Can Kemal Özer

Bunlar cemaat değil din tahrifçisi

19.02.2018 04:35:25

Dinin Cumhuriyetle birlikte öksüz kalışını Rıza Tevfik şu dizelerle özetlemişti:

Milliyet dâvâsı fıska büründü, 
Ridâ-yı diyânet yerde süründü, 
Türkün ruhu zorla âsi göründü, 
Hem Peygamberine, hem Allah'ına.

Kemalist rejimce, Şeyhülislam, Meclis-i Meşâyih, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti makamları ilga edilerek, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ihdas edildi.

İstediklerini tam başaramasalar da, Diyanet; Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün emirleri çerçevesinde M. Şerafeddin Yaltkaya ve M. Rıfat Börekçi tarafından çürük bir temel üzerine inşa edilmekteydi.

Daha sonra az sayıda kaliteli insan Diyanet İşleri Başkanlığı makamına gelse de, günümüzde yaşanan bazı değişimlere rağmen en çok tartışılan kurumlardan biri olmaktan kurtarılamadı.

Sözde din devlete, devlet de dine karışmayacaktı. Ama devlet, dine hep karıştı, dinin devlete karışmasına ise asla müsaade edilmedi.

Bununla da kalmayıp Diyanet dinin tahrifi için kullanıldı bu iki başkan döneminde. Sonrasında geçtiğimiz günlerde ölen Dr. Lütfi Doğan, FETÖ'yü üreten Yaşar Tunagür gibi karanlık isimlerin ellerinde hamur gibi yoğruldu.

Bu süreçte ABD-NATO'nun “Yeşil Kuşak” projesi girdi devreye. Bu amaca uygun olarak dernekler, vakıflar kurulmakla kalmadı, dini hizipler de üretildi.

Bazı Selanikliler, tekkelere çöreklenip şeyh kılığında İslam'ın içini boşaltmaya başlamıştı. Ardından eski istihbaratçılar, masonlar, Manevi Cihazlanmacılar ve Yeşil Kuşakçılar bazı eski tekkelere nüfûz etti. Sahte şeyhler üretildi, korsan cemaatler kurduruldu.

Bu süreçte arkalarında hem Kemalist rejim, hem de küresel sistem vardı.

Az sayıda tekke kendini koruyabildi. Bunların bir kısmı da 28 Şubatçıların kadrine uğradı. Kimi ülkeyi terke mecbur kaldı, kimi suikastlara kurban edildi.

Bugüne gelindiğinde, iş hepten çığırından çıktı. Şu anda kaç “İslamî” görünümlü hizip var memleketimizde kimse bilmiyor. Devletin bile bildiğini sanmıyoruz.

MANTARA BENZİYORLAR

Bazı mantarlar mevsim ve hava şartlarına göre aniden çıkarlar topraktan. Bazı bakteri ve mantarlar ise bedenimizde onlarca yıl bekler, sonra bir anda çoğalmaya başlayıp sarıverir vücudumuzu.

Mesela modern tıp aletleri bunları görüntülemez veya sürekli hastalık halinin devamı için kasten görüntülenmesine izin vermez. Sığır ve domuz tenyası böyledir. Bedenin nüfuz etmedik noktasını bırakmaz. Bir anda beyne saplanıp, öldürüverir. O zaman anlaşılır ama iş işten geçmiştir artık.

Sözde dinî yapılar açısından da bu haldeyiz.

Küresel sistemin yapılanması da genellikle sığır ve domuz tenyasına benzetilir. FETÖ'de bu yöntemle teşkilatlandı ülkenin her alanında.

Bugün kimi İran, kimi Mısır, kimi Suud, kimi BAE, kimi İsrail, kimi Soros, kimi dönmeler, kimi NATO, kimi misyoner teşkilatları, kimi bilmem hangi şeytanî yapı tarafından üretilmiş saymakta zorlandığımız sözde “cemaat” yapılanmaları ile karşı karşıyayız. Buna bir nevi işgal hamlesi de denilmesinde beis olmasa gerek.

Önce liderleri eğitilip ruhlarını satın alıyorlar. Sonra küçük bir “hoca efendi” olarak sürülüyor piyasaya. Kekliğin keklik kardeşini tuzağa çekip, sahibi olan avcıya yem yapması gibi bunlar aynı yöntemi izliyor saman altından.

Çevresini güçlendirene dek, toplumun tepkisini çekecek şeyler söylemiyorlar. Burslarla, sohbetlerle, duygu sömürüsü ile önce hayran, sonra bağlı veya bağımlı, daha sonra da tapıcı bir kitle oluşturuyorlar.

Güzel söz, iltifat, burs, yardımlaşma, iş ve eş bulma diye uzayıp giden yemler kullanılıyor.

Bunların kimi mutasavvıf, kimi de tasavvuf karşıtı gözükür. Oysa ikisi de aynı yere paryalık etmekte.

Gerçek yüzünü gösterme vakti gelince, kimi gerçek tasavvufta asla olmayan ifratı bile aşıp şirke varan ifsad fiillerini devreye sokup, tasavvuf karşıtlarına inanılmaz malzeme sağlayıp, eleştiri yaptırır.

Kimi ise Sünnet-i Seniyye'ye, Hadis-i Şeriflere, Sahabe-i Kiram'a, geçmiş ulemaya, itikadî düsturlara ve Osmanlı'ya ateş açmaya başlar ağırdan.

Bu kez “savaş” bu hizipler arasında başlar. Ama bu kâmilen bir savaş değil, adeta danışıklı dövüştür.

Böylece olan dine, diyanete, mezheplere, Sünnet'e, tasavvufa, temel düsturlara, millete ve memlekete oluyor.

Bunca rüsva haller yetmezmiş gibi, aynı izi güçlendirmek amacıyla ABD'den ithal hipnozcu şovmenler bile getirme fedakârlığından kaçınmıyorlar.

Devam edeceğiz nasipse…

  1. samimi samimi

    Bu hocalar bilmiyor mu? göremiyor mu? , bunlar malzeme yapılarak müslümanlar hakkında yüz kızartıcı düşüncelere ve tam da üzerlerine yapıştırılmaya çalışılan yaftalamaya hizmet ettiğini... gözlerini açsınlar...sorulara cevap vermenin de bir sınırı vardır, bu kadar saf olmaya gerek yok. samimi bir müslüman bildiği ile amel eder , bilmediğini Allah cc. ona öğretir. Biz Muhammed as. Ümmetiyiz ve O as.bize “ gereksiz ve çok soru sormaktan sakının sorduklarımızdan da sorumlusunuz, dininizi kendinize zorlaştırmayın “ buyuruyor..

  2. samimi samimi

    Bu soru sorulupta fetva istenen hocaları bunların dışında tutuyorum... Bu hocalar her soruya cevap vermek zorunda olmadıklarını bilmeliler...verirlerse adlarının “asansörcü hoca” yahut başka bişey olacağının farkına vararak cevap vermemeliler. ... müslüman hangi soruları soracağını hangi sorulara fetva isteyeceğini bilir diye düşünüyorum...bu sebeple hocalara sorulan soruların ya piyasaya sürme ve kullanma maksatlı ya da ahmak olup hakikaten cevap arayıp yapmak için değil ayette uyarılan Musa as. kavminin israiloğullarının soru sorma hastalığına yakalandıklarını düşünüyorum...

  3. Yavuz Yavuz

    Bence herşeyden önce, her zaman için Diyanet İşleri Başkanı'nın sapa sağlam olması lazım.. Sonra, ya bu tür oluşumlara müsade edilmemeli, yada bu tür çakal oluşumlarla özel ilgilenen Diyanetin içinde veya başka bir kurumun bunları iyice takip eden bir sistemi olması lazım.. Yanlış işler peşinde olanlarada acımadan en ağır cezayı vermek lazım.. vesselam.

  4. Yavuz Yavuz

    Hocam, biz bir yandan kemalizm sarhoşlarına söylenirken, bir yandan da kafaya takkeyi geçiren, mikrofonu takan youtuber sözde hocalar türedi.. sizinde söylediğiniz gibi bunlar insanımızı sömürüyor, hipnoz ediyor kendine bağlıyor.. Bunlara çözüm önerileriniz nedir acaba.

  5. samimi samimi

    .Zincirin uç noktaları birleşince aynı yerde buluşur...uçnoktalar ifrat ve tefrit ise aynı amaca hizmet eder.... bu yüzden peygamberimiz sav. İftar ve tefritten uzak durmamızı istemiştir. Mutedil olanı kimse kullanamaz, orta yolda giden azıcık eğrilince tekrar döner..ifrat ve tefritte bir şeyin yeterliliğin ya altında ya da aşırısında varlık bulmasıdır....tepki bile olması gerekenin altında kaldığında tepkisizlik veya bazılarının diliyle “koyunluk”olarak , üstünde olduğunda da anarşi gibi kural tanımazlık açığa çıkar.... işte bu kerameti kendinden menkuller koyunlaştırmak var sanki.....

YORUM YAP