Lütfi Bergen

Fakirlik bilgisi

6.05.2018 23:22:38

Bir Ramazan ayına daha vasıl olmak üzereyiz. Bu ayda zenginler “yokluk-yoksulluk tecrübesi”nde bulunacak, yoksullar ise “ihtiyaçlarının azaltılması” irfanını arayacak. İhtiyaçlarını azaltmış bir toplumu "fazıl toplum" sayıyoruz.

“Yoksul” kelimesinin etimolojisi hakkında, “Bu sözcük Akatça muşkēnu ve Arapça miskin kelimelerinden gelmekte olup ‘avam tabakası mensubu' sözcüğünden alıntıdır” açıklaması yapılmaktadır.

Fakat sözlüklerdeki “miskin” kelimesinin yukarıdaki anlamlandırmayla bağdaşmadığını görürüz. Şöyle ifade edilir: Miskin, ‘hareketi sona ermek' anlamlarına gelen ‘s-k-n' kökünden türetilmiş bir kelimedir. Bilindiği üzere hareketin zıddına, sükûn denilmektedir. Bu anlamıyla “miskin=sükûn” ilişkisi kurulabilir. “Hareket” neşvesini kaybetmişlerin adı “miskin” olduğu için avam tabakasına “miskin-yoksul” anlamı verilmesi doğru değildir.

“Miskin” kelimesi, “mesken” kelimesiyle de akrabadır. Konar-göçer olmayan hanelere “mesken” denir. Meskenler bir yerde sâkin olmayı ifade etmektedir. Eski Türklerin “arabalı şehirler” yani araba üzerinde hane-çadırlardan oluşan hareket halinde şehir sistemleri kurdukları bilinmektedir. Bu şehir sistemine “konar-göçer” veya “göçer evli” denilmektedir. Konar-göçerlik, göçebelik olarak anlaşılmamalıdır. Türkler “mesken şehirler” ve “arabalı-yürüyen şehirler” modellerinin her ikisini de tarih boyunca hayata geçirdiler.

Miskinlik, hareketin, yürüyüşün durması şeklinde anlaşılabilir. Bu kavramın çok katmanlı anlamlandırmaları yüklendiği söylenebilecektir.

Bir ayette “İnnemâs sadakâtu lil fukarâi vel mesakîni-sadakalar fakirler ve miskinler içindir” beyanıyla fakirler ve miskinler arasında fark olduğu işaret edilmiştir. Ayet, miskin ile fakirin birbirinden tefrik edilmesini zarurî kılmaktadır. Bu tefrik nasıl yapılmalıdır?

İmam Mâtürîdî, tefsirinde Hasan Basri'den naklediyor: “Miskin, malı olmayan kişi değildir; kazanç yeri olmayan kişidir” (Mâtürîdî, Tevilatü'l Kur'an, c: 6, 2017: 411). Hasan Basri'nin bu görüşü, bir ayet vesilesiyle doğrulanabilecektir. Hızır-Musa kıssasında gemisi delinen balıkçılara Kur'an “miskin” demiştir: “O gemi, denizde çalışan miskin kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı” (18 Kehf 79). Bu ayette “miskin” olarak nitelenen kişilerin malı bulunmaktadır. Ancak ekonomik yaptırımlar, ağır vergiler nedeniyle o gemiciler dermansız kalmıştır. Gemilerine (mallarına) el konulma ihtimali belirince Hz. Hızır, tekneyi deler.

İmam Mâtürîdî, İbn Abbas'dan başka bir “miskin” tanımı nakleder: “Miskinler, düşkünlerdir. Miskinler gezip dilenenlerdir. Fakir, istemeyen kimsedir” (Mâtürîdî, Tevilatü'l Kur'an, c: 6, 2017: 411). İmâm Mâtürîdî, bu görüşün izahında şunu ifade eder: “Allah, insanlardan istemeyen kimseyi fakir olarak nitelendirmiştir. Malı olmayan, fakat kazanç yeri olan kimse fakirdir. Düşkün (miskin), yoksuldan daha kötü bir durumda olan kimsedir. Düşkün, şiddetli yoksulluk çeken kişidir. Müslüman kimsenin yoksulluk hali, gücünün yettiğine tahammül etmek, iffetli davranmak, gücü yettiği halde insanlardan istememektir. Onun dışarı çıkışı, çok darlıkta olduğunu ve kötü durumunun arttığını gösterir” (Mâtürîdî, Tevilatü'l Kur'an, c: 6, 2017: 412).

“Fakirler, dışarı çıkmayan, insanlardan bir şey istemeyen, yoksulluklarını gizleyen kişilerdir” (Mâtürîdî, Tevilatü'l Kur'an, c: 6, 2017: 411).

Yukarıdaki görüşler sufî ıstılahtaki “fakir” kavramının anlamıyla mutabık görünmektedir. Sufîlere göre “fakir”, “Sahip olmayan ve sahip olunamayan kimsedir.” O, fakirliği sayesinde Hakkın dışındaki her şeyden müstağni kalan kimsedir. Bu hal, Hak'tan başkasını dilemeyenin halidir. Bu durumdaki bir insanın Allah'tan başka bir şeye haceti (ihtiyacı) olmaz. Sufîler zenginliği de yorumlamıştır. Onlara göre zengin, fakirliği sayesinde ihtiyaçları talep etmekten müstağni kalan kişidir. Yani zengin, bütün arzularının kendisini Allah'a ulaştırdığı kimsedir. Fakirin bir arzusu kalmayınca, zengin olur. Bu yoruma göre fakirlik tamamlanınca o zenginliktir (Kâşânî, 2004: 437-442). Fakir, övülmüştür. Bir rivayette “Ya Aişe, bana kavuşmak için fakir yaşa!” (Tirmizi) buyurulmuştur. İncil'de de böyle bir vurgu vardır:

“Ne mutlu size, fakirler; çünkü Allah'ın melekûtu sizindir. Ne mutlu size, şimdi aç olanlar; çünkü tok olacaksınız. Ne mutlu size, şimdi ağlayanlar; çünkü güleceksiniz” (Luka, 6: 20-21).

Anlaşılacağı üzere fakirler peygamberler tarafından övülmüştür. Bütün ihtiyaçlarını disipline eden ve onların kışkırtmasından kendini kurtaran kişi “fakir” olur. Bu tasavvur, İbn Haldun'un “coğrafya karakteri belirler” yargısına itirazımızı da beslemektedir.

Fakirlik, hikemî bir bilgidir. Geçmişte büyük insanlar “fakirlik bilgisi” ile yaşadılar. Fakirlik bilgisi, “ihtiyaçları azaltma” bilinciyle hayat inşasını gerektirir.

Bazı teorilere göre (Maslow), insanlar fizyolojik/biyolojik ihtiyaçlarını karşılamadan başarı/kendini gerçekleştirme gibi “değer ihtiyaçları”nı karşılayamaz. Toplumun huzuruna özgüvenle çıkmanın yolu zarurî ve temel ihtiyaçların temin edilmesinden geçer.

Biz bu yaklaşıma iki soruyla itiraz etmekteyiz: 1) Bir toplumun temel ihtiyaçları, bütün topluma yayılan içtimaî zühd ile değiştirilemez mi? İçtimaî mesuliyet duygusu ile eşya kültürü denetlenemez mi? 2) Tarihe “Büyük insan” olarak adını yazdırmış kişiler niçin “büyük yoksunluklar-acılar” içinden çıktılar?

İki soru da beşerî yoksulluğun temel nedeni olarak ihtiyaçları görmektedir.

Yukarıdaki izahlardan sonra bir tanım verebiliriz: İhtiyaçlarına erişmekte zorlanan kişilere yoksul, ihtiyaçlarına ulaşamayan kişilere miskin denir. Böylece üç kavrama eriştik: 1) Miskin, 2) Yoksul, 3) Fakir.

Her fert, ihtiyaç kalemlerini listeleyerek kendisinin ne kadar yoksul olduğunu görebilir. İhtiyaçlarını arttıran nice insan zengin olduğunu sanır. Oysa aslında o kişi yoksuldur. Bize göre “yoksul”, Allah'a olan ihtiyacı, eşya ve nesnelere nazaran daha az olan kimsedir. Böylece yoksulluk, ihtiyaçları çoğaldığından halinden şikâyet edenlerin halidir.

İnsanın eşyayla ilişkisinde üç pozisyonu vardır: 1) Miskin: Zarurî ihtiyaçlarına erişmekte zorlananlar, dilenenler, acizler, düşkünler ve mahrum kalanlar; 2) Yoksul: Zaruri ihtiyaçlarını zorlukla karşılayanlar. İhtiyaçlarını artırarak yoksulluklarını büyütenler; 3) Fakir: Bilinçli yoksulluk halinde yaşayanlar, ihtiyaçlarını denetleyerek ve azaltarak yaşayanlar. Fakir, Allah'tan başkasına muhtaç olmayan, ihtiyaçlarından kurtulan ve îsar ahlâkıyla yaşayan (kendisi muhtaç olsa da başkalarını düşünen) kişidir.

Fakirlik bilgisi, sefaletin idealize edilmesi değildir. Zengin kişiler de “fakirlik bilgisi” ile yaşayabilir. Örneğin Davud (as) bir gün oruç tutarak ertesi gün iftar ederek yılın yarısını oruçlu geçirmekteydi. Bu tanımlardan hareketle şunu söyleyebiliriz: eşya bolluğu bir yoksulluk biçimidir. Eşya yokluğu miskinlik halidir. Eşya ihtiyacını azaltmak fakirliktir.

 

  • İmam Mâtürîdî, Tevilatü'l Kur'an, Ensar Neşriyat, c: 6, 2017
  • Kâşânî Abdürrezzak, Tasavvuf Sözlüğü, İz Yayıncılık, 2004

YORUM YAP