“ Kim olursan ol, neye inanırsan inan, çok yakında her şey değişecek...
Genç adam, aniden üç büyük dinin temsilcilerine döndü. “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel bir buluşum sebebiyle bugün buradayım. İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidi ile yıllardır peşinden koşuyordum. Bu bilginin tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum. Nasıl desem, ‘yıkıcı' diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir. Birazdan görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum sunumun kaba bir kesiti. Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak, en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.”
Piskopos, haham ve ulema birbirlerine baktılar, sıkılmış görünüyorlardı. Piskopos, “İlginç bir girizgâh Bay Kirsch. Bize gösterecekleriniz dünya dinlerinin temelini sarsacakmış gibi konuşuyorsunuz," dedi. Genç adam kutsal metinlerin saklandığı bu eski mahzende etrafına baktı. Temellerini sarsmayacak, yıkacak, diye düşündü. Din adamları üç gün içinde bu sunumu bir etkinlikle insanlara duyuracağını bilmiyorlardı. Bunu yaptığında tüm insanlar, dini öğretilerin gerçekten de ortak bir noktası bulunduğunu anlayacaklardı:
Hepsinin tümden yanlış olduğunu...”
2017 yılının son aylarında piyasaya çıkan Dan Brown'un “Başlangıç” kitabı işte bu paragraflarla okuyucuya tanıtılmıştı.
Kısaca konusuna değinelim.
Yıllar önce yapılan ve sonucu başarısız olarak ilan edilen bir “canlı yaratma” deneyinin çok uzun yıllar sonra yeni tekniklerle ve üzerinden daha uzun bir zaman geçmesinin ardından aslında başarılı olduğu görülür. Bu deneyin üzerinden çok daha uzun zaman geçseydi ne olurdu meselesini çözmek için kuantum temelli bir bilgisayar ile modelleme yapan dahi bilim adamı nereden geldiğimizi tam çözemese de nereye gideceğimizi çözer. İnsanların yeryüzünü ele geçirmesi gibi makinalar da insanlığı ele geçirecektir.
Ama bahse konu bilim adamı burada “ele geçirme” ifadesinin yanlış olacağını ve türlerin bir çeşit evrimle zorunlu olarak kaynaşacağını (insan ve makine) şöyle anlatıyor:
“İnsanlar başka bir şeye doğru evrim geçiriyor. Biyolojiyle teknolojinin birleşiminden türemiş hibrit bir tür oluyoruz. Bugün bedenlerimizin dışında var olan akıllı telefon, işitme cihazı, okuma gözlüğü, ilaç gibi araçlar elli yıl içinde bedenlerimizin içine aktarılacak ve artık kendimizi Homo Sapiens kabul edemeyeceğimiz bir noktaya geleceğiz.”
Ne kadar ilginç değil mi? Bir başka deyişle “artık insan olmayacağız” diyor romandaki kahramanımız. Bir sonraki paragrafta ise insanı yaratılmışların en şereflisi ve üstünü olarak tanımlayan dinimize de bir gönderme var:
“Ve biliyorum ki aranızda biz Homo Sapiens'in, Tanrı'nın seçilmiş türleri olduğumuza inananlar var. Bu haber size dünyanın sonu gibi gelmiş olabilir. Ama size yalvarıyorum, lütfen bana inanın... Gelecek sandığınızdan çok daha parlak.”
Yeryüzünde, isimleri her ne olursa olsun, şeytanın hizmetkarları olarak çalışan grupların, kısaca şeytanilerin tek bir amacı vardır ki bu, insanı ve insanlığı zelil bir duruma düşürerek Yaradan'a insanın yoldan çıkarılabilirliğini ıspatlamaktır.
Değişen zamanlarla birlikte bu işin en kolay yolu, önce yazılı ve görsel basın yoluyla insanoğlunu mantıkla ve bilimle şaşırtma, şüpheye düşürme ve ardından yoldan çıkarmadır. Hal böyle olunca sinema ve romanlar bu işin en önemli parçası haline gelmektedir.
Dan Brown gibi yazarların ünlü yapılmasının / önlerinin açılmasının en önemli sebebi bu amaca sarsılmaz bir bağlılıkla hizmet etmeleridir.
Günümüzün en önemli konularını bir çırpıda sayın desek herhalde aklınıza ilk gelecek olanlar şunlardır:
Yapay zeka, Robot Sophie, akıllı/mega şehirler, dijital para, robotlar, robotlarla insanların savaşı /evlilikleri/çocukları, insanların çiplenmesi, sanal /artırılmış gerçeklik, dijitalleşme, tek dünya / singularity ve insanın çevresini değil de direkt kendisini hedef aldığı için belki de en önemlisi olan Trans-humanizm.
Her ne kadar günümüzde bu konuların birçoğu gazete ve televizyon manşetlerini süslediği için bir çırpıda sayabilmek tuhaf gözükmese de aslında bu konuların belirli bir plan ve program çervesinde bilinçaltınıza çok uzun yıllardır bilim-kurgu etiketiyle enjekte edildiği, ekildiği düşüncesindeyiz.
Konuların tamamını ele almak mümkün olmadığı için burada robotlar konusuna kısaca giriş yapalım.
Malumunuz olduğu üzere Suudi Arabistan devleti robot Sophie'ye vatandaşlık vererek yeni dönemin ilk işaret fişeğini yakan ülke olmuştur.
Vatandaşlık hakkı alan Sophie'ye sorulduğunda bir aile kurmak istediğini söylemiştir. Aileden sonra şehir ve ülke kurmak isteyeceği de açıktır. Bunu düşünmüş olan Suudi Arabistan ya da küresel beyinler aslında bu konuda da ilk adımı atmıştır.
“Prens Selman, 500 milyar dolarlık 'NEOM' adlı projeyi tanıtarak inovasyon ve ticaret şehri inşa edeceklerini duyurdu. Başkent Riyad'daki ‘Future Investment Initiative' forumunda sunulan yeni projenin metninde, “Suudi Arabistan, 2030 kalkınma stratejisi kapsamında, Neom yeni nesil küresel şehri inşa edecek. Bu inovasyon hub'ı, medeniyetlerin kesiştiği küresel merkez olacak” dendi. “ (24.10 2017)
Bu haberlerin ardından gelelim robotlar konusunda beynimize uzun yıllardır yapılan ekimlere:
1978 yılında yayınlanmaya başlayan “Savaş Yıldızı Galactica” (Battlestar Galactica) dizisinde robotlarla insanlar savaşa tutuşmuş, savaşı tüm insanları yok eden robotlar kazanmış ama az sayıda insan bir uzay gemisi ile kaçmayı başarmıştır. Bir yandan “Saylonlar” denen robotlardan kaçarak ölüm kalım mücadelesi verirken diğer yandan da başka insanların yaşadığı söylenen dünya isimli bir gezegeni aramaktadırlar. Bu konu o gün için oldukça uçuk gözükmektedir ama 1980'li yılların başında bazı bilim dergilerine ABD ordusunun robot askerler konusunda çalışmalar yaptığı da yansımaktadır. Bugün o robot askerler yavaş yavaş ortaya çıkarılmaktadır.
Dizinin yeniden çekilmiş hali ise 27 yıl sonra 2005 yılında birinci sezonu ile gösterime girer. Konu aynı gibi gözükmektedir ama derinlemesine bakınca çok farklıdır. Bu kez robotlar insanlardan hiçbir şekilde ayırt edilememekte, bilinçleri ve hafızaları birbirlerine aktarılabilmektedir.
Hatta insan ile gerçekte robot olan bir makinenin “mucize” bir çocukları olmuştur.
Dizinin sonunun ana teması ise “ya birbirimizi yok etmeye çalışmaya devam edeceğiz ya da birlikte yaşamayı öğreneceğiz” şeklindedir.
Dan Brown'un romanının sonunda verdiği mesaja yani “türlerin karışmasına” ne kadar benziyor değil mi?
Gelelim efsane bilim-kurgu filmler arasına adını yazdırmış 1982 yapımı olan “Bıçak Sırtı” (Blade Runner) filmine. Filmde insanlarla robotlar yine hiçbir şekilde birbirlerinden ayırt edilememektedirler ve çıkan anlaşmazlıklar sonrasında tüm robotlar insanlar tarafından imha edilmişlerdir. Saklanmayı başaran robotların peşinde ise avcı denen dedektifler vardır ve robot olduklarından şüphelendikleri kişileri geçmişleri ve hafızalarındaki bilgilerle ilgili karmaşık bir sorgulamaya tutarak insan olup olmadıklarını anlamaya çalışmaktadırlar. Bu dedektiflerden birinin robot bir kadına aşık olması ve onu imha etmeyerek onunla birlikte kaçması ile film biter.
"Bıçak Sırtı" filminin devamı 35 sene sonra yani 2017 yılında “Bıçak Sırtı 2049” ismiyle gösterime girer. Konu yaklaşık olarak ilk filmin devamıdır ama arada bir çok olaylar olmuş, savaşlar yaşanmış, barış yapılmış ve bir düzen oturtulmuştuır. Ama asıl konu ilk filmde robot kadınla kaçan dedektifin robot karısından dünyaya gelen “mucize çocuktur” olmuştur ve herkes bu mucize çocuğun peşindedir.
Herhalde hatırladınız, tıpkı 2005 yılında yeniden çekilen “Savaş Yıldızı Galactica” filminde olduğu gibi robot ve insan karışımı bir çocuk vardır ortada ve yine herkes onun peşindedir.
Bir başka benzerlik ise, Dan Brown'un romanında insanlarla makinaların içi içe geçeceği tarih olarak 2050 yılı verilirken, Bıçak Sırtı filminde 2049 yılı kodu işlenmektedir.
1973 yılı yapımı “West World” filminde ise yetişkinler için robotlardan oluşturulan bir vahşi batı kasabası eğlence parkı konu edilmektedir. Robotlardan birinin arıza yapmasıyla olaylar kontrolden çıkar ve eğlence teröre dönüşür.
45 sene sonra bu filmin konusunu baz alan 2016 yılı yapımı “West World” (Batı Dünyası) dizisinde de konu aynıdır ve insanlarla robotları dış görünüşleri itibariyle birbirlerinden ayırmak imkansızdır. Tıpkı “Bıçak Sırtı” filminde olduğu gibi bu eğlence parkı ziyaretçilerinden birisi robot bir kadına aşık olurken bir diğeri oyunun derinliğini anlamak için kuralların dışına çıkar. Diğer yandan her nasılsa robotlardan biri bilinç kazanır ve eğlence parkının diğer tüm robotlarına da bilinçlerini kazandırarak insanlara karşı ayaklanırlarken, sezon finalinin sonunda eğlence parkında savaşın başladığı görülmektedir. Dizinin afişi ise fazla söze hacet bırakmamaktadır.
1995 yapımı “Kabuktaki Hayalet” animasyon filminde ise yarı insan yarı robot bir kadın polis siber suçlarla mücadele etmektedir. Geçtiğimiz sene sinema filmine uyarlanan bu yapımında konusu aynıdır ve verdiği mesajda Dan Brown romanının sonu ile tıpa tıp örtüşmektedir.
İnsanlar istediklerini organlarını hasar gördüğünde yapay organ ile değiştirmekte ve değişimden sonra biraz daha robot olmaktadırlar. Hatta bazı insanlar daha gelişmiş olduğu için bile gerçek organlarını yapayı ile değiştirebilmektedirler. Mesela karanlıkta görebilen bir gözü normal göze, içkiye dayanıklı yapay bir böbreği gerçek insan böbreğine tercih edebilmektedirler.
Çok fazla organını yapayı ile değiştiren bir polise arkadaşının “gittikçe daha çok robot oluyorsun” uyarısına verdiği cevap aslında filmin ana temasıdır.
“Ne farkeder, eninde sonunda hepimizin olacağı şey zaten bu değil mi? ”.
2017 yılında serinin son çekilen filmi olan “Transformers 5: Son Şövalye” filminde ise konu daha net bir şekilde insan ile robotlar arasında geçen savaş olarak anlatılmaktadır.
“İki dünya çarpışıyor, biri hayatta kalacak”
“Bir dünyanın yaşaması için diğerinin ölmesi gerekir”.
Buraya kadar konu ettiğimiz filmlere eminiz bir çırpıda daha yüzlercesini ekleyebilirsiniz. Mesela Terminatör, Labirent, Uyumsuz, Marvel süper kahramanları, yukarıda bahsettiğimiz Transformers ve özellikle Matrix seri filmleri kitap konusu olacak derinlikte bilinçaltı mesajlar ihtiva etmektedirler.
Matrix 1'de sistemin muhafızı olan ajan Smith yaratılmışların en şereflisi insanoğlu hakkında düşüncelerini ifade ederken aslında şeytanilerin suflörlüğünü yapmaktadır.
“Yani insan türü bir hastalık, siz bu gezegende bir kanser gibisiniz bir tür salgın ve bizde bunun ilacıyız”.
Matrix 2'de ise sistemin sahibini (haşa) tanrıyı ya da dünyanın sözde gizli efendilerini canlandırdığı çok bariz olan Mimarın (masonik bir kod olduğuna dikkatinizi çekeriz) “Ama endişelenme bu onu 6. kere yok edişimiz olacak, artık bu konuda çok başarılı olduğumuz söylenebilir” derken ki sözleri çok ilginçtir. Mimarın bütün konuşmaları dünya sisteminin gelişimini, yıkıcı savaşlar sonrası yeniden kurulmasını, dünya liderlerinin sistemin efendilerinin kontrolünde nasıl tutulduğunu şifreli olarak anlatmaktadır.
Mimar kurdukları sistemlerin hep çöktüğünü itiraf ederek bunun insanoğluna seçenek verilmesi yüzünden kaynaklandığını kabul etmekte ve bu sorunun üstesinden gelmek için yaratıcı bir programa ihtiyaç duyduğunu söylemektedir;
“İnsan psikolojisinin belli özelliklerini araştırmak üzere tasarlanmış bir program”.
Bu söz muhtemelen size Alon Musk'ın yapay zeka ile ilgili ardı ardına yaptığı uyarıları hatırlatmıştır.
Size Matrix 2'de geçen ve burada çok kısaca özetlediğimiz bu konuşmaların tamamını tekrar tekrar seyretmenizi ve üzerinde düşünmenizi önerelim.
Görüldüğü üzere birileri insanları eşref-i mahlukat olarak değil aşağılık mahlukat olarak görmekte, göstermekte ve onun elinden serbest iradesiyle uyguladığı “seçeneğini” almak istemektedir. Yani insanı robotlaştırarak güdülebilir vahşi hayvanlar seviyesine indirgemek istemektedir.
Bu amaçla filmler ve kitaplar aracılığıyla belirli kodlar, belirli zaman aralıklarıyla tekrar tekrar bize servis edilmekte ve başka seçeneğimiz olmadığı mesajı öğretilmiş çaresizlik olarak beynimize zerk edilmeye çalışılmaktadır.
İslam dininin gözünü kırpmadan “Allah yolunda canından vazgeçme” (şehit olma), toplumun çıkarı ve Allah'ın rızası için gerektiğinde kendi çıkarından vazgeçme gibi sistem kurgulayıcılarının insanoğlunda görmek istemediği tepkileri şeytanilerin oyunlarını bozmaktadır. Bu yüzden bir türlü tahrif edilemeyen dinimize karşı yoğun bir baskı, karalama, reforme etmeye çalışma kampanyası tüm dünyada hızla yayılmaktadır.
Dan Brown'un kitabıyla başlamıştık yine onunla bitirelim.
Romanın kahramanı bilim adamı kendi ürettiği “yapay zekanın” tuttuğu bir kiralık katil aracılığıyla öldürülür.
“Yaratılan kendi yaradanını öldürebilir” mesajı anlaşılmıştır herhalde...
Tohum Dergisi, 161. sayısında yayınlanmıştır
Ömer bey, Sophia Lilithe nin kızı değilmi?
Hocam ozlettiniz kendinizi arayı fazla açmayın
Peygamberimiz sav.'in ahir zamandan verdiği haberlere bir bakarsak bütün bunları o zamandan haber verdiğini görebiliriz...peygamberimiz sav.’in asırlar önce...deccalin insanlığın saptırılması için kendini ilah yerine koyma girişimi bu olmalı...bilim altında insanların tedavi, ölümü geciktirme ile başlayıp gelişmişlik uğruna uzuvlarını gönüllü olarak yapayı ile değiştirme serüvenine ikna edilerek olacağı anlaşılıyor... bu , şeytanın insanları saptırma üzerine oynadığı son kozu olmalı...