Ülkede çalışarak değil yatarak para kazanılması kutsanır hale geldi. Faiz veya kira geliriyle yaşayan pek çok insan var.
Paraların faize aktarılarak yan gelip yatılması gibi bir kavramın “haram” olarak görüldüğü çevrelerde, rant kavramı şekil değiştirdi. Bazı çalışma imtiyazları satın alınarak ekonomiye kanalize ediliyor. Bu durum mubah görülüyor ve pek çok kişi için de normal sayılıyor.
Bir diploma, sertifika veya çalışma hakkının kiraya verilmesi en çok gördüğümüz örneklerden biri.
Bir süredir de ülke gündeminde taksiciler ile küresel bir ulaşım sistemi arasında yaşanan gerilim var.
Devletten bir imtiyaz elde etmiş olan taksi, otobüs, dolmuş işletmecileri bu imtiyazlarını uzun yıllardır kendilerine bahşedilen bir darphane gibi görüyorlar. Birçok esnafın işletmeciliği kendilerine bahşedilen bu imtiyazı tepe tepe kullandığını görüyoruz. Milyon liralık plakalarla yapılan işler basit usul gelir vergisi ile devam ediyor. İşletmecilerin küçük iş hacmine sahip, elinin emeğiyle ekmek parası kazanmaya çalıştığını görmek safdillik olur. Burada ancak plakaları kiralayan kişileri esnaf olarak görmek –belki- mümkün olabilir. Çünkü kazandıkları paranın büyük kısmı mal (plaka) sahibinin cüzdanlarında yerini buluyor.
Duraklarda iş beklemek için bile durak imtiyazına sahip olunması gerekiyor. Gördüğümüz kadarıyla taksi durağı sahibi veya ortağı olmak ciddi paralar gerektiriyor. Ödenen yüksek kiralar, kiracının bakımlarının yaptırabilmesi için gerekli zamanı ayırmasının maliyetli olması gibi kiracının sırtına binen ekonomik sebepler hizmet verilen aracın konforunu da bozmakta.
Basit veya gerçek usulle vergilendirilen, yapılması için herhangi bir nitelik aranmayan -ki aranması gerektiği açıktır- mesleklerin imtiyaza tabi olması rant ekonomisini besliyor.
İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu'nun, "Avrupa'daki taksiciler gibi sağı solu yakıp yıkmak istemiyoruz" demesini de imtiyazlarını kaybetmemek adına devlete karşı bir başkaldırı olarak okumak yerinde olur.
Diğer bir tarafta ise kolay para kazanmanın tuzağına düşmüş, emeksiz yemek olacağını zanneden bazı kesimlerin bir saadet zincirine para kaptırmasını izledik.
Bir bilgisayar oyunu olarak doğan ve yaptığı ufak çaplı büyükbaş hayvan yatırımı ile insanların gözünü boyayan bir düzenbazın on binlerce kişinin birikimlerini ellerinden nasıl aldığına şahit olduk.
Oturdukları yerden, koltuklarından kalkmadan para kazanmanın cazibesine kapılan beleş kazanç avcıları belli bir miktar yemlenerek öncelikle kafesin içinde tutuldu. Sonrasında ise birikimleri teker teker ellerinden alındı. Kazanmak için emek harcadıklarını emek harcamadan kaybettiler.
Yorulmadan, alın teri dökmeden kazanç peşine düşenler var oldukça saadet zinciri uygulamalarının da bitmesi mümkün görünmüyor. Şeytan ve avenesi ise ellerini ovuşturarak beleş para peşindeki tamahkâr ve haramzadeleri beklemeye ve köşe başlarını tutmaya devam edecek. Sağdan, soldan, önden, arkadan yaklaşacak olan şeytan insana çalıştığından başkalarının olduğunu vaazedecek ve emrine aldığı hannaslar aracılığı ile bilinçlere düğüm üstüne düğüm atacak.
Akledilmiyor.
Bedava peynir fare kapanında bulunur.
Ükemizdeki kapitalizmi dışarıdaki kapitalizmden destek alarak mı yıkacağız peki...Bu ülkede bir eksiklik varsa sorun bu ülkede çözülür.Sorunu çözmek yerine bakın burada böyle bir sorun var diyerek dışarıdan hiçbir şekilde vergi vermeyen bir yapılanmayı -ki bu küresel bir şirket- savunur şekilde yazı yazmak popülizmden başka nedir? Kürsel şirketin yolunu açmak için bu ülkedeki eksikliği anlatmak ancak ajanların işidir.Sizin ajan olmadığınıza eminim. Ancak yazının gittiği yeri iyi kestirmek gerekmez mi? Yoksa burası Türkiye herkes yazıyor be kardeşim mi diyeceğiz....