hareketlerini konu alarak Pavlus'tan Sabetay Sevi'ye, Sion'dan FETÖ'ye kadar kripto fitnecileri ayrıntılı olarak ele alıyor.
İslam dünyasındaki ilk ifsat hareketinin Abdullan İbn-i Sebe ile başladığını belirten Özer, Sebe'yi FETÖ elebaşının atası olduğunu söylüyor.
Kemal Özer ile yeni kitabı hakkında Milat okurları için konuştuk.
Koray Taşdemir / MİLAT Özel
İlk ifsat hareketinin arkasında Yahudiler vardı
Müslümanlar arasındaki ihtilaf ne zaman başladı?
Müslüman Hz. Peygamber Efendimiz'den başlayan bir mefhum değil. İslam, Hz. Âdem'den bu yana var. Kuran-ı Kerim'e bize vahyin yani dinin ifsadının hep Yahudiler tarafından yapıldığını söyler.
Yahudiler'in en son ifsat ettiği din Hz. İsa'ya gönderilen vahiydi. Oradan yeni ve sahte bir din üretmişlerdi. Hz. Peygamber sonra da yine ilk olarak İslam'ı tahrif etmeye kalkanların Yahudi olduğunu görüyoruz. Bunun ilk örneği Yemenli bir Yahudi olan Abdullah İbn-i Sebe... İlk ifsat hareketi İbn-i Sebe ile başlar.
İbn-i Sebe Hz. Osman döneminde ortaya çıkar, Hz. Ali'ye tapılmasını gerektiğini söyler. Şiiliğin tarihi de onunla başlar. Bu Müslümanlar arasındaki en büyük fitne hareketi olmuştur. Ancak burada iki temel ayrım var. Son dini, yani son vahyin hiçbir şartta tahrif edilemeyeceğini biliyorlar.
Buna rağmen dini tahrif etmeyi denemişler, ancak başaramadılar. Çünkü son vahiy, Allah'ın muhafazası altında. Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu anlayınca artık bu yoldan uzaklaşmışlardır, zaman zaman bu yola tevessül etseler de asıl tahrifi Müslümanlar arasında fitne çıkararak ve Müslümanları devşirerek yapmışlar ve yapmaktalar.
Müslümanı devşirdiğin zaman inanç değerleri kaybolur ve ümmet bilinci de yok olur. İbn-i Sebe'nin yaptığı da budur. İlk girişimleri İslam'a yöneliktir ama bu girişimleri sahabe arasında iltifat görmeyince Müslümanları değiştirme ve dönüştürmeye girişmiş.
İbn-i Sebe'ye FETÖ'nün atası diyorsunuz biraz açar mısınız?
FETÖ'ye gelinceye kadar süreçteki bütün ifsat hareketlerinin hepsi aslında İbn-i Sebe modelini takip ederler. Dine saldırıyorlar ama geri püskürtülüyorlar, o zaman Müslüman'ı değiştirme yolunu izliyorlar. Bazı Müslümanları değiştirdikleri için de fitne zuhur ediyor.
İbn-i Sebe Yahudi'dir, Fetullah Gülen Sabetayist yani oda Yahudi. Fetullah Gülen kendiliğinden ortaya çıkmış şahsi bir proje değil. Bunun örgütlenmenin ortaya çıkmasının siyasî, askerî, dinî ve kültürel yönleri var.
FETÖ'nün ilk ortaya çıkmasında MAH (eski MİT), Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin ve masonların bir yapılanması olan Manevi Cihazlanmacıların büyük rolü var.
Bunların ilk irtibatlarını sağlayan da o zamanki MAH'ın genel sekreteri. Dini ayağında Yaşar Tunagür, siyasi ayağında Kasım Gülek, kültürel ve iktisadi ayağında ise masonlar var.
Bütün yapılanmalar içiçe. Gülen yaşı daha tutmadığı ve ilkokul diploması bile olmadığı halde Diyanet'in müftülük, vaizlik ve imamlık sınavına giriyor.
Hukuki şartları haiz olmadığı halde bu sınavları kazanıyor. Diploma tedariki yapılıyor. Yaşı uygun olmadığı halde ataması yapılıyor ve yaşını büyütüyor.
Bunun ardından Edirne'ye tayin ediliyor. Edirne'ye tayin edilmesinin iki nedeni var. Yaşar Tunagür Edirne'de ve orada Gülen'in akrabaları var. Zaten bunları kendisi de hatıratında anlatıyor, gizli saklı şeyler değil ama irtibatları anlatmadığı için olaylar kopuk görünüyor.
Faaliyet biçimi İbn-i Sebe ile birebir aynı
1950'ye kadar olan cumhuriyetin ilk dönemlerinde dinî ve dindarları yok etmeye çalışıyorlar.
Bir noktaya kadar başardılar ama toplum öyle bir noktaya geliyor ki patlayacak. DP döneminde bir yumuşama sürecine giriliyor fakat cumhuriyeti kuran dış irade bir şeyin farkında, eğer Türkler kendi hallerine bırakılırlarsa Osmanlı'yı yeniden ihya ederler, onun için kendi hallerine bırakılmamaları ve Türklerin arasında fitne çıkması lazım.
Bunu da cemaatler gibi örgütlenmelerin sayısını çoğaltarak yapıyor ve her biri birbirine düşman örgütler ortaya çıkıyor.
O dönem hepsine yatırım yapıyorlar ama bunların içerisinde en nüfuzlusu FETÖ olarak karşımıza çıkıyor. Bu örgütün en önemli noktası Müslümanları kullanıyor ama en büyük kötülüğü de Müslümanlara yapıyor.
İbn-i Sebe ile ilişkisine baktığımız zaman zaten neseben aynılar. Faaliyet biçimiyle de birbirlerine benziyorlar, çünkü İbn-i Sebe de sahte mektuplar yazıp yalanlar ortaya atıp fitneyi körüklüyordu. Bunlar FETÖ'nün yaptığı şeylerin aynı ve daha fazlasını yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.
İbn-i Sebe'nin o zaman uyguladığı strateji bugün FETÖ'nün stratejisi ile neredeyse tıpa tıp aynı. Bu yüzden tarihi bilmeden FETÖ'yü anlamak mümkün değil. Çünkü FETÖ sadece kriminal ve de dinî bir mesele değil, FETÖ aynı zamanda çok boyutlu sosyolojik bir bela.
Sahte bir hilafet kurma hayalleri vardı
Bunu sadece kriminal, dinî, siyasî ve iktisadî olarak da çözemeyiz. Çünkü FETÖ Hasan Sabbah'ın, Tapınakçıların yolundan gidiyor, Siyon Tarikatı'nın modellemesini izliyor.
Gizli örgütlenme modelini Siyon Tarikatı'ndan, iktisadi yöntemleri ve eğitim modelini ise Cizvitler'den alıyor.
Opus Dei'yi, Sayentoloji Tarikatı'nı ve Moon Tarikatı'nı taklit ediyor ve aslında bütün bu örgütlerle bağlantısı da var.
En önemli irtibatı NATO'yla ise Turgut Sunalp üzerinden iletişim sağlıyor. 80'li,90'lı yılların gladyo cinayetleri de bunların elinden çıkıyor zaten.
Tabi arkalarında Mossad, BND ve CIA var. Hepsi arkalarında ve hepsi bunları kullanıyor. İslam dünyasında sahte bir hilafet kurma hayalleri var. İbn-i Sebe'nin aslında yapmak istediği buydu. Kısacası İslam tarihini doğru anlarsanız, FETÖ'yü doğru analiz edersiniz. Aksi halde hadise kriminalleşir.
Modernist ve ‘dinde reformcu'lardan da biraz söz eder misiniz? FETÖ de böyle mi çıkmıştı ortaya?
Bu modernist yapılar, 18. ve 19. yüzyıl ürünü İngiliz projesidir. Mesela Cemaleddin Afganî diye biri var. Bu İstanbul'da Cemaleddin Afganî şekilde biliniyor, Afganistan'da Cemaleddin İstanbulî diye İran'da ise Cemaleddin Esabbadî diye biliyor.
Bir adamın üç memleketi olur mu? Hâlbuki bu adam İranlı ve Şii. Modernist, Osmanlı Hilfeti'ne karşı ama taraftarmış gibi görünüyor.
İslam'ın ve Peygamberin misyonunu tamamladığını iddia ediyor.
Osmanlı'da ciddi bir taraftar kitlesi topluyor. Onun ektiği fitne tohumları İslam dünyasında İngiliz finansıyla yeşeriyor.
Bugün, hadis karşıtları, ‘Kuran bize yeter'ciler, ehl-i sünnete ve tasavvufa karşı olanların hepsi bu çağda hortluyor.
1920 ve 30'larda bunlar büyük oranda kayboluyorlar, 70 ve 80'li yıllarda hafif hafif yeniden ortaya çıksalar da 2000'li yıllarda zirveye erişiyorlar. Yine arkalarında aynı odaklar var.
FETÖ bunların içinde de var. Bu modernist yapılar ile FETÖ'nün yapmak istediği şey aynı. Aynı amaca hizmet ediyorlar. Hedef İslam birliğini ve ümmet bilincini yok ederek Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmak.
Tarihi doğru değerlendiremiyoruz
Yabancı okullar ve ajanlar konusundan da söz eder misiniz?
Cizvitler buraya 2. Selim devrinde gelmişler ve okullar açmaya başlamışlar. Amerikalı Hristiyanlar Osmanlı coğrafyasında 10 bine yakın okul açmış.
Robert Koleji'ni bir hayırsever işadamının açtığı söyleniyor ama hiç alakası yok arkada tamamen bir örgüt var.
Osmanlı Devleti'nin erişemediği bir köye Amerikalılar gitmiş okul açmış. Açtığı okullara dikkat ettiğimiz zaman ya mezhep ya da kavim olarak parçalamaya dönük okullar bunlar. Ya Ermenileri, ya Bulgarları, ya Arapları, ya Kürtleri hedef almışlar ve oralardan kapasiteli adam devşirmeye başlamışlar.
Onlar Osmanlı tebaası olarak ordu, bürokrasi ve eğitim sisteminin içerisine sızmışlar. Aynı sızma hareketi bir savaş stratejisi olarak başlamış ve devam ettirilmiş.
FETÖ'de de aynı stratejinin devam ettiğini görüyoruz.
Dün yaptıklarını bugün de yapıyorlar. Bizim hatamız, tarihi doğru değerlendiremiyoruz. Zaten dini eğitimimiz de inkıtaya uğratılmış ve bugün de hala bu eğitim tatmin edici değil. Ahlakın ve itikadın tam teşekkülünü sağlayacak bir mahiyette değil. Ortada bir boşluk söz konusu. Bu boşluğu doldurmak isteyenlerin araya girmesiyle birlikte bölük pörçük, bir araya gelemeyen gâvura dost Müslüman'a düşman bir vakıflar, dernekler, teşkilatlar ve cemaatler çıkmış karşımıza.
Milat / Koray Taşdemir