Milli Eğitim Nâzırımız Nabi Avcı hocanın ‘Enformatik Cehaleti'ni okumamın üzerinden en az 25 yıl geçti.
O eseri okuduğumda pek bir şey anlamamıştım. Bir daha, bir daha... Yani tam üç kez okudum. Nabi hoca gözümüzde çok büyümüştü. Bu ‘tür eserler yazabilen adamlarımız olduğu müddetçe bu ülkenin sırtı yere gelmez dediğimi' unutmuyorum.
O eserin yazarı bugün Milli Eğitim Nazırı ve işi çok zor. Dertlerimizin müsebbibi kendisi olmadığı için acımasızca eleştirmek istemem, ama çözüm üretme konusunda yetersiz kaldığını da söylemezsem Nabi hocaya haksızlık etmiş olurum.
Şöyle bir tefekkür edelim. 5 yaşında bir bebeği okula alıyorsunuz. Bu çocuk en az 13 yıl zorla/mecburen okuyacak. Mezun olduğunda yaş 18. Bu yaşa gelmiş çocuğun önündeki tek seçenek bir üniversiteye gitmek.
Biz ilkokulu köyde okuduk. Liseyi bitirene dek de tatilleri köyde bağda bahçede geçirdik. Söğütten düdük yaptığımız, baharda topaç çevirdiğimiz dün gibi aklımda. Şükür hayvan, ziraat, ev işleri gibi pek çok şeyi yapabilecek becerilere sahibiz. Ekmeyi dikmeyi, marangozluğu, değirmenciliği, kalaycılığı, dokumayı bir zanaatkâr kadar değil ama kalfalık yapabilecek kadar bilirim. Hatta elektrik tesisi ve elektronik tamirinden bile anlarız. Çünkü biz köyde hayatın tam merkezinde büyüdük. Bugünküler gibi sentetik hapishanelerde değil.
Oysa yeni neslin bildiği tek şey, tablet ve akılsız cep telefonu. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın “Sosyal Medya ve Gençlik” başlıklı araştırmasına göre; gençler günün 3 saatini telefon ve bilgisayar başında geçiriyormuş. Bu araştırmayı kim yaptıysa sanırım 13 saat yazacakken 3 saat yazmış. Bebeğin elinde telefon, delikanlının elinde telefon, 80'lik dedenin elinde telefon…
Bu milletin tek bir becerisi kaldı. Facebook'ta dolaşmak, anasının ölüsünü, karısının ameliyatını, gelinin yüzünü açma anına kadar ne kadar mahremi varsa ifşa etmek.
Kimse kusura bakmasın, her şeyi Facebook'a aktaran kompleksli, şuursuz, fütursuz ve arsız bir toplumla karşı karşıya kaldık. Görünen o ki, gelecekte bu günleri bile arayacağız.
Yeni nesil topraktan utanıyor. Ziraat kelimesinin ne anlama geldiğini dahi bilmiyor. Neredeyse eti sanayi tesisinde üretiliyor sanacaklar. Hoş hayvanların nefes aldığına bakmayın, maruz kaldıkları zulmü dile gelip bir aktarsalar.
Anlamadığım şey şu: Bunca diplomalı mesleksiz cahille ne yapacağız, nasıl iş bulacağız? İlkokulu anlıyorum ama ya sonrası? Gençleri ortaokulu, liseyi bitirmek ve üniversite bitirmeye zorlamanın intihar olduğunu bu ülke ne zaman görecek, ya da görebilecek mi emin değilim? Bir on yıl daha göremezse, sonra görse de bir kıymetin kalacağını sanmıyorum.
Bu yetmezmiş gibi şimdi herkese yüksek lisans ve doktora yaptırıyorlar. Doktoralı taksici, yüksek lisanslı temizlik görevlisi, üniversite mezunu beceriksizler ordusu. Bunların çoğunluğu Kur'an okumasını bilmiyor. İlmihal kelimesinin anlamından bile bihaberler.
Mesela bir on yıl sonra sayacı, marangoz, demirci, kalaycı, keçeci, semerci, duvarcı, demirci, nalbant, terzi, elektrikçi, fırıncı, aşçı, muslukçu, tamirciler vs vs meslek erbabı ve zanaatkâr kalmayacak. Tohumu ekmeyi, ağaç dikmeyi, hasat yapmayı, hayvana bakmayı bilen kimse bulamayacağız…
Ayrıca merak ediyorum, bu kadar sürede ne öğretiliyor? Cevabı basit, kocaman bir hiç.
Ivan Illich'in fikirlerini beğenen biri olarak bu okulların sadece insanı insanlıktan çıkardığından asla kuşku duymuyorum. Günümüz okulunun plastik enjeksiyon makinesinden ne farkı var Nabi hocam? Dahası bu tezgâhın kalıbı bile değişken değil. Neredeyse bir asırdır tek kalıpla çalışıyor. Üretim hatalarını saymazsanız aynı atölyeden, aynı kalıpla üretilmiş polyester takım elbiseden bir farkı var mı? Sahi var mı?
Önüne geleni okutmak, önüne geleni sürükleyen selden ne farkı var? Mektepler herkes için değil, istidadı olanlar içindir. Vasıflı adamlar sadece okullarda mı yetişir sanıyorsunuz? Biz bu istatistik tuzağından ne zaman kurtulacağız?
Büyüklerimizde bile hikmet'in h'si kalmamış. Hikmeti bırakınız, hikmet kelimesinin anlamını bilecek bir Türkçe bile yok ortada. Biz öğrenci iken cümle, fiil, fail vardı. Şimdi özne, yüklem, tümce olmuş... Dindarlar bile Kemalistlerin kelimeleriyle konuşuyor.
Geçenlerde Azerbaycan'da idim. Bizim gençler oraya gittiklerinde başka lisan konuşan yabancı bir ülkeye gitmiş gibi yeniden lisan öğrenmeye çalışıyorlarmış. Oysa Azerbaycan'da öz be öz gerçek Türkçe konuşuluyor. Anlamadığım kelime yüzde bir bile değildi. Onlar da Rusça'dan geçmiş kelimeler. Bu yetmezmiş gibi, bizim kanallar onların Türkçesini bozuyor. Bugün koca koca edip geçinen adamlar, isimlerinin önünde prof yazanlar Türkçe yazmasını bilmiyor.
Yakınım olan ve çevremdeki lise ve üniversite mezunlarını gördüğümde bütün ümitlerim tükeniyor.
Okumaya ortaokulun başında başladım. Liseyi bitirdiğimizde dergiler bir yana, üç-beş yüz kitap okumuştuk. Harçlığımın tamamına yakınını kitap için harcardım. Önceki gün beş üniversite öğrencisine sordum. Ders kitabı dışında hiç kitap okumamışlar. Sosyoloji kelimesinin anlamını bilmiyorlar. İbn-i Haldun, İbn-i Sina, Gazali'yi ve Endülüs'ü hiç duymamışlar. Marks'ı, Lenin'i, Aliya İzzetbegoviç'i bilmiyorlar. Yemen'in yerini haritadan gösteremediler. Ellerinde iki şer bin liralık cep telefonu olan ve başlarını telefondan kaldırmayan bu çocukların elinden merkep bile yem yemez, ama bitirdiklerinde bunlara “uzman” denilecek.
Bu yöntemle, bu müfredatla, bu eğitimci tipolojisiyle bu işler olmaz. Bu iş böyle gitmez. Giderse bu ülke biter. Vebali de ağır olur. Anaokulu saçmalığı sona ermeli. Çocuklar okumayı bilmiyor. İlk olarak bir yıl sadece okuma öğretilmeli. İyi bir okuma yapılmadan, diğer hiçbir derse geçilmemeli. Batı kültürünün taşeronu ders kitaplarına hiç girmek istemem. İlkokul sistemi değişmeli. İlkokuldan sonra okumak zorunlu olmamalı. Köy çocukları asla kasabaya, şehre taşınmamalı. Çıraklık, kalfalık ve ustalık sistemi yeniden tesis edilmeli, ziraat ve zanaat mektepleri açılmalı. İşe alırken diploma değil, liyakat ve bilgi esas alınmalı. Bunları başarırsa Nabi hoca kendine iyilik, millete hizmet etmiş olur. Yapmazsa, işte onu düşünmek bile istemiyorum.
Nabi hocam! Şu akademisyen modundan çıkın ve 1970-80'lere dönün lütfen. Lütfen hocam!
Not: Yazıyı yazarken arkamda kendi kendine televizyon çalışırken TRT Haber şu haberi okuyordu: 28 yaşındaki, iki çocuk annesi Çinli bir kadın, akılsız telefonuyla oynamaktan önündeki nehri görmediği için düşüp boğulmuş… Bu habere göre, boğulan bir kadınmış gibi görülebilir. Oysa boğulan bütün bir insanlık, ama bunu Enformatik Cehalet'in yazarı Nabi Hoca bile görmüyor.
OKUNACAK KİTAPLAR
Okulsuz Toplum, Ivan Illich, Şule Yay.
Sağlığın Gaspı Ivan Illich, Ayrıntı Yay.
İşsizlik Hakkı, Ivan Illich, Yeni İnsan Yay.
Tüketim Köleliği, Ivan Illich, Pınar Yay.
Yorumunuza kalemize sağlık can bey. Yukarıdaki yazınıza ek olarak öğretmenlerin seminer saçmalığınıda dikkate almanızı rica ediyorum. İyi çalışmalar
Meslek lisesinde dikab. Öğretmeni olarak sözlerinize kesinlikle katılıyorum hocam. Ve bu zorunlu kesintisiz eğitim işinin biran önce bitmesi gerektiğini düşünüyorum.Bence biran önce devlet eliyle usta çırak yöntemi geri gelmeli ve ille lise bitirmek zorunluysa bu devletin yaygın eğitim kanalıyla sürdürülmelidir. Böylelikle devletin öğretmen açığı da azalacaktır. Zorulu yuzunden Sınıflar 25e düşmüyor. 40 kişilik sınıflarda eğitim vermek zorlaşıyor. Ayrıca norm açığı doğuyor. Bakanımız keşke öğretmenlerden bir fikir meclisi kursa. Tıpkı cumhur başkanımızın muhtarları topladığı gibi.
Meslek lisesinde dikab. Öğretmeni olarak sözlerinize kesinlikle katılıyorum hocam. Ve bu zorunlu kesintisiz eğitim işinin biran önce bitmesi gerektiğini düşünüyorum. Bence biran önce devlet eliyle usta çırak yöntemi geri gelmeli ve ille lise bitirmek zorunluysa bu devletin yaygın eğitim kanalıyla sürdürülmelidir. Böylelikle devletin öğretmen açığı da azalacaktır. Zorunlu yuzunden Sınıflar 25'e düşmüyor. 40 kişilik sınıflarda eğitim vermek zorlaşıyor. Ayrıca norm açığı doğuyor. Bakanımız keşke öğretmenlerden bir fikir meclisi kursa. Tıpkı cumhur başkanımızın muhtarları topladığı gibi.
Diğer ülkeler artık teknoloji merkezli eğitim verme peşindeler. Bu demek değil ki etkileşimli tahtadan sadece izlet. Nitelikli öğretmen ve nitelikli eğitim sistemine ihtiyacımız var. Şartlar sağlandığı takdirde herkes neden okumasın. Okumayan nesilden korkmalı asıl. Bir elektrik teknisyeni neden üniversite mezunu olmasın. Eğer aldığı eğitim kendi mesleğinde onu en profesyoneli yapacaksa o eğitimden korkmamalı. Sistemi irdelemek ve değiştirmek lazım. Yoksa herkes okumasın demesi en kolayı.
Nesilde sıkıntı yok. Sıkıntı eğitim sistemi ve eğitmenlerde. Teknoloji ile iç içe kıpır kıpır olan nesili bir odada birbirlerinin ensesini göre göre tahtaya bakarak ve sadece konuşarak eğitmeye çalışıyoruz. Ben de öğretmenim. Çocuklarımız aslında o kadar pırlanta gibi ki bunu göremiyoruz. Maalesef bizi dinlemiyorlar deyip kesip atıyoruz. Bu eğitim sistemi ile dinlememeleri normal tabi. Onların dünyasına göre hareket etmiyoruz.
Gayet doğru hocam.. 13 yıl iktidarlar.bu konularda hala cozemiyorlarsa yazık.
Bir öğretmen olarak, özellikle ihl de çalışan bir öğretmen olarak bu yazdıklarınızı derse girdiğim her sınıfta, her Allah'ın günü aklımdan geçiriyorum. Kendine yabancılaşmış, değerleri sadece bir etkinlik olarak algılayan/algıttırılıyor/hiç çalışmadan en fazlaya talip olan ama talebe olamaya, zayıf sldığında öğretmenine ağzına geleni söyleyen ve hiç bir disiplin cezası almayan bir öğrenci nesli..müslümanlar nicelik kısmına öyle taktılar ki niteliksiz insanların yetiştiğimi gözleri görmüyor.. her şey mış gibi yapılıyor.. evraklar, bitmez tükenmez mış gibi kağıda döşenen raporlar. sonuç ne? hiç..
Bugünkü yazınızın içeriği önemli ve çok doğruydu. Bu ülkenin kalkınması ve milli olabilmek için 'doğru' eğitim şart. Bu uyarılarınız, tahlillerinizi lütfen duyurun yetkililere. Biz ara nesil olarak da rahatsızız ve gelecek için de endişeliyiz; yetişmekte olan, doğan çocuklar vs. Ve biz geleceğin büyükleri olarak da onlara nasıl olmamız gerektiğini bilemiyoruz,tecrübelerimiz,ilmimiz -örgün eğitim dışındaki de - yetersiz.Bilsek de duysak da aktarmak da önemli. Dualarınızı eksik etmeyiniz..