Yerel seçimler yaklaşıyor.
Bu kez Belediye Başkanı ve Meclis Üyesi adaylarının belirlenmesi için hareketlenecek siyasi kulisler.
Bütün derdi ‘huzur' olan bir vatandaş olarak yeniden merak ediyorum elbette, acaba onca ‘yaşanabilir' vurgusuna rağmen adeta ‘yaşanmaz' mekanlara dönüşen şehirlerimiz bu defa kimlere teslim edilecek.
Çünkü bugüne kadar şahit olduklarımız Belediye Başkanı, özellikle de Meclis Üyesi seçiminde yeterince itina gösterilmediğini belgeler nitelikte.
Yaşadığımız yerleri ‘yaşanır' kılmak için gerçekten canla başla çalışanları tenzih etsek de onların istenilen sayıda olduğunu söylemek mümkün mü?
Öyle olsa ‘şehirlerimize ihanet ettik' itirafında bulunur muyduk?
Öyle olsa var olan binaların %70'ini problemli bulur, ‘Kentsel Dönüşüm' gibi devasa bir işi başlatma gereği duyar mıydık?
Öyle olsa sadece çöp, gürültü, kaldırım, trafik gibi sıradan hizmetler dahi bizleri hâlâ canımızdan bezdirecek boyutlarda olur muydu?
Gerçekten bina, yeşil alan, alt yapı, park, oto park, yol, kaldırım, ses gibi şehirleri şekillendiren olguların ‘sürdürülebilir' ve ‘yaşanabilir' olarak vasıflandırılması için ölçütün ne olduğunu bilen kaç Başkan ve Meclis Üyesi var?
Şehircilik, belediyecilik, yöneticilik, projecilik, halkla ilişkiler, toplum psikolojisi, şehir-tabiat ve eski-yeni ilişkisi kaçının samimi derdi?
Kaç tanesi gerçekten ‘Kent' ile ‘Şehir' tanımının aynı şey olmadığının farkında?
Ya da ne kadarı gelişi güzel kullanılan ‘Yaşanabilir' tanımının boyutlarından haberdar?
Kaç tanesi seçildiği şehirdeki beton-yeşil oranının ruh haline etkisi üzerine kafa yoruyor?
Ne kadarı suç oranıyla, yapılaşma arasında bir ilişki olabileceğini düşünüyor?
Kaçı ‘Sakin Şehir', ‘Yavaş Şehir', ‘Yürüyen Şehir' tanımlamalarının gerçekte hangi koşullar sağlandığında var olabileceğinin farkında?
Ne kadarı özellikle üniversite şehirlerinde bar-pavyon-kahve-kafe trafiğinin artmasının lokal ekonominin canlanmasının yanında ahlakı çöküntüyü hızlandırabileceğini aklına getiriyor ve işletme açmanın sıkı bir ‘kontrol' gerektirdiğini düşünüyor?
Kaç tanesi şehirlerin, köylerin eski, geleneksel, otantik mekanlarını ipi kopmuş bir ticarileşmeye kurban etmenin köksüzleşmeyi ve aidiyet kaybını hızlandırdığını düşünüyor?
Kaç tanesi mahalleye çevrilen köylerin toprak kullanımı ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından olumsuz etkiler doğurabileceğinden haberdar?
Peki daha başında şehirlerimizin, ilçelerimizin, köylerimizin çoğunun insan fıtratına uygun mekanlar olmaktan çıktığını kabul edip, aday olacaklardan bunu önleyecek planları isteniyor mu?
Adayların, birkaç dakika yağan şiddetli bir yağmur sonrasında bile hayatın felç olmasına neden olan altyapıları onarmak, yenilemek için neyi, nasıl yapacağını soran oluyor mu?
Oturulan binaların, yürünen sokakların, huzur bulmanın düşlendiği parkların eksik, sorunlu, gürültülü, kirli olmalarını hangi projelerle çözecekleri adaylara soruluyor mu?
Etkinliği zayıf, plansız ve gelişi güzel çoğalan binalar, parklar, sokaklar, yeşil alanlar, pazar yerleri, kaldırımlar, sosyal ve sportif alanlarda temizlik, oto park, ses kirliliği, trafik gibi temel sorunlar hususunda ne düşündüğü merak ediliyor mu?
Kaynakların doğru kullanımı, yatırımda girdi-çıktı ilişkisi, fonksiyonel yatırımlar, hizmetin çok yönlü kullanımı, bütüncül idari planlama, toplam kalite yönetimi gibi kavramlara dair sorular soruluyor mu?
Peki sözde ‘akıllı ve modern' diye reklam edilen üst üste ve yan yana istiflenmiş çok katlı binaların şehir kültürünü katlettiğini, yabancılaşmayı artırdığını düşünen adaylara bu fikirleri bir avantaj sağlıyor mu?
Bu soruları sormamın sebebi şehirlerden köylere kadar yaşadığımız yerleri yönetecek kişilerin seçimlerinin çok önem arz ettiğinin artık net olarak görülmesinin gerekliliğine inanmam.
Bugün problem olarak gördüğümüz her aksaklığın her şeyden önce özensiz yerel yönetici seçiminden kaynaklandığı ortada çünkü.
Son umudumuz Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içindeki ilk yerel seçimde partilerin bu bedbaht özensizlikten vazgeçmeleri.
Şehirleri insan fıtratına uygun yönetmeyi ve inşa etmeyi bilen ve isteyen Başkan ve Meclis Üyelerinin tercih edilmesi çok da zor değil üstelik.
Aday seçimlerini klasik siyasetin alengirli hesaplarına alet etmekten vazgeçelim yeter.
Yanlış yapanlar o kadar arsız ki, ar sahibi insanlar seçilme cesareti gösteremiyor. Seçmen huzuru değil rantı iş aş eş pesinde