Kurucularının DAEŞ adlı cinayet şebekesine yükledikleri amaç “devlet” kurma yahut insan kesme değil, batının İslam'a eğilimini yok etmek için İslamofobiyayı yaygınlaştırmak, İslam topraklarının dirilişini ve Müslümanların batıya “akınını” (eski manada değil) engellemek. Menşei bize ait olmayan bu şebekenin başındaki kişilere, aldatılmış katılımcılara ve onlara takılan sahte isimlere/künyelere bakarak hüküm verenler, dolaylı olarak bunlarla aynı amaca hizmet etmiş olurlar.
2010'dan önceki yıllarda bir arkadaşımla yürürken bir kişi ile karşılaştık. Arkadaş ondan alacağını istedi. Birlikte bir binanın 4. katına çıktık. Arkadaşın bir yıldır alamadığı bin lirası için başlayan münakaşa yaklaşık bir saat sürdü.
Üç kişi konuşuyor ve bende dehşete düşmüş vaziyette kulak kesiliyordum.
Borçlu borcunu inkâr etmiyor ama vermeye de niyeti yoktu. Arkadaşta zaten alacağından vazgeçti. Ama tartışma alacak-verecek meselesinden uzaklaşıp, İbn-i Teymiye'nin fetvalarına gelip dayanmıştı. Dahası bin lira için nasıl cinayet işlenebileceği konuşuluyordu.
Türkiye'de hukuk olmadığı, daha doğrusu hukukun beşeri ve bir zulüm sistemi olduğu, dolayısıyla isyanın vacip hatta farz olduğu şeklinde uzayıp gidiyordu konuşma…
Kendilerine şunu sordum: “Siz borçlu değil de alacalı olsaydınız ve alacağınız bir yıldır ödenmemiş olsaydı ne yapardınız?” ‘Bana kimse borcunu ödememezlik yapamaz.' dedi.
“Ne yaparsınız, haciz mi?” dedim.
“Kâfir rejimin hukukuyla amel edilmez…”
Bu kişi size borcunu neyle ödeyecek?
“Para ile…”
Ama bu para ‘kâfir' rejime ait. Bu rejimin parasını neden kullanıyorsunuz o halde?
Tevil tevil ve çaresizlikten sonra, peki bu kişi size çek verdi, bunu nasıl tahsil edeceksiniz bankadan mı?
“Bankaya girmeyiz…”
Güzel ama siz şu anda reklâmcılık yapmıyor musunuz?
“Evet…”
Bu İslam Hukuku'na göre caiz mi?
Kem küm, tevil mevil ve bir sürü lakırdıdan sonra “Devlet bize meşru iş gösterdi de yapmadık mı?”
Hangi devlet, Kemalist devlet mi? Alakasız bir cevaptan sonra, size borcumu vermesem ne yapardınız, nasıl tahsil ederdiniz?
“Ümüğüne çöker alırım…”
Arkadaşa canımızdan olamadan çıkalım dercesine bir bakışla ‘kalkalım' dedim. O da son kez parasını istedi. Onlar da başka baharı işaret etti ve ayrıldık.
* * *
İlkokulda birlikte okuduğumuz biri ile uzun bir süre sonra karşılaştık. Kendisinin eğitim hayatı ilkokulla sona erdi. Ömrü hayatında da tek sayfa kitap okumamıştır.
“Kaplancılar” denilen yapıya katılmış. Yeşil bir sarık, cübbe giymiş dolaşırken, beni imana davet etti.
Aradan hayli zaman geçti, bir mağazada elbiseye bakmakta idim. Bu cahil de kasada ödeme yapıyor kredi kartı ile. Sakalı kesmiş, takım elbise ve kravat… Güldüm ve sordum ne iş yapıyorsun? … falan ürünü pazarlıyorum. “İman'a gelmişsin” dedim.
Hakkında farklı şeyler duymakta idim. Öğrendiğime göre geçen yıl Suriye'de DAEŞ saflarında ölmüş.
Bu cahil adam, kendince ilim halkası oluşturmuş ve kâfirleri değil, mürtetleri imana davet ediyormuş.
Kâfirin dokunulmazlığı varmış. Çünkü o iman etmeme hakkına sahipmiş ve cizye/haraç vererek hayatını sürdürebilirmiş. Biz ise mürtet olduğumuz için dinlerine girip onların safında yer almazsak katlimiz vacipmiş.
Bu zavallıları, şeytandan daha aşağılık hannas hipnoz edip, aramıza salıyor. Din, diyanet, hak, hukuk tanımaz bu cahiller, İslam'ı maske edinip, Hakk'la yani İslam'la savaşıyorlar.
Şeytan ‘z/âlim' biri olup, ateist de değildir. Yalanını Allah adına söyler, Allah hakkı için aldatır insanları. Sözlerinin pek çoğu da doğrudur. Balı altın tasta sunar, içine zerk ettiği ağusuyla birlikte. Bu ağulu bala tamah ederse insan tevhit adına ifsad ateşinde kavrulur. Faiz ve hırsızlık girdabına düşer. Batılın kurgulayıp Müslümanların üzerine saldığı cinayet şebekelerinin yol açtığı yeryüzü cehenneminde pisipisine ölür gider.
* * *
İngiltere'de bir mahkeme Bherlin Gildo adlı İsveçliyi muhakeme ederken, DAEŞ denilen musibet yapının Irak'ın işgali sırasında, ünlü katiller Bush ve Blair'in emri ile CIA ve MI6 tarafından kurulduğunun belgelerine ulaşır. Geçtiğimiz Ağustos ayında hâkim davayı istihbarat örgütlerinin mahcup düşmesini engellemek gerekçesiyle kapatarak sanığın beratına hükmetmişti.
Tıpkı ‘FETÖ' PKK ve DHKP-C türü örgütler yahut çorap satan kızlar gibi yapılarda da en önemli araç hipnoz. Benlik ve bilincin yani ruhun çalınması. Başına geçirdikleri bir hannasla, başta iyi niyetli olan masumlar kısa bir zaman sonrasında bu şebekelerin parçasına dönüşüveriyorlar.
Son Paris saldırılarını yapan teröristlerin aileleri ve Fransız devleti, saldırganların dindar olmadıklarını, hiç namaz kılmadıklarını, alkol ve uyuşturucu kullandıklarını ve barmenlik yaptıklarını açıkladılar. Bu durumda size Tavistock'tan bahis açmak zorundayım. Türk devleti ve istihbaratlarının dikkatlerini bu ‘Enstitü' veya buna benzer yapıların geliştirdiği teknik, taktik ve hipnoz yöntemleri ile cinleri kullanarak yapılan kandırma, hipnoz ve büyücülük faaliyetlerine yoğunlaşmalarını öneriyorum. Derinleşmeleri durumunda, İngiltere'deki bu şeytanî yapıyı çözmede ve terörü önlemede hayli yol alınabileceğini hatırlatmak isterim.
Hocam verdiğiniz iki örnek de çok acı. Bunları okuyunca ne insanlar var, nasıl İslam anlayışları var demekten kendimi alamadım. Siz bu birincil kaynaklarla probleme de değinmişsiniz, çözümüne de. Evet, bilmeme ve kandırma yöntemi çok etkin, tabii siz biraz daha bilimsel ifade etmişsiniz; hipnoz. Bu örgütler basit amaçlı kurulmadı madem, taraftar toplaması da basit olmasa gerek....