Can Kemal Özer

Büyükelçilikte alıkondum

11.10.2018 14:42:42

Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın başına gelenler, ahlâk ve adaletten nasipsiz rejimlerin neler yapabileceği konusunda herkese yeterli dersi vermiş olmalı.

Özellikle de Arap rejimlerinin zulmü altında inleyenler…

İşte tam da dünya, Kaşıkçı meselesine odaklanmışken alçak Sisi rejiminden yeni bir haber geldi.

Son firavun Sisi'nin 2013 yılında darbe ile yönetimden indirdiği, Mısır'ın seçimle başa gelmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin oğlu Abdullah Mursi Kahire'de tutuklanmış.

‘Gerekçe mi' dediniz?

Ne gerekçesi? Neye ihtiyaç duysunlar ki gerekçeye?

Zalim değil mi?

Tutuklar da, asar de, keser de, sever de, size mi soracak?

Ancak sevgisi öl(dürül)müş halinizedir!

Günümüz batı ve Arap devletlerinde güç ve silah kimin elindeyse, “kanun” ve “adalet” odur.

Kaşıkçı'nın başına gelenler de bundan farklı değil.

Kaşıkçı ile ilgili çok sayıda iddia var ve hiç biri hakkında müşahhas bir netice yok ise de, bize göre hayatta olma ihtimali yok.

Sorgulamaya gelenler öldürmek istememiş olsa bile, sorgulama tekniklerinin neticesinde can verdiğinden şüphe duymuyorum.

Hatta cesedinin İstanbul'da kuytu ormanlardan birine gömülmüş olabileceği zannındayım.

Pek çok kişi bu işi, İsrail ve ABD ile irtibatlandırsa da pek sanmıyorum.

Zira Veliaht Selman'ın tahta geçmesini engelleyecek bir yıpratma, ne ABD'nin, ne de İsrail'in işine gelir?

Meziyetleri ve zaafları bilinen biri, bilinmeyenden kıymetlidir. Prens Selman son bir yılda neler yapabileceğini ispatlamış biri olarak bu ülkeler açısından da yıpratılmaması gereken bir taht namzeti.

Operasyona katıldıktan sonra Türkiye'den ayrılan iki uçağın birinin Mısır, diğerinin BAE'ne gitmesi de, okların bu iki ülke ile müttefik olan Selman'a yönelmesine neden olur.

Bu meselede diğer bir olağan şüpheli de, Selman ailesinin muhalifleri

Ancak muhalifler neden kendi saflarındaki birini kurban etsin? Ayrıca “cinayete” karışan zanlılardan ikisi Selman'ın yakın koruması. Diğeri baş aktör ise Selman'ın İstanbul Konsolosu…

Demek ki, Selman'ın muhalifleri de bu işin içinde olamaz.

Bu hadisede herkesin dile getirdiği gibi ya planlama hatası var, ya da bilerek kör göze parmak sokuldu.

Suud rejiminin kör göze parmak sokacak güç ve çapta olmadığı herkesin malumu. O halde geriye, görevden alınan ve akıbeti hâlâ meçhul olan eski veliaht prensle yakınlığı bilinen ve yakın zamanda muhalif bir gazete çıkarma hazırlığı içindeki Kaşıkçı'nın infazının, mevcut yönetim tarafından yapılmış olduğu gerçeğini gözler önüne sermez mi?

Mesele şu:

Aslen Suudlu ve Suud vatandaşı, aynı zamanda ABD vatandaşı… Terör faaliyetlerine de katıldığı bilinen Moon tarikatına ait Washington Post gazetesinin yazarı…

İsmini yeni duyduğumuz yani şöhretli olmayan bir Türk ile evlilik hazırlığı yapan bir gazeteci.

Öte yandan 1970 ve 1980'li yıllarda yaptığı uluslararası silah ticareti ile tanınan, geçtiğimiz yıl Londra'da ölen Arabistanlı meşhur işadamı Adnan Kaşıkçı'nın da yeğeni.

Yani Cemal Kaşıkçı sıradan biri değil, infazının ses getireceği kesin!

Bu durumda fail, onun ölümünden en çok yarar sağlayacak kişi veya devletler olmak zorunda.

Bu veya bunların da kim olduğu ortada…

Suudi Arabistan'dan iki uçakla Türkiye'ye gelen kişiler olmasa, onlar hadise mahalline gelmese, Türkiye harekete geçince apar topar Türkiye'den ayrılmasalar, Konsolosluk, Türk çalışanlarına o gün izin vermese, konsolos hadiseden sonra konsolosluğa gelmemeye başlamasa denilebilir ki, faili uzaklarda arayalım.

Muhtemeldir ki, planlamada pek çok ülkeden pek çok istihbaratçı işin içinde…

Bunca delil ve bilgiden sonra bu işin çözülmemesi imkânsız.

Muhtemelen Türkiye bu işi çözdü! Diplomatik krize yol açmamak için muhataplarına itiraf ettirmek istiyor.

Bekleyip göreceğiz ancak bu vesileyle bir hatıramı paylaşmak istiyorum.

1998 yılının yaz aylarıydı. Yani 28 Şubatçıların elinde silah, terör estirdikleri eski Türkiye günleri…

Ecevit Başbakan... Bosna Hersek'e gitmiştim. Türkiye'nin merkezden uzak ıssız bir sokaktaki Saraybosna Büyükelçiliği'ne yolum düştü.

Beni tabiri caiz ise rehin aldılar. 2 saate yakın sorguladılar. Aldıkları odaya önce bir su ve çay getirdiler. Sonra neden geldin, neden çok kaldın, pasaportunun süresi neden 10 yıl, hangi örgüt veya cemaattensin diye uzayıp giden sorular... İstediklerini alamayınca biri geldi, masaya silahını koyarak psikolojik işkenceye başladı.

Şüphelenmelerini gerektirecek bir şey bulamadıkları için iki saatin sonunda serbest bıraktılar.

O verdikleri içeceklere bir şey koysalar veya başka yöntemlerle infaz edip bir kenara atsalar, kimin neden haberi olurdu ki?

O günlerde Bosna'da seçim vardı. Avrupa Milli Görüş'ten çok sayıda kişi de Aliya İzzetbegoviç'in ZDA'sının seçim kampanyası için oradaydı.

Temel Karamollaoğlu, Eyüp Sultan eski belediye Başkanı Ahmet Genç, DSP Milletvekili Ahmet Tan gibi isimlerden oluşan heyet, AGİT'i temsilen geziyorlardı. Gazi Hüsrev Bey Camii avlusu, Travnik ve Mostar gibi şehirlerde de bu ekiple karşılaşmış ve yaşadıklarımı aktarmıştım.

Demek ki, despotik eski Türkiye'de bile görebileceğimizin çok daha fazlasını, kendisine kayıtsız şartsız itaat etmeyenlere her şeyi yapabilecek bir Arap rejimi veya rejimlerinin, bir gazeteciyi ister aptalca, isterse de mesaj verici usullerle infaz etmesinden daha tabii ne olabilir?

  1. Hüseyin Hüseyin

    Hocam senin durumda vahimmiş, Temel amice de zaten şuan baktığımızda hangi tarafta olduğu belli. Kimin ne olduğunu şimdi anlıyoruz, tıpkı Refah Partisi vekili Nazlı Ilıcak gibi mağdur durumdaki Merve hanımı nasıl çekmişti kendine mıknatıs gibi. Peki ABD Suudları uzun süredir köpeğin gözüne sokar gibiydi, bunun sonucu zekâ küpü olan Suudlar abd ye ders (!) vermiş olamaz mı.?

YORUM YAP