“Bürokratlar (Tanzimatçılar olsun, Jön Türkler olsun) Batı'da bulundukları uzun süre içinde oradaki sınıfsal hareketlerin (1830, 1848, 1851, 1871, vs.'nin) Batı demokrasilerindeki yerini sanki hiç görmemişler (Ali Süavi hariç), böyle bir şey yokmuş gibi davranmışlardı. Onlara, yalnız bu yanlarıyla dahi, Batı'yı gerçekten anlama olanağını bulamamış bürokratlar olarak bakabiliriz. Fakat emperyalizm için gerekli ortamı yaratan hareketleriyle ve işbirliği yaptıkları iddia edilen iç ve dış (…) çevrelerle, İmparatorluğun dağılmasında gerçekten talihsiz tarihi bir rol oynamışlardır. Bunlar, emperyalizmin Osmanlı üretim güçlerini tasfiye yolu içinde, büyük ölçüde İslâmcıların ve padişahın daha doğrusu Abdülhamit'in karşısına düşmüşlerdi (…) Batılılaşma hareketlerini yürütenler, mülkiyet-sınıf meselelerini, iktidar ve sınıf ilişkilerini, bunun organik bağlantılarını dikkate alamıyorlardı. Bu ise onlara, Batı kapitalizminin çemberini kırıcı, onun boyunduruğundan kurtarıcı nitelikte ve üretim güçlerinde gelişme sağlayacak başka bir yolu adeta kapıyordu” (İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, Bağlam Yayınları, 1994: 68-69).
İdris Küçükömer'in II. Abdülhamit ve aydınlar ekseninde yaptığı bu yorumun bir benzerini Hikmet Kıvılcımlı da yapmıştır. Kıvılcımlı Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi kitabında yerli sermayeyi de Jön Türkleri de yerden yere vurarak “Türkiye'de sosyal sınıflar ve sermaye yok değildi. Yok olan modern sanayi idi. Özel Sermayemiz böyle bir üretim temelinden yoksun ve hazır yeyicilikte iratçı derebeğilerden farksız(dı) (…) yabancı sermaye ile yerli sermayemiz yapmadığını bırakmadı. Yabancı sermaye ile işbirliği nicedir almış yürümüştü. Yerli Sermaye üretim rotasını tekelinde tutan yabancı sermayenin dümen suyundan gitti. ‘Con Türk'lük ister istemez ‘Kökü dışarıda' kaldı (…) O zaman derebeğilerimiz de, özel sermayemiz de bir noktada birleştiler: Güç, kuvvet Avrupa'dadır (dediler)” der. Türkiye'de Hikmet Kıvılcımlı'yı (ve İdris Küçükömer'i) II. Abdülhamit'i olumlayan görüşleriyle kaç aydın hatırlıyor?
Kurtuluş Kayalı, İdris Küçükömer'in sivil toplum tahlili yaptığını, Türkiye'nin sorunlarına Doğu-Batı ekseni çerçevesinde ‘özcü' yaklaştığını, anti-emperyalist duruş koyduğunu, tersyüz edilmiş tarih yorumunda bulunduğunu, bu gerekçeyle solda yalnız bırakıldığını hatta “sağcı olarak” değerlendirildiğini yazmıştır (Kurtuluş Kayalı, Solda İdris Küçükömer Tartışmaları, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce: Sol, c: 8, İletişim Yayınları, 2007: 1106-1107).
İdris Küçükömer'in solu sağ, sağı sol gösteren tablosu konuyla ilgili bulunan herkesçe bilinmektedir (Küçükömer, 1994: 72). Küçükömer'e göre sol olarak görülen Batıcı-laik bürokrat gelenek aslında uyguladığı politikalar itibariyle sağ bir duruşu temsil etmektedir. Batıcı-laik bürokratik geleneğe yaslanan Sağ kanat şunlardır: Jön Türklerin Terakki ve İttihat Kanadı, İttihat ve Terakki, Birinci Grup, (Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nde) C.H. Fıkrası, C.H.P.-M.B.K. (Milli Birlik Komitesi) C.H.P. (ortanın solu). Sol kanat ise; Yeniçeri-esnaf-ulema birliğinden gelen doğucu - İslamcı halk cephesine dayanan; Jön Türklerin Prens Sabahattin Kanadı, İkinci Grup, (Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nde) Terakkiperver Fıkra, Serbest Fıkra, Demokrat Parti, Adalet Partisi oluşturmaktadır.” (S. Hakan Yılmaz, İdris Küçükömer'in Siyasal Tezleri Bağlamında AKP ve CHP Parti Programlarının Analizi, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, ss: 156-173, 2007: 171).
İdris Küçükömer'in tablosu şaşırtıcı sayılmıştır. Kurtuluş Kayalı, İdris Küçükömer'in “1973 seçimleri öncesinde CHP'nin reddi miras yapmaması halinde oylarını artıramayacağını ifade ettiği”ni belirtir (Kayalı, 2007: 1103).
İdris Küçükömer'in tablosundaki bir ayrıntı, O'nun görüşlerini muğlâklaştırmakta ve aslında tabloda yer alan sağ-sol kurgunun hata vermesine yol açmaktadır. Küçükömer'in hatası 1902'de Paris Jön Türk kongresine katılan Prens Sabahattin'in “yabancı müdahaleyi meşru gören safça” görüşlerine işaret ettiği halde (Küçükömer, 1994: 70) onu “Sol kanat” olarak değerlendirdiği İkinci Grup - AP silsilesinin başına koymasından kaynaklanmaktadır. Burada devletin kendisinin de bir kanat (orta) olduğu unutulmaktadır. İdris Küçükömer Jön Türkler'in iki gruba ayrıldığını, merkeziyetçi bürokratların, Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti'ni diğerlerinin ise, Teşebbüsü Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti'ni kurduğunu ifade ettiğine göre II. Abdülhamit nerede konumlanmaktadır?
Küçükömer, II. Abdülhamit'e karşı geliştirilmiş ikiliğin T. Z. Tunaya tarafından tespit edildiğini söyler, politik çatışmanın iki kamp üzerinden yürütüldüğünü düşünür (Küçükömer, 1994: 71) sol-sağ kurguyu yansıtan tablosunu bu paradigmaya dayanarak hazırlar. O'na göre “Batıcı-laik bürokrat, batılaşma ile devleti kurtarmak isterken, yeterli derecede üretim güçleri yaratamadığından, tarihi büyük halk cephesiyle ters düşmektedir. Böylece iki cephe arasındaki mücadele kızışınca, laik batıcılar ile dindar doğucular arasında bir mücadeleye gelip dayanmaktadır. Bürokrat (sivil subay) laik, güya ilerici sayılacak, emperyalist kıskacı içinde bürokrat oyunlarıyla içine kapanan İslâmcı-doğucu kamp ise, gerici (mürteci) sayılacaktı. İşte bu oyun tarihi olarak kaçınılmaz üst yapı oyunu olarak devam edegelmektedir” (Küçükömer, 1994: 74). “Türkiye kapitalistleşmeden batılılaşamaz”dı (Küçükömer, 1994: 15).
Küçükömer, meseleyi “devlet bürokrasisini dolduran” kampların ‘üretim güçlerini geliştirmesi' bakımından ele almış, devleti hesaba katmamıştır. Oysa Kemal Tahir “bağımsızlık milli devletle olur” (Tahir, 1992: 175) demekte, II. Abdülhamit'in (kerim devlet ihtimalinin) halk tarafından sevildiğine (Tahir, 1992: 183) işaret etmektedir:
“Padişahlıklar, devletin aracısız sahibi bulunmak bakımından (…) dış sömürüye karşı çok önemli, çok özel bir güven barajıdır. Tarih içinde bu özelliklerini kaybetmedikleri sürece batı sömürüsüne karşı direnirler. Batılaşma, bu direnimin iç ve dış etkenlerle son bulması çizgisidir. O zaman, toplumu bu sonuca getiren Padişahlık müessesesinden tekrar medet ummak aptallık olur ama sanki batıdaki sınıflar şuuru ve dengesi bu toplumlarda da varmış gibi, devleti büsbütün sahipsiz bırakmak, özel bir barajdan yoksun bırakmak da, düpedüz hainliktir” (Kemal Tahir, Notlar/Sosyalizm-Toplum ve Gerçek, Bağlam Yayınları, 1992: 242).
Küçükömer'in II. Abdülhamit'e karşı gelişen iki kanadı esas alıp ‘devlet'e yer vermeyen tablosunun hatalı olduğu teslim edildiğinde bütün analizler değişecektir.