Her şey Sağlık Bakanlığının eski bir müsteşarının milletvekili olmasıyla başladı.
Milletinden değil de ilaç firmalarından almış olduğu rüzgârla hemen uygulamaya geçti. 14 Ağustos 2018 günü yemedi içmedi ve çocuklarımızı bizlerin zulmünden(!) kurtarmak üzere Meclis'e kanun teklifi sundu.
Kanun teklifini görüşecek diğer milletvekillerini de baskı altına almak için sadece kanun teklifi vermenin yetersiz olacağını biliyordu. Hemen medyatik gösterilere, zalimliklerimizi(!) yüzümüze vurmaya başladı. Yancısı durumundaki aşı lobisi doktorları ise televizyon kanallarıyla, gazete yöneticileriyle kolkola bir korku kampanyasını pompalamaya başlamışlardı.
“Biz ne dersek o olacaktır” şeklinde geçmiş beyanlarını hatırladığımız milletvekiline şunu hatırlatmakta da fayda var. Geçmişte sizin gibi millet iradesine karşı beyanat verenlerin şu anda adlarının yerlerinde yeller esiyor.
Kültürel asimilasyonundan geçtiğiniz Amerika'nın filmlerindeki diyaloglara çok benziyor söyledikleriniz:
“Parayı getirmezseniz, bize helikopter göndermezseniz ülkenin tümünde bombalar patlayacak?” repliğine ne kadar da benziyor “aşı yaptırmazsanız şu kadar çocuk ölür?” kışkırtmalarınız.
Modern tıp şeytanlarının kulaklarına üfürdüğü vehimlerle, kendilerini can veren, hayat bahşeden bir ilah(!) zannetme şirkinin içinde buldunuz. Kurtardığınızı vehmettiğiniz insanların sayısını tam tamına vermekte de sakınca görmüyorsunuz.
Yavrusuna uygulanacak tıbbi uygulamayı araştıran, kafasında bir şekilde soru işareti oluşmuş anne babalara yobaz ve cahil sıfatlarını yapıştırmaktan imtina etmiyorsunuz.
Basın-yayın kuruluşlarımız farklı mı sanki!
Ancak biliyoruz ki son zamanlarda televizyon kanalları modern tıp büyücülerine yetmedi, milleti vesvese içinde tutmak amacıyla haber ajanslarını, gazeteleri ve köşe yazarlarını harekete geçirdiler.
Bir televizyon programında aşı karşıtlığıyla ilgili program yapan Fatih Altaylı muhalif bir sesi ekranlara çıkarmaktan imtina mı etmiştir, yoksa aşı lobisinin sözcülüğünü mü yapmıştır? Program sırasında aşı muhalifi ailelerden gelen yorumlara verdiği cevaplar ise “maksadın üzüm yemekten öte bağcıyı dövmek” olduğunu gösterdi.
Aşı Çalışma Grubu adını verdikleri oluşumla Sağlık Bakanlığına aşıları tavsiye eden doktorların, çalışmalarını aşı üreticisi ilaç firmalarının sponsorluğunda ve eşliğinde yapmış programcılar tarafından ya bilinmemekte ya da gizlenmekte.
3 Eylül 2018 tarihinde satır arası subliminal bilgi veren Haşmet Babaoğlu ise bizleri FETÖ'cü olmakla suçluyor.
Haşmet Babaoğlu!
Yıllardır iç içe bulunduğunuz medya sektöründe kimlerle hangi ilişkiler içinde bulunduğunu bilemeyiz ama bizleri vatan haini bir örgütün üyesi olmakla ve onların dümen suyuna girmekle suçlamandan dolayı millet vicdanında seni müfteri olarak gördüğümüzü, özür dilemediğiniz sürece de sana millet nezdinde haklarımızı helal etmeyeceğimizi bilmeni isteriz.
Engin Ardıç! Sabah ve Yenişafak ile diğerleri…
Çocuklarımızın hayatıyla oynadığımızı söylemişsiniz ya! Yapmayın. Bizler çocuklarımızın hayatının bir deney ortamı olmadığını göstermek için çocuklarımıza aşı yaptırmıyoruz.
Dalga geçmek için içinde domuz ürünü olduğundan bahseden ailelere vermiş veriştirmişsiniz. Aşı üreticilerinin bile kabul ettiği gerçekleri siz niye kabul etmiyorsunuz? Bu kadar mı bağnazsınız? Yurt dışında üretilen gıda maddelerinin ve ilaçların içine konan jelatinin hangi hayvandan elde edildiğini zannediyorsunuz? Adamlar prospektüslerin üzerine maymun hücresi yazmışlar. Daha ne yapmaları gerekiyor sizlerin ayması için?
Sizlerin tükettiğiniz gıda ve ilaç maddelerinde nelerden imtina ettiğinizi bilmiyoruz. Bu bizleri ilgilendirmiyor da. Ancak bu konuda öncelikleri olan ailelerle hele ki dini öncelikleri dolayısıyla dalga geçmeniz de yakışmıyor.
Ülkemizde aşı sonrası istenmeyen yan etkiler konusunda sağlıklı bir istatistik tutulmadığından da eminiz. Eğer böyle bir istatistik tutulsaydı şu anda sizler kimlerin aşılar nedeniyle ne acılar çektiğini görüyor olurdunuz.
Bütün bunları yazdıktan sonra bizim de cevabını aradığımız bazı sorular var:
Aşı karşıtlarını gündemden düşürmeyenler hangi lobinin adamıdır?
Hiç düşünmeden aşı lobisinin sözcülüğünü yapmak için “dünya”lık kazanç elde ettiler mi?
Binlerce yıldır var olan insanlığın aşılar olmadan bu günlere gelmesini nasıl anlamlandırıyorlar?
1981 yılana kadar Genişletilmiş Bağışıklık programı ortada yok. 1985 yılında başlatılan aşı kampanyasının öncesinde çocukluğunu geçiren Fatih Altaylı, Haşmet Babaoğlu ve Engin Ardıç acaba nasıl hayatta kaldılar ki bu yazıları ve programları millete enjekte edebiliyorlar?