İstanbul Esenler otogarından Kayseri'ye gitmek üzere otobüse binen vatandaşlarımız sabaha karşı Yozgat'ta otobüsten indiler. Varmaları gereken noktaya değil de başka bir şehre varan yolcular için bu tuhaf bir durumdu. Ancak yolcuların bu durumdan dolayı tuhaflık hissetmemeleri daha da tuhaftı.
Aslında böyle bir vakıa yaşanmadı. Ama aklıma bu soruların gelmesine sebep olan olayı sizlere nakletmem hikâyenin gidişatı için gerekli.
Açık havada namaz kılınacak bir mekân hazırlanıyordu. Saflar oluşmaya başlamış ve safların ön tarafında imamın namaz kılması için kıbleye nazır olarak seccade serildi. Bu arada namaz kılınacak alanın yakınlarında bir yerleşim yerinin camii göze çarpıyor ve gerek cemaatin, gerekse imamın seccadesinin yanlış yöne serildiği fark ediliyordu. Cemaat yönünü değiştirmişti ancak imam yön değiştirmemişti. İmam ve cemaat farklı yönlere yönelerek namazlarını eda ettiler.
Gözümüz görmeyecek, beynimiz akletmeyecekse önümüzde Kâbe olsa namazı kıble harici bir yöne yönelerek kılabilir, önümüzdeki kaynakları görmeden hareket edebiliriz. Yolumuzun bizi götüreceği istikâmete değil, yolun diğer yönüne doğru hareket etmemiz mukadderdir.
Gayeniz ne kadar düzgün olursa olsun, başınızda sizi doğru olarak yönlendirebilecek lideriniz, kılavuzunuz bulunmazsa gayenize ulaşmanıza pek imkân bulunmuyor. Elinizdeki kitabın, önünüzdeki liderin, öğretmenin, mürşidin, yöneticinin sizinle aynı yönde gayret sarf etmesi gerekmekte. Yoksa halis bir niyet ile akıbetiniz hayr olmayabilir. “Niyet hayr, akıbet hayr” sözü çoğu durumda gerçeğe varmamızın önünde engel olabilir.
Sorgulamadan devam ettiğimiz müddetçe; önümüze konulan her şeyi yiyebilir, elimizi tutan herkesi kendimize kılavuz kabul edebiliriz. Bilim adı altında söylenen yalanlara kanabilir, din adı altında hurafelerle hareket edebiliriz. Dini bir kitap okuduğumuzu zannederken aslında deizm propagandası yapan bir yazarı da okuyabiliriz. İnsan hakkı diye haksızlığa karşı sesimizi yükseltirken, aslında en büyük insanlık suçlarını işliyor da olabiliriz. Endüstrinin bizlere dayattığı gün yüzü görmemiş hayvanlarını da “doğal” yalanları adı altında afiyetle tüketebiliriz. Hainleri kahraman, kahramanları hain adı altında yaftalamak da elbette ki bir mesele olarak görülmeyecektir.
Elbette birçok örnek var önümüzde: Hayvanları koruma altına alacağım diyerek karşımıza çıkan ancak en temel hayvan haklarından biri olan üreme hakkını onların elinden alan hayvan hakları kuruluşları gibi. Ya da bir görevde olduğu süre içinde kredi kartı mağdurlarına, kredi kartı borçlarını çekecekleri tüketici kredileri ile azaltmalarını öneren ama aslında sorunun daha da içinden çıkılmaz bir hâle gelmesine neden olan ve aslında bankacılık sektörü için çalışan Ticaret Odası Başkanı gibi. Ya da bir Müslüman olarak faizin ve bankacılık sektörünün olmazsa olmaz olarak addedilmesi gibi.
Gözümüzün görmesinin, kulağımızın duymasının yetmediği dönemlerde yaşıyoruz ve büyük bir zihniyet değişimine toplum olarak ihtiyacımız var.
Yolunuz açık, yönünüz istikametinizde olsun.