İnsanın kalbi ve beyninin başı dertte ise hayatın tadı tuzu kalmaz. Bu gerçek, dünyanın kalbi ve beyni durumundaki Mezopotamya ve Anadolu için de geçerli. Bu coğrafyanın başı dertte ise dünyada huzur ve sükun olamaz.
Buralar durulursa, dünya da huzura erişir.
Dünyayı karıştırmak isteyenlerin ilk yaptığı şey, kalp ve beyne saldırmak. Bu saldırılar neticesinde dünya ilginç bir noktaya doğru savruldu.
Sadece buralar değil; ABD zorda, AB zorda, İngiltere zorda. Rusya için de işler sanıldığı gibi rahat falan değil, hamleleri bir anda Rusya'yı dağılmaya kadar götürüverir de, Putin'le birlikte bizler de şaşar kalırız.
Siz, dünyanın kalp ve beynine saldıracaksınız, ama rahat uyuyacaksınız, yok öyle dava. Ateşi burada yakarsınız, bir de bakmışsınız sizin memleket kül oluvermiş.
Dünyayı zor bir ölüme sürükleyenler, yaklaşan 9 ve 14 Kasım'ın muhtemel neticesini de hesap etmiş mi, eski ruhuna kavuşan ‘Yeni Türkiye'yi de bu hesaba dâhil etmiş mi göreceğiz. Gelişmeler, sanki etmediklerine işaret ediyor.
Görmek için çok beklemeye gerek kalmayacak. 1954'de planladıkları, 1970'de sahneye koydukları ve 1995'de de filme aldıkları gibi gitmeyebilir işler.
‘Zor Ölüm 3' filmini uzun süre önce izlemiştim. Önceki gün sosyal medyadan bir takipçim, filmde Trump ve Clinton'ın isimlerinin geçtiğini söyleyince, gece 01:00'de dikkatle ve not alarak izlemeye koyuldum.
1995 yapımı film, tam bir mesaj bombardımanı yapıyor.
Başrolleri, beyaz polis John McClane rolüyle Bruce Willis, siyah adam Zeus Carver rolüyle Samuel L. Jackson ve yine Simon Gruber beyaz polis şefi rolüyle Jeremy Irons paylaşıyor.
Ancak her zaman olduğu gibi beyazlar önde. Üstelik siyah polis, beyaz düşmanı!
Siyah derili adam, beyaza: “Ben senin komşun değilim, arkadaşın değilim…” diyor.
Bununla kalsa iyi… “Ben bu belaya beyaz bir polisin, beyaz bir pisliği çatıdan attığı için mi bulaştım” diye soruyor.
Gördüğünüz gibi, Zeus ve Simon başrollerde. Putperest Yunanların tanrısı Zeus, Roma'da Jüpiter olarak bilinir. Simon yani Yahudi ise, hem beyazın, hem de siyahın şefi.
Filmde sık sık 7 x 7 = 49 ve 7 x 343 = 2401 mesajları veriliyor. Ömer Kayani'nin yazılarını okuyanlar, her 7 yıla Shemitah yılı, 7 x 7 = 49+ 1 = 50. Yıla ise Süper Shemitah yılı denildiğini bilir.
11 EYLÜL, TRUMP VE CLINTON BİR ARADA
Film, 11 Eylül'den 6 yıl önce çekilmiş. Sık sık 2001'de yıkılan ikiz kuleleri gösteriyor. Göstermekle kalmıyor, herkes 9-11 numaralı hattı arıyor.
Tüm polis ve diğer kamu görevlileri ikiz kulelere koşuyor ve şef okullara yönelik bombalı saldırı yönlendirmesi için polise: Senin oradan (11 Eylül saldırıların) tecrüben var.
Hilary Clinton'ın, 43. Başkan olacağı belirtilirken, siyahî kadın ise Trump'un başkanlığının imkânsızlığını anlatmak için, filmin 48'inci dakikasının içinde “O iş gerçekleşirse, ben de Donalt Trump'la evleneceğim” diyerek alay ediyor.
Hatırlayalım film ne zaman çekilmişti? 1995 yani 21 yıl önce.
Yani, iki Almanya'nın birleşmesinin ardından...
Soyguncu Alman “42'den 21 çıkınca ne kalır” diye “zor” bir soru soruyor.
Yani diyor ki, 1995+21= 2016. (2016-1995=21) Trump ve Clinton'un yarıştığı seçim yılı.
21 neden önemli? Çünkü yumurtanın kuluçkadan çıktığı, hayatiye başladığı süreçtir. Değişim 21 gün ve/veya 21 yılda bir gerçekleşir.
Bize, 21 yıl sonra zor değişim yılını haber veriyor olabilir mi? Elbette mümkün.
Bu şeytanlar uzun soluklu planlar yapıyor, bunu içlerinde tutamadıkları için mi, bir yerlere kapsamlı mesaj vermek için mi bilmiyoruz, ama filmde planlamaya 1954'de, işe ise 1970'de başlandığı belirtiliyor. Bundan kastı ne acaba?
TERÖRLE MEŞGUL EDİP, SİZİ SOYACAĞIZ
Terörle sizi meşgul ederken, varlıklarınızı çalacağız mesajı verilen filmde, Almanlar Wall Street'i imha ediyor.
Alman tiplemesi, şehrin tüm polisini yanlış istikamete sevk ettikten sonra, FED'in deposuna girip, Fransa, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Japonların 140 milyar dolarını çalıyor.
KİM KAZANSA DAHA İYİ ?
İki gavur arasında seçim yapmak güç. Zâhire bakınca, Trump'un seçilmesi daha iyi gözüküyor. Bush, ABD'nin itibarını yerle bir etti. Yerine, münafık Obama'yı getirdiler.
İlk günlerde Bush'un enkazını bir nebze düzeltti, ama dönemi tam felaket. Savaş, bilâd-i İslam'ın her yerine yayıldı. Suriye, Irak, Libya, Yemen, Mısır, Somali, Myanmar…
DAEŞ, Haçlı Şabi, PYD/YPG terör örgütleri ve Şii-Sünni çatışması gibi dertler musallat etti.
Seçimleri ister Clinton, isterse de Trump kazansın, Yahudi-mason devleti ABD'nin, İsrail'e desteği devam edecek. Tabi, ortada ABD diye bir yer kalırsa.
Trump, bugünkü ekonomik sistemi “piyasalar gerçek değil tamamen köpük” cümlesiyle özetliyor.
Bu doğru tespit aslında, ABD için de geçerli. 9 Kasım sabahı ABD için sonun başlangıcı olabilir.
9 Kasım günü, kanlı bir ABD bekliyoruz. ABD halkının bizi mahcup etmeyeceğine inanıyoruz.
⫸ - - - - - - - - - - - - - - - ⦿ - - - - - - - - - - - - - - - ⫷
İSTANBUL BELEDİYESİ'NE SADAKA
Henüz 15 Temmuz'dan bir süre önceydi. Üsküdar iskelesinden Eminönü'ne geçmek için Şehir Hatları Vapurunu bekliyoruz. Hava oldukça sıcak. Salon tıklım tıklım. İskelede vapur yok. Az sonra geliyor. Ancak boşaltmak 10 dakika sürüyor.
İnsanlar kan ter içinde. Bunalmış. Salonda klima yok. O an görevliye klima göremediğimizi, olup olmadığını, varsa neden çalışmadığını sorduk. Görevli bu sorudan bunaldığını, sorunun belediyeye iletildiğini ancak çözülmediğini belirtti. Lütfen siz iletin dedi.
Biz de arayıp şikâyetimizi ilettik. 14 Ekim 2016'da bize bir mesaj intikal etti. Bürokrasimizin hızına hayran olmamak imkânsız. Ama siz ‘şükret muhatap alıp 4 ayda cevap yazmışlar, onu da yapmayabilirlerdi' derseniz ona da hak veririm.
Bu meselenin bir yönü. Diğer yönü ise cevabın mahiyeti. Bakın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyaz Masa'dan gelen mesajda ne deniliyor:
“Başvurunuzda yer alan konu ile ilgili Şehir Hatları AŞ ile görüşülmüştür. Görüşme neticesinde tarafımıza verilen bilgi aşağıdaki gibidir: "İskelelerimizdeki yolcu salonları, kısa süreli bekleme yapılıp ekseriyetle geçiş sahası olarak kullanıldığından yolcumuzun ifade ettiği talebe yönelik çözüm öngörülmediğinden talebin kısa sürede çözümü mümkün görülmemektedir ancak müşteri memnuniyetini yükseltecek hizmet standartlarının oluşturulması kapsamında ele alınması sağlanacaktır."
Belediye bekleme salonu için çözüm öngörmüyormuş ve bu nedenle kısa sürede çözüm mümkün gözükmüyormuş.
Dikkat ederseniz tanıtım ayağıyla İstanbul'un her yerine camdan dikilitaş diktiler. Tepeleri piramit! Amaç ne? Şehri şeytan sembolleriyle donatmak mı? Değilse nedir? Bu tanıtım kuleleri Kızkulesi veya İstanbul Yangın Kulesi şeklinde olamaz mıydı?
Olamazdı çünkü küp içindekini sızdırır.
Masonik pramitlere, tanıtım masalıyla milyonları; lale ve çiçek değişimiyle devasa paraları harcayan belediyemiz Üsküdar Vapur Bekleme salonuna bir iki bin liralık klima alamıyor. O halde bir sadaka kampanyası başlatalım. Haydin Allah rızası için İBB'ye bir kuruş sadaka!
⫸ - - - - - - - - - - - - - - - ⦿ - - - - - - - - - - - - - - - ⫷
VALİ VASİP ŞAHİN BEYDEN İSTİRHAM
İstanbul göçmen kuşların güzergâhları arasında yer alıyor. Bugünlerde göçmen kuşların İstanbul gösterisi kısmen başlamış durumda. Masonik yılan kontrol kulesi dikilen Üçüncü Havalimanı göçmen kuşların rotasına zarar vereceğini bunu çözmek için çalıştıklarını havalimanı mühendisleri de söylüyor.
İddialarına göre sorun çözülebilir durumda ve bu konuda proje yürütüyorlarmış. İnanmak istiyoruz inşaallah çözülür.
Kibir âbidesi yapılarla İstanbul, Manhattan ve Hong Kong'a döndü. Rüzgârın dolayısıyla şehrin tabii yapısı bozuldu. Kuşlar yoksa rüzgâr yoktur. Rüzgâr yoksa şehri yağmur yağmaz, pislik kaplar, hastalıklar artar ve şehir yaşanmaz hâle gelir.
Son zamanlarda gece birler ikilere kadar İstanbul'a seri şekilde hava fişekler atılıyor. Son üç dört gündür uykuya dalan kuşlar çığlıklarla uçuşmaya başlayıp saatlerce havada bağırıyorlar.
Bu zulümdür. Gerekçesi ne olursa olsun ve üstelik dünyanın ve ülkemizin bu kadar karmaşık bir süreçten geçtiği günlerde havai fişeklerde neyin nesi anlamakta zorlanıyoruz.
Özellikle de göçmen kuşların İstanbul'da olduğu bugünlerde değerli valimiz Vasip Şahin beyden gerekçe ne olursa olsun havai fişek satı ve atılmasını yasaklamasını hassaten rica ediyoruz. Kuşların çektiği acı bizi de uyutmuyor. Havadaki korku ve panik yürek dalıyor.
Orada insanlığın kurtuluşu için çalışan bir yiğit var. Daeş' in kadılık teklif ettiği kendi ifadesi ile ' hemen reddettim' dediği.mü'min basiret sahibidir.mü'min feraset sahibidir. kimin samimi kimin sahte konuştuğunu, kimin kendi menfaatine kimin insanlığın menfaati için çalıştığını ayırt edebilir. Rabbimiz basiret ve ferasetle en güzel birlikte ve dirlikte buluşmayı en güzel zamanda nasib etsin dilerim inşaallah...Abdullah el Muhaysini' yi araştırmanızı haber veriyorum.O da tıpkı sizin gibi medyanın gücünün ve herşeyin farkında.
Sayın Özer,Suriye ,Irak ,Mezopotomya nın dünyanın kalbi ile ilgili yorumunuza bazı şeyler eklemek istedim; peygamber efendimiz sav. Suriye'nin Şam'ın önemini anlatmak için 'Şam ehlinin hali bozulursa sizde hayır olmaz' buyuruyor. Şam ehlimin hali bozulursa tüm dünyayı bekleyen akıbeti... melhameyi kübrayı haber veriyor olması ihtimal mi dir? O halde büyük küçük , kadın erkek herkesin mü'min mü'minat,müslim müslimat hepimizin oranın selameti için bir şeyler yapmamız gerekmez mi? Orada biri var.tüm gurubları bir araya toplamaya, birliğe ve dirliğe davet eden.
Şu İBB'nin vatandaşların taleplerine ilginç cevaplar vermesi hususunda bende bir şey söylemek istiyorum. Otobüs ve metrobüslerde hergün yaşanan taciz ve kavga olaylarının son bulması için kadın erkek otobüslerinin ayrılması için İBB'ye yaptığımız başvurulara 'üst yönetimin ön gördüğü riskler sebebiyle talebiniz reddedilmiştir' diye cevap veriliyor. Acaba bu herşeyi öngörebilen üst yönetim şeytan kulelerini diken üst yönetimle aynı yönetim mi? Sürekli farklı hesaplar üzerinde çalışıyor olması bize başka bir cevap bırakmıyor. İBB bir an önce yerlileştirilmeli.
'9 Kasım günü, kanlı bir ABD bekliyoruz. ABD halkının bizi mahcup etmeyeceğine inanıyoruz.' Bu cümleden hiç hoşlanmadım. Umarım, çareyi başkasının birbirini yemesinde aramıyor sunuzdur? 'Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste' tabii bu mesele ayrı.
Sayın özer Yazıniz ve degindiginiz hususlar için teşekkür ederiz.Saygilar