Bu ülkede üniversite mezunu gençliğin hedefinde ya devlet memurluğu ya şirketlerde gönüllü işçilik ya da AVM'de kasiyer veya güvenlik görevlisi olmak var. Herkesin aynı tezgâhtan geçirilerek verildiği zannedilen eğitim seri üretim fabrikasyon ürünler çıkarıyor ortaya.
Öncelikle Milli Eğitim Bakanı Yılmaz'ın konuşmasına yer vermek gerekiyor. Milli Eğitim Bakanımız: “Şuna çok inanarak söylüyorum, maddi yönden de Türkiye'nin eğitimi iyi bir yerde, manevi yönden de iyi bir yerde. Önümüzdeki dönemde inşallah müfredatı da gözden geçiriyoruz. Değerler eğitimini de evlatlarımıza daha fazla vereceğiz. Barış istiyoruz, huzur istiyoruz, hak istiyoruz. Kimse kimsenin hakkına el uzatmasın diyoruz. Bu ailede, çevrede ve okulda verilir. Ama birisi eksik olursa sıkıntı olur. Sadece okulda verirsek yeterli olmaz, ailede de verilmesi lazım. Yaşadığımız ortamın da vermesi lazım” diyerek eğitimin niçin zorunlu olması gerektiğini vurguluyor.
Elbette eğitimin aile, çevre ve okul sacayağında verilmesi gerektiğini söylerken içine girdiğimiz huzuru kâbusa çeviren bir ayrıntı gözümüzden kaçmıyor. Her ne kadar aile ve çevrenin eğitim için kaçınılmaz olduğunu söylese de Bakanımız, ailesinden koparılan ve zorlama ile 6-18 yaş arasını çevresinden, hayallerinden vazgeçirecek bir toplama kampı oluşturmaya çalıştığını göremiyor mu? Değerler eğitimi diyerek ailesinden ve annesinden, çevresinden zalimce koparılan çocuk hangi değeri okulda kazanacak? Hak dediğiniz şeyi ailelerin ve çocukların elinden alıyorsunuz. Kimse kimsenin hakkına el uzatmasın diyorsunuz. Ama hakkı ve hukuku siz çiğniyorsunuz.
Anayasanın 17.maddesinde yerini bulan herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına engel oluyorsunuz. Bütün insanların, sizin vehmettiğiniz şekilde maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahip olmasını istiyorsunuz. Ailelere ve çocuklara verilmiş hakları devletin zat-ı şahanesinde toplayarak kullanılmasını engelliyorsunuz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı hükmüne karşı duruyorsunuz. Her okulda eğitim gören çocukların ve ailelerin yarısından fazlası sizlerin zorlamalarıyla okulda bulunuyor. Ailelerine veya kendilerine soracak olursanız alacağınız cevap yarısından fazlasından hayatını bu hapishanelerde törpülemek zorunda kalmamak olacaktır.
Anayasamızın 18.maddesinde ise kimsenin zorla çalıştırılamayacağı, angaryaya tabi tutulamayacağı öngörülüyor. Sabahın köründe o çocukları okullara tıkmak ve önce saatlerce, sonra yıllarca bir sıradanlığın içine sokmak angarya ve zorla bir şeylerle meşgul etmek (çalıştırmak) değil midir?
6-18 yaş aralığındaki bu kadar genci bir angaryaya tabi tutarak hedeflerini körelttiğimiz yetmiyor gibi sonrasında kağıt üzerinde şimdilik zorunlu olmayan ama yazısız kurallarla en az iki yıl daha hayallerine ket vurup, çocukluğunun ve gençliğinin en verimli yıllarını yok etmekle meşgul oluyoruz.
"Hak" eğitimi diyerek çıkılan yolda en büyük haksızlığı 6-18 yaş adalığındaki gençlere devlet yapıyor. Yasal iradesini kullanarak bütün çocukları zorunlu olarak "okul" denilen "hapishane"lere tıkıyor. Bu hapishanelerde şekil almadan gelecek kurulamayacağı yönünde verdiği telkin herkesi aynı törpüden geçmeye icbar ediyor.
Okul dediğiniz bu modern hapishanelerde, çocukların yetişkinlerin sahip olduğu pek çok hakka da sahip olmaları engellenmiyor mu? Kendisiyle yaşıt olmayan bir otorite tarafından yönlendirilen çocuk; moral, yasal ve kişisel değerleri arasındaki farkları bulanıklaşırken, farklılıkları nedeniyle elenmekte ve kişisel olarak değersizleşmektedir. Müfredatın aleyhindeki fikir yürütmeleri ve normal dışı hareketleri nedeniyle yok sayılabilmekte, hayalleri yok edilmektedir. Çağına aykırı düşünceleri belki de toplumun gelecekte aydınlanmasına katkıda bulunacakken ortadan çekilmelerine yine müfredat eliyle yol açılmaktadır.
Zulmediyorsunuz Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri! Bunu söylediğimizde “gerici, anarşist” gibi kavramların da üzerimize yapışacağını biliyoruz alma hakkı söylemekten de çekinmiyoruz.
Muhterem Cumhurbaşkanım! Başbakanım ve Milli Eğitim Bakanım!
Kimlerin dolduruşu ile kaliteli bir toplumu okullarda yetiştirebileceğiniz vehmini edindiğinizi bilmiyoruz ama okuldan kazanacağı hiçbir şeyi olmayan çocukların yakasını bırakmanızı; geleceğin çiftçisini, esnafını, tamircisini, besicisini bırakın ki ülkede diploma sahiplerinin yapmayacağı/yapamayacağı işleri yapacak nesiller de yetişsin.
Üniversite eğitiminin sonuna kadar meslek kazanamamış gençleri; diplomalı işsiz veya zorunlu devlet memuru adayı yapmaktan vazgeçin artık. Her şehre açtığınız üniversiteler ve zorunlu eğitimi, 12 yıla çıkararak ancak hiçbir işe yaramayan, yarayacağına inanmayan bir gençlik yetişti. Bu gençler iş sahibi olmayı, aile kurmayı ve çocuk sahibi olmayı akıllarından bile geçiremiyorlar.
Bundan birkaç gün önce hasbelkader bir araya geldiğim üç üniversite mezunu genç (2014-2016 yılları mezunları) mesleki farklılıklarına rağmen polis olmak için çabalıyorlardı. Üniversiteye başlarken hiçbirinin hayalinde bu meslek yoktu. Kimi öğretmen, kimi kaymakam olmaya çalışırken şimdi aynı platformda kaç metreyi kaç saniyede koştukları gibi değerlerle birbirlerinden ayrılarak iş sahibi olmayı bekliyorlar. Ama en önemlisi girecekleri mülakatın sonunda torpil olmadan bu işe girebileceklerine inanç duymamaları.
Önce zorunlu 5 yıl, sonra 8 yıl, sonra 11 yıl, 12 yıl derken şimdi 13 yıl diyerek altı yaşındaki çocukları annelerinden ayırarak ülkeye faydalı olabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Sabahın erken vaktinde annesinin kokusundan ayırdığınız, uykuyu yataklarında bırakan minik bedenler; bahçeleri duvarlarla ve jiletli tellerle çevrili okul adlı hapishanelerde huzur ve hayallerini bulabilecekler mi?
Karadeniz'in dağ köylerinden (yeni ifade ile mahallelerinden) yatılı okula giden, bırakın iyi not almayı, İngilizce, Matematik öğrenmeyi adını bile yazamayan Ahmet'e 13 yıllık eğitimle ne verebileceksiniz?
Aladağ'daki yangında üzerinden bir yıl bile geçmemiş yangında hayatını kaybeden kızlarımız, sizlerin zorunlu eğitim dediğiniz garabetin kurbanları olmamışlar mıydı? İkamet mahallerine götüremediğiniz eğitimi, ilçe merkezinde ailelerinden uzakta beklerken yakalamamış mıydı ölüm onları.
Okumaya istidatı olan çocuklarımızın elbette ki önleri açılmalı. Onlara verilebilecek, sağlanabilecek en iyi eğitim sağlanmalı. Ancak okula gitmekle kazanabileceği hiçbir şey olmayan ama okula gitmezse iyi bir çiftçi, çoban, sanat erbabı, tamirci, esnaf olabilecek gençlerimizin de geleceğini yok etmeyin. Okula giderek geleceği konusunda hayal kırıklığına uğrayacak çocuklarımıza yapacağınız yatırımı istidat sahibi, ülkü sahibi çocuklarımıza vermeniz daha isabetli bir tercih olacaktır.
25 yaşına kadar gelmiş ama diploması hariç hiçbir değer kazanamamış gençlere verebileceğimiz en iyi şey, gitmek zorunda bırakıldıkları okul denilen hapishanelere sokmamaktır. Emin olun ki; gelecekte hiçbir işe yaramayan "zorunlu okul hapishaneleri"ne terkedilen çocuklar sizlere rahmet okumayacaklar.
Aklınıza hiç gelmiyor mu? Okulların tatil olduğu günü çocuklar neden bayram ilan ediyor? Herhangi bir nedenle okula gitmeme fırsatı doğduğunda o fırsatı sonuna kadar kullanmıyorlar mı? Çocuklar neden tatili iple çekiyor? İnsan keyif aldığı yere gitmekten zevk almaz mı?
Yanlış insanlara eğitim verildiğinde, terör örgütüne militan kazandırıldığına da şahit olduk bu ülkede. Eğitim ancak doğru insanlara, doğru şekilde ve zamanda verildiğinde işe yarıyor. Altı yaşında ağzı süt kokan çocukları zorla okul denen hapishanelere tıktığınızda değil.
Yani sizin anladığınız, çocuklarımızı zorunda bıraktığınız şekilde yapılanmış bir “eğitim şart” değil.
Bugün şuanda beyaz tv de bir anne ya da bakıcı bir çocuğa , en fazla 4 yaşında Ve tam olarak konuşamayan bir çocuğa önce alkol sonra sigara yakıp eline vererek teşvik ediyor....bu görüntülerle ilk önce annelerin eğitime muhtaç olduğunu bu görüntüler tekrar tekrar ispatlamaktadır. Aklı var düşünür mü ? kalbi var mı hissedebilir mi? böyleleri......bu mahlûkla aynı dünyada yaşamak zül gelir insana...insan olana..... buradan ilgili makamlara Ve yetkili mercilere suç duyurusunda bulunuyorum....
Eğitimse önce anneye bu soruyu kendine sorması için eğitim verilmeliyiz , oysa aksine her yerde bayanların çalışma hayatına katılmasının ne kadar elzem birşey olduğu eğitimi verilmektedir. Toplumda annenin görev alanı ve önceliği farklıdır....anne sevgisi ve ilgisinden mahrum , ahlak değerleri de eksik kalmış bir çocuk .beden ve ruh sağlığı bozuk bir birey topluma ne kadar artı değer olabilir....depresyon haplarını en çok kullanan ülke biz değilmiydik?.....
Eğer ülkemizde haktan bahsedeceksek ilk önce anne sevgisine ve ilgisine muhtaç yavruların en temel hakkı olan anne ihtiyacına düzenleme getirmeli çocuklu annelerin çalışma imkanı 6-7 yaşına kadar gözden geçirilmeli...bu gün 2,5 yaşındaki çocuklar kreşlerde anneye hasret ,anne para kazanma peşinde.... o bebeğin hakkına ne kadar riayet ediliyor sormalı her anne kendine....o bebeğin hakkını kim koruyacak? Toplum değerleri aslına dönmeli....herşeyin para olmadığı gerçeğine.....