Fatih D. Alkan

Benim şehirlerim

17.08.2017 05:53:29

Çocuktum. Balkondan bahçeye attığımız meyve çekirdekleri bazen boy atardı. Çıktığı yerden alıp başka bir yere dikmezsek gelecek baharı göremezlerdi. Bu sebeple bir karış boya erişen bazılarını alıp başka bir yere ekerdim. Çocukluktan olacak büyük bir hata yapardım. Bahçenin küçük olmasının etkisiyle, aralarını yakın tuttuğum için gelişmezlerdi.

Aynı yıllarda başka bir merakım daha vardı. Küçük şehirler kurmak. Taştan topraktan, çamurdan bahçemize yollar, evler yapardım. Genellikle bu yollar, su kanalları da ertesi güne çıkmazdı.Bazen de kibrit kutularından oluşan evler kurardım. Patates közlemek için yaptığım kerpiç fırınlarımda közlediğim patateslerin tadı yıllardır damağımda.

İlkokuldaydık. Bir gün alçıyla kalıp çıkarmıştım Resim-İş dersinde. Ben değil de ağabeyim çıkarmıştı dersem daha doğru olur. Becerememiştim. Yeni öğrendiğim yöntemle beraber maketlere merak salmıştım. Merak saldıysam sadece hayal âlemimde. Hiçbir zaman gerçekleşmeyen şehirler tasarlıyordum kafamda.

Seksenli yıllardı. 1980 darbesi sonrasında geçti benim çocukluğum. Yaşadığım ev ve bahçe, yeni kurulan bir sitenin ortasında bağımsızlığını ilan etmiş bir ülkeye benziyordu. Beş ve on beş katlı binalar vardı çevremizde. Bir taraftan da inşaatlar devam ediyordu. Her sabah çekiç sesleriyle uyanırdım.

Tarım ve bahçe hor görülürdü büyükşehirde. O yıllarda duymaya başlamıştık “Emeğimize yazık. Pazarda daha ucuz.” sözlerini. Bilinçaltımıza nakşedilmeye başlamıştı üretim yapmanın gereksizliği.

Ankara'da yaşıyorduk ve bindiğimiz dolmuş ve otobüslerin son durakları hep bir heykelin dibinde son bulurdu. Bu nedenle de heykelsiz şehir olmaz diye düşünürdüm.Hayalimdeki şehirlerde ortaya hep bir heykel kondururdum. Kondurduğum heykel de alçı dökeceğim kalıp olan “Donald Duck”‘tı. Yaşadığım mahallede pazar ve mescit olmadığı için kurduğum şehirlerde de mescit ve pazar yoktu. Mescit kısa bir süre sonra ikamet mahallime gelmişti ama pazarın gelmesi için epey zaman geçmesi gerekti. Şehirlerin vazgeçilmezlerinin “Cuma kılınması ve Pazar kurulması” olduğunu yıllar sonra öğrenecektim.

Benim kurduğum şehirlerde evler bir veya iki katlıydı. Çevremde yükselen binalar da ise beş veya onbeş katlı. Galiba benim düşündüğüm gibi yerleşim yerleri şehir değil de köy oluyordu. Ülkeye baktığımızda köylülük terkedilmeliydi. Zaten terkediliyordu da. Şehirleşme ve apartman kutsanmakta, müteahhitler geri dönüşü imkânsız bir şekilde şehir yapısını değiştiriyordu.

Diktiğim ağaçlar bodur boylarda kaldı. Bizler de okul denilen torna atölyelerine gönderildik. Öyle ya; okuyup büyük adam olacaktık.

Büyüdüm. Büyüdükçe gri betonların ve asfalt yolların şehirlerin vazgeçilmezleri olduğunu öğrendim. Yeşil alan denilen bir kavram vardı ama alanlar yeşil değildi. Park yerleri ayrılıyor, binalara otopark zorunluluğu getiriliyordu ama ufak bir ceza mukabili bu problem de aşılabiliyordu. Öyle ya yatırım yapılacak ve paranın gömülmesi gereken betonlar lazımdı bize. İnşaat büyümenin lokomotifiydi.

Öğrenmemiz gerekiyor. Asfaltın ve betonun yağan yağmuru çekmediğini, her yolun yağan yağmurlarla beraber bir nehir misali kenti yuttuğunu görmemiz lazım. Devasa apartmanların önünde minicik sentetik park düzenlemesinin çevresindeki üç beş ağacın ne yağan yağmura, ne de büyüyen çocuklarımıza yetemeyeceğini de bilmek lazım.

Acı olan ise şu anda hiçbir şeyden habersiz ellerinde tablet ve akıllı(!) telefonlarla büyüyen nesil büyüyen emaneti aldığında sahip çıkabilecek donanıma sahip olabilecek mi?

Sütün, ekmeğin, peynirin yapımı hakkında bilgi sahibi olmayan, endüstriyel üretim haricinde üretim bilmeyen nesil.

Elektrik, su, internet kesildiğinde hayatını idame ettirmeyi tahayyül edemeyen bir nesil.

Elindeki telefon ve bilgisayarda kıyafetler diken, pastalar yapan ama yalnız başına kaldığında iki yumurtayı kırıp karnını doyuramayacak nesil.

Sahip olmayı arzuladığı şeyler için bedel ödemeye hazır olmayan bir nesil.

Şehirlerimizi el birliğiyle yok ettik ama hiç değilse şu andan itibaren biraz dursak ve daha kötüye gitmese şehirlerimiz, geleceğimiz?

Her şeyi bilen ama hiçbir şeyden haberi olmayan nesle emanet edeceğiz geleceğimizi.

Ve görünen o ki; tohumu, fıtratı ve şehri bozduğumuz için o nesil arkamızdan pek güzel şeyler söylemeyecek.

 

YORUM YAP