Geçtiğimiz hafta ‘3. Milli Kültür Şûrası' yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yaptığı ve üç gün süren şûrada mühim meselelere temas edildi. Önemli metinler ortaya çıktı. 17 komisyonun her birinde önemli isimler dertlerimize ve çıkış yollarına işaret etti.
Şûranın omurga komisyonu durumundaki ‘Şehir ve Kültür Komisyonu'nda da birbirinden kıymetli tebliğler sunuldu. Raporlar hazırlandı. Bakanlık yakın zamanda bunları yayınlayacak ve şura kararlarını hayata geçirmek için gayret sarf edecektir.
Cumhurbaşkanımız ilk günkü açılış konuşmasında önemli tespitlere yer verdi. İlk oturumu yöneten Bakan Nabi Avcı Hoca, Kanal 7'de program yaptığı döneme ait hoş bir hatırasını paylaşarak salonu kahkahaya boğdu. Allah daha hayırlı icraat ve faaliyetler yapmayı lütfetsin. Nabi Hoca, Allah bozmasın bakanlık kibri olmayan mütevazı bir insan. Ümit var olmamız için önemli bir neden.
Özellikle günümüz gençlerinin en büyük talihsizliğinin numûne-i imtisallerinin olmaması veya azlığı olduğunu düşünürdüm. Şura boyunca bu daha da pekişti.
Necip Fazıl, Cemil Meriç, Nureddin Topçu, Yahya Kemal gibi atıf yapılan kimselerin pek çoğunun hayatta olmaması calibi dikkatti.
Aslında tüm peygamberlerin hayatları, hem Müslümanlar, hem de bütün insanlar için numûne-i imtisalin ta kendisidir.
Bu meyanda Kur'an-ı Kerim bize Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Eyüp, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Lokman, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Şuayb, Hz. Yusuf aleyhisselamlar gibi pek çok peygamberin kıssalarını anlatır.
Bunlar sadece bizlerin değil, aynı zamanda yöneticilerimizin de ibret ve ilham alması, uyması gereken numune kıssalar.
Hepsinden de önemlisi güzel ahlakı tamamlamak üzeri gönderilmiş Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve O'nun eşsiz sahabelerinin muazzam örnekleri var önümüzde.
Hatta İmam-ı Azam (r.a.), İmam-ı Maturudî (r.a.) gibi kurucu imamların; sarayı, saltanatı terk eden İbrahim Ethem Hazretleri gibi muhteşem imtisallerimiz de var, bilmek ve uymak isteyene.
İnsan, her zaman inanç ve değerlerini yaşarken üzerinde gördüğü ahlak âbidelerine ihtiyaç duyar. Özellikle de gençlerin buna ihtiyacı büyüktür.
Az da olsa hâlen aramızda yaşamakta olan numune insanlarımız yok mu? Ne kadar itibar ediliyor bilemiyoruz ama elbette var.
Bir başka yönüyle de acaba 15 milyonluk şehirde bunlar kaç kişi acaba? Ya da 80 milyonun içinde kaç kişiler? Bir elin parmağından az mı, çok mu?
Bugün öyle bir hastalığa yakalanmış durumdayız ki, herkes kişilerin örnek teşkil eden yönlerini değil, hatalarını öne çıkarıyor. Bir örnek verdiğinizde o kişi kendi cemaat/hizip/fırka ve sairlerinden değilse, hemen takılı kaldığı bir hasleti üzerinden dalıyor meseleye.
Allah uzun ve sıhhatli ömür versin Kadir Mısıroğlu ağabeyin ‘bir kişiyi yermek veya övmek için yalana ihtiyacımız yok' mealinde çok mühim bir sözü var. Ama biz buna pek uymuyoruz galiba.
İttifak ettiğimiz değil, ayrıştığımız yönlerimizi öne çıkarmak gibi güçlü bir hastalık kaplamış her yanımızı.
Bir diğer derdimiz ise, hiçbir yapıcı nasihate tahammülümüzün olmaması. Müslümanlar hiçbir konuda eleştiriyi hazmedemiyor. Hangi kişi veya kurumun icraatını usulünce eleştirmişseniz mutlaka direkt ya da dolaylı yoldan hadsiz uyarı veya tehdide varacak ihtarlar alıyorsunuz. Kendi yaptığını ‘vahiy' görüp size beddua ettiklerini de.
Onlara göre Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Sultan Abdulhamid Han, Yavuz Sultan Selim vs herkesi eleştirebilirsiniz. Hatta bizim peygamberlerden sonraki yegâne numune-i imtisallerimiz olan Sahabe-i Kiram-ı (hâşâ) dahi eleştirebilirsiniz ama yaşayan, makam ve mevki sahibi hiç kimseyi eleştirmeyeceksiniz.
Mesela Hz. Peygamber'in (s.a.v.) İstanbul'u fetih müjdesine nail olmak için, pek çok Sahabe-i Kiram ile Bizans seferine çıkan, İstanbul'u kuşatan, 6 ay süreyle Efes'i kuşatan Yezid'e, Hz. Muaviye'ye dilediğinizi söyleyebilirsiniz ama kıytırık bir makamı işgal eden bir kişi hakkında bir şey söyleyemezsiniz.
Söylerseniz işinizden olursunuz, sürekli uyarılırsınız, olmadı haddinizi bildirirler. Sürekli öveceksiniz. Sürekli el etek öpeceksiniz. Sürekli el pençe divan duracaksınız. Ama asla hakkı söylemeyeceksiniz. Asla yanlışlarını hatırlatmayacaksınız. Sekülerleşmeye itiraz etmeyeceksiniz. Makamlarını çiftlik gibi kullanmalarına söz söylemeyeceksiniz.
Haddi olmayan ve sadece yüksek makamlara yakınlığından başka kerameti bulunmayanlar bile gıyabınızda teviller ve ihtarlar yaparlar bunları da sineye çekeceksiniz.
Mesela Kâinatın Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.), “Vallahi, kızım Fatıma bile olsa, ayrım yapmam” buyuracak ama biz ayırım yapacağız veya yapmamız istenecek. Yazık çok yazık!
Lisan elden gitti, numune-i imtisal pek kalmadı, ebeveynlerimiz görevlerini yapmadı. Gençlik iblislerin “rol model” veya “idol” diye sunduğu hannasın eline düşme tehlikesiyle yüz yüze. Bilim putu karşımıza dip diri duruyor.
Siyer-i Nebi'yi, Hz Peygamber'in ömrünün sadece 60 gününü oluşturan savaşlardan ibaret gösteren kurgu, ciddi bir tuzaktı ve hâlâ bunun farkında değiliz.
Kısaca numune evlerimiz, numune mahallelerimiz, numune ebeveynlerimiz, numune münevverlerimiz çok azaldı.
Çünkü hayatımızı faturalara istila ettirdiler. Eski insanların maddi hamileri vardı. Günümüzde babadan miras bir varlığı yoksa yenilerin hepsi rızkını temin etme mücadelesi vermekten, ilim öğrenmeye, hayırlı hizmetlere zaman ayırma ve eser üretmeye vakitleri yok.
İlim adamı ve/veya numune-i imtisal adaylarının mesken ve iaşelerini çözüp hedefe kilitlenmelerini sağlayacak zengin bir dindar kitle ve sistem de yok.
İlim erbabının pek çoğunun yolu mecburen sistemin kıyısına veya tam göbeğine düşüyor. Sonrada mektep medreseyi, Kemalizmin seküler okullarından ibaret, ilmi bir fakülteden diploma almaktan ibaret görenlerin ipe sapa gelmez eleştirilerine maruz kalmak var ki, sanırım meseleyi en iyi bilenlerden olan Nabi Avcı Hocaya bu hususlarda da büyük mücadele ve gayret düşüyor.
Günümüz gençliği için feyiz alıp, izinden gidebilecekleri farklı dallarda, farklı meşrep/mizaçta insanların öne çıkarılması, desteklenmesi, plaket değil temel ihtiyaçlarını görebileceği maddi imtiyazlar sağlanması gerekiyor. Nobelciler, kimseye plaket vermiyor, büyük maddi imkanlar sunarak kişilerin özgürlüklerini satın alıyor. Bizim ise bağımlı kılmak bir yana önlerini açmamız şart. Bunu illa devlet yapmaz. Ama devleti yönetenler ön ayak olur.
Bugün devletin tepesindeki mühim şahsiyetlerin pek çoğu, özellikle 60, 70, 80'li yıllarda Necip Fazıl'dan Cemil Meriç'e, Nureddin Topçu'dan Mehmet Zahid Efendi'ye Mahir İz'den Kadir Mısıroğlu'na uzanan daha pek çok münevverin izini sürmüş, feyiz almıştı. Ya bu gün ne yapmalı?
Bugün hepimiz için dert edilmesi gereken ana meselenin bu savrulma, neslimizi yanlış limana sürüklemesi meselesi değil mi? Bu nedenle herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Hem de hemen!
Devletimiz bir varlık fonu daha oluştursun. Biz evde tutmak istemediğimiz birikimlerimizi evde tutmak istemediğimiz için mecburen bankalara yatırıyoruz faiz pisliğinden kurtulmak için varlık fonunda toplayalım Ve hem genç neslimizin yetişmesi için kullanılsın devletimiz destek olsun , devletimiz vatandaşı adına işleterek kamu kuruluşlarında devlet desteği olarak kullanılsın. Ben öyle inanıyorum ki, faiz istemediği halde, faiz kurumlarına mecburen birikimlerini veren faizini de istemediği için faizle hayır yapan çokinsanımız var.istediği zaman da çekebilsin.
bütün bir nesli yetiştiren öğretmenlerin eğitimi en önemli birinci derecede önemli konu olarak görüyorum. Öğretmen ne ise numuneyi imtisal odur. Hepimiz biliriz ki, öğretmenlerimiz hayatımızda çok önemli numuneyi imtisal teşkil eder.
İlmini ve bilgisini üste çıkmak için değil üstün ahlakıyla gösteren insanları gerçek alim bilen Peygamberimiz sav. güzel ve üstün ahlakı tamamlamak için gönderildiğini söylemiştir.Güzel ahlaktan bahseden alimler istiyoruz.toplumun önünde didişen değil...Gerçek alim birşey bilmediğini bilendir.işte ozaman numuneyi imtisaller artmaya başlar inşaallah....
Bu bilinçle davranan yöneticiler arttıkça halkımız Ve ülkemiz huzur bulacak, rol modeller çoğalacaktır. Alimliği ile bilmişliğinin üstünlüğünü gösterenleri görmekten gına geldi bizlere..kim daha doğru biliyor diye laf yarıştırmak alimlik değildir, birde 'hiç mi kuran okumadın diye birbirine çakışmaları 'insanı kahrediyor...yahu ayrılmayın birleşin diyor peygamberimiz sav. Siz nerde ayrılık var onu bulup tenkit ediyor birde bunun videosunu veriyorsunuz. İnsani ilişkiler nerde? Birbirinizi ziyaret edin,davet edin, yüzyüze konuşun Emin'im aynı noktada buluşacaksınız.
Hutbe öncesi kendisine hesap soran insanına Ömer'in ra. cevabı var. Açıklayıcı bir cevap. Sahabe 'devletin , görevlisine verdiği kumaşın bir elbise çıkaracak kadar olmadığını söyleyerek üzerindeki elbisenin tamamının kumaşını nerden aldığını soruyor Ömer'e , Ömer her zerrenin hesabını vermenin bilincinde ' evet o kumaş bir elbise etmiyordu oğlum Abdülaziz'de bu devletin görevlisi ve onunla kumaş alma hakkı var.işte bu elbiseyi tamamlayan kısmı ünün hakkına düşendir.' Diyor. İşte yönettiği insanına bu bilinçle davranan yöneticiler istiyoruz....
'Üzerimde hakkı olan varsa incittiğini biri varsa şimdi gelsin söylesin 'diyen peygamberimizden daha iyi bir örnek yaşam olabilir mi? O sav. Yaşayan Kuran'dı...her mü'minin Onun eşlğini, babalığını, komşuluğunu, akrabalığını, liderliğini, nelere kızdığını?, nelere gülümsediğini? ( hiç bir zaman kahkaha ile gülmemiştir), nelere ağladığını? Nasıl Ve hangi konularda espri (latife) yaptığını? Öğrenmeli..birazcık bilgisi olanın üstünlüğünü değil üstün ahlakını görmek istiyoruz.işte o zaman rol modeller artmaya başlar....
Peygamber sav. Efendimiz 'vallahi bunu yapan kızım Fatıma'nın olsa orada aynısını yapardım' derken, ayrıcalıksız bir hukuku gözettiğiniz dile getirerek ümmetininde böyle davranmasını istiyor. Hz. Ömer hutbe sonrası' benim eksiğimi yüzüme söyleyin ki kendimi düzelteyim.benim düzelmeme yardımcı olan gerçek kardeşimdir' derken yönetici durumda olan birinin aslında nekadar çok uyarıcıya ihtiyacı olduğu gerçeğini dile getirmiş hatta doğrunun bu olduğunu göstermiştir. Hatta kendine saçları ağarıncaya kadar ölümü hatırlatan birini yanında tutmuştur.
Kemal bey merak ediyorumSizin gibi cesur ve haktan yana olma peşindeki biri, nasıl oluyor da Sezai Karakoç gibi bir numune şahsın adını tam da söylenmesi gereken yerde anmaktan bile niye imtina eder?Saydığınız isimlerin dahi feyz alması gereken ve bugünümüz ve geleceğimiz için herkesçe mutlaka anlaşılması ve örnek alınması gereken, kültür, medeniyetin dirilişi davasının tek düşünürü nasıl yok sayabiliyorsunuz ?Bu tavır yüzünden gençliğimiz geleceğimiz sahte üstadların peşlerinde heba olmuş, geleceğimiz kararmakta. Farkında değil misiniz ? Bundan dolayı acaba bir sorumluluk duymuyor musunuz?
İlim adamı ve/veya numune-i imtisal adaylarının mesken ve iaşelerini çözüp hedefe kilitlenmelerini sağlayacak zengin bir dindar kitle ve sistem de yok. MAALESEFFFF
'Çünkü hayatımızı faturalara istila ettirdiler. Eski insanların maddi hamileri vardı. Günümüzde babadan miras bir varlığı yoksa yenilerin hepsi rızkını temin etme mücadelesi vermekten, ilim öğrenmeye, hayırlı hizmetlere zaman ayırma ve eser üretmeye vakitleri yok.' ne kadar hakikatli bir cümle. maalesef çok doğru
güzel tesbit : Lisan elden gitti, numune-i imtisal pek kalmadı, ebeveynlerimiz görevlerini yapmadı. Gençlik iblislerin “rol model” veya “idol” diye sunduğu hannasın eline düşme tehlikesiyle yüz yüze. Bilim putu karşımıza dip diri duruyor.
Allah razı olsun, yine güzel bir yazı. Yenisözü bu yüzden seviyorum gerçek gündemi dile getiriyor. Kemal bey maşallah kaleminize zihninize sağlık. Allah kaleminizi istikamet üzere kılsın. Herbir yazınız bir kitap gibi.
Numune-i imtisalsizliğimiz ve hadsizlik et yiyen bakteri gibi bünyemizde. Ne güzel bir yazı...