Kadınlar “kendi ayakları üzerinde durmak istedikleri” için çalışma hayatına girmek temayülündedir. Kimse onları bu seçimlerinden dolayı kınayamaz. Ancak iş evliliğin hukukî ve mali mesuliyetlerine (hatta görevlerine) geldiğinde mesele çatallanmaktadır. Evlilik kararı alan kadın evlenmeden önce bir ömür boyu birlikte olacağı eşiyle hangi evlenme rejimi ile muhatap olacağını baştan belirlemelidir. “Çift hukuk” ya da “iki evlilik rejimi birden” şeklinde bir anlayış toplumumuzda hâkim durumdadır.
Birinci İlke: Kadın baba evindeki statüsüne göre koca evine gider. Buna göre baba evinde, ev içi hizmet gören (kendi emeğiyle ev işlerini yapan) kadın, koca evinde de aynı statüde sayılır. Baba evinde hizmetçiler, yardımcılar vasıtasıyla yemek, bulaşık, temizlik, çamaşır hizmetlerini gördüren kadın koca evinde de aynı statüye sahiptir. Bu ikinci durumda yardımcı, hizmetçi talep edebilir.
İkinci İlke: Kadının mehiri, baba evindeki veya baba tarafındaki kadınların mehir düzeyine göre belilenir. Kadın mehir istememiş olsa dahi “mehr-i misil” kavramı nedeniyle baba evindeki kadınların aldıkları mehir asgari bir limit sayılır.
Üçüncü İlke: Evlilikte küfüv=denklik şarttır. Denklik, iki gencin aynı üniversiteyi bitirmesiyle elde edilen bir düzeyi ifade etmemektedir. Ailelerin eğitim, servet, sosyal sermaye, soy, yerleşim yeri bakımından vasıfları denklik için esastır.
Dördüncü İlke: Bir kadının nafakası, baba evinde gördüğü hayat standardına göre tayin edilir. Ör: Baba evinde yılda kaç kıyafet satın alınmış, yılda kaç kg. et yemekte, hizmetçisi var mı?
Beşinci İlke: Kadının mehiri sadece kendisine ait bir servettir. Koca veya kadının babası-kardeşleri bu değere el koyamaz.
Altıncı İlke: Mehir alan kadın, kocasıyla mal ayrılığı rejimini kabul etmiş sayılır. Evlendikten sonra “edinilmiş mala katılma rejimi”ne dönmesi hüsnüniyete aykırıdır.
Yedinci İlke: Türk Medeni Kanunu'nda esas rejim “edinilmiş mala katılma” ise de ayrıca “mal ayrılığı rejimi” de kabul edilmiştir. Nafaka-mehir hukuku (mal ayrılığı) rejimini kabul etmiş bir çiftin noterde “mal ayrılığı rejimi sözleşmesi” yapması gerekir.
Sekizinci İlke: Mehir-nafaka hukukuna göre evin geçimi, evin mülkiyetinin satın alınması veya kirasının tedariki, ailenin kadının baba evinde gördüğü geçime münasip şekilde nafakasının tedariki kocaya aittir.
Dokuzuncu İlke: Kadın çalışıyorsa ev içi görev paylaşımında nikâh aktine bakılır. Koca, karısının çalışmasına nikâh akti sırasında rıza göstermişse, ev içi görevler baştan itibaren kararlaştırılmalıdır. Kadının çalışma koşulları nedeniyle ihmal ettiği nikâh akti sırasında üstlendiği ev içi faaliyetler dışarıdan hizmet almak suretiyle tedarik edilecekse bu giderler kadının geliriyle ödenir. Koca, nikâh akdi sırasında bazı ev içi görevler yüklenmiş ve bunları ihmal ediyorsa, karısı dışardan hizmet almak suretiyle bu eksikliği tamamlar ve bu tür masraflar koca tarafından yüklenilir. Kadın ev içi görevlerini ihmal etmediği sürece çalışmakla elde ettiği ücret ve gelirleri kocasına vermekle yükümlü değildir.
Onuncu İlke: Aile birliği içinde nafaka yükümlüsü olan koca, karısının tüm masraflarını karşılamak zorunda değildir. Kadının harcamalarının en üst limiti akitle belirlenir. Aktin yazılı yapılmadığı durumlarda kadın baba evindeki hayat standartlarının üstündeki harcamalarının bedellerini kendi geliriyle karşılamak zorundadır.
Evlenirken mehir talep eden kadın gerçekte mal ayrılığı rejimi seçmiş demektir.
Örneğin bir kadın (adı Leyla olsun) mehir olarak tıp fakültesi son sınıf öğrencisi Hikmet'ten 150 Reşat altın talep etmiş olsun. Hikmet'in ailesinin de bu bedel mehiri ödeyecek maddi gücü olduğunu varsayalım. Bu mehiri talep eden kadının Hikmet'in ailesinden gelecek diğer malvarlıkları ve ilerde doğması muhtemel serveti üzerinde 4721 sayılı Medeni Kanun md. 202 ve devamı hükümlerinin edinilmiş mallara katılma rejimini ileri sürmemesi gerekir.
Evliliklerde ortaya çıkan en önemli problem kadınların hem “örftür” denilerek “mehir” talep etmesi ve hem de 4721 s. Yasa'nın md. 202 ve devamı hükümlerine göre “edinilmiş mala katılma” rejiminin kendilerine uygulanmasını istemeleridir.
Örnekte koca (Hikmet) üniversite son sınıfta bir doktor adayı iken evlenmiş ve karısına 150 Reşat altını mehir olarak vermiştir. Zaman içinde Hikmet'in uzman doktor olduğunu ve maaş ve gelirler toplamının aylık 15.000 TL düzeyine çıktığını düşünelim. Leyla'nın mehir talebi halinde kocası Hikmet'in aylık 15.000 TL gelirine ortak olması söz konusu değildir.
Uz. Dr. Hikmet, mehir vermekle Leyla'nın baba evindeki statüsünü kabul etmiş olmaktadır. Mehir, zaten bu statünün belirlenmesi, toplumsal iş bölümünün tayini için kadına ilahi olarak ayrılmış bir paydır. Mehir sayesinde birbiri ile akraba olacak toplulukların “küfüv”leri ortaya çıkmaktadır. Evlilik kadın veya erkeğin sınıf atlama aracı görülemez. Kadın kendi mehrini tayin ederken, evleneceği eşine hangi düzeyde bir hayata sahip olduğunu ifade etmektedir.
Evlenme kararı alan gençler (özellikle kadınlar) bu kararı tek başlarına almakta, ailelerinin işe karışmasını istememektedir. Böyle bir eğilim kadınların mağduriyetleriyle sonuçlanabilmektedir. Aileler küfüv=denklik konusunda duygusal davranan gençlere göre deneyimli ve rasyoneldirler.
Mehirde üst sınır söz konusu edilemeyecektir. Nitekim Allah, “Onlardan birine kantarlarca mal (mehir) vermiş olsanız dahi, artık ondan (verdiğinizden) bir şeyi geri almayın” (4 Nisa 20) ayetinde mehrin sınırlanamayacağını beyan etmiştir. Kadınların mehir talebine erkeklerin “mal-para düşkünlüğü” şeklinde eleştiri getirmesi zikredilen ayet karşısında anlamsız kalmaktadır.
“Çalışan bir kadın” olarak Musa'nın talip olduğu çoban kızın mehir değeri 120 aylık ücret karşılığıdır. Günümüzde bir çobanın 6.000 TL aldığından söz edilmekte olduğuna göre Hz. Musa (as) evlendiği kadına 6.000 x 120 ay= 720.000 TL karşılığı mehir ödemiş olur.
Yüksek mehir talep eden kadın, bu mehiri verecek koca bulamama riski ile karşılaşır. Dolayısıyla kararının neticelerine katlanır.
Günümüzde koca adayları “çalışan kadın”la evlenmek istemekte ve evin giderlerine onun da katılmasını niyet etmektedir. Koca adayının bu talebini kabul eden kadınların mehir istememesi gerekir. Israrla tekrar ettiğimiz gibi, mehir talebi “mal ayrılığı rejimi” demektir. Mal ayrılığı rejiminde koca, sahip olduğu mülkün kira geliri ile yeni mülkler alabilir ve onların da kiralarını kullanabilir.
Mehir almasına rağmen kadın evlilik süresi boyunca çalışmak istiyor ve maaşının evin giderlerine katılmasına karşı çıkıyorsa işyeri kıyafetlerinin, kuaför-makyaj masraflarının, sair benzeri harcamalarının masrafları kendisi tarafından karşılanmalıdır. Bu kadının baba evinde çocukların gözetimi anne tarafından yapılmaktaysa, çalışan kadın kreş ücretlerini ödemelidir. Mehir veren koca, karısı çalışsa dahi evin kirasını kendi başına ödemeli, konut satın almışsa bunun bedelinin teminini kendisi karşılamalıdır.