Anadolucuların tezine göre Müslüman Türkmenler Anadolu'ya 11. yy. itibariyle girdiler. Mükremin Halil Yinanç'ın Anadolu Mecmuası'nda yer alan tarih yaklaşımında tarihimiz 1200 yıllık Anadolu Türkleri tarihidir.
Yinanç'a göre bu bin iki yüz yıllık tarihimizi beş devreye taksim edebiliriz: 1- Hulefâyı Abbasiye zamanında Anadolu'daki Türk emâretleri. Eski müverrihlerin tabiri vechile, Sügûr Valileri devri. (Sügur: hudut demektir. Türkçesi “uç”tur. Tevârih- İslâmiye'de sügûr denince Rum İmparatorluğu hududu murat olunurdu. Sügûr, âdeta bir ism-i hâs gibi Anadolu'nun İslâmlar elinde bulunan kısmına alem olmuştu); 2- Âl-i Selçuk devri; 3- Tavâif- Mülûk devri; 4- Âl-i Osman devri; 5- Cumhuriyet devri.
Mükremin Halil Yinanç'ın beş dönemli bu tarih perspektifinin kanaatimizce en dikkat çekici kısmı, Anadolu'daki Türk emâretleri ve Âl-i Selçuk zamanıdır.
Şöyle yazar: “Abbasiler hilâfeti elde edince Anadolu fütûhâtına ve Rum gazavâtına sarf-ı ihtimam eylediler. Anadolu'ya Horasan askerleri –ki, bu ordunun büyük bir kısmı Türklerden mürekkepti- yerleştirdiler. Halife Mehdi Espicap, Fergana, Semerkand sekenesinden birçok ahaliyi Anadolu'ya naklettirdi. Bunlar Tarsus, Misis (…) Adana, Maraş (…) Malatya (…) Âmid (Diyarbekir), Ahlat, Malazgird, Kemah, Kalikula (Erzurum) şehirlerine iskan edildiler (…) Mütevekkil zamanında Arap unsuruna mensup olan askerler terhis edilerek halife ordusu münhasıran Türklerden ibaret kaldıktan ve Türkler halifeler nâmına idare-i hükûmete vaz'-ı yed ettikten sonra Anadolu kıt'ası da bunların taht-ı hâkimiyetine girdi (…) Türk askerleri ve Türk emirleri zâhiren halifeye tâbi, hakikatte ise müstakilen icrâ-yı hâkimiyet eylemekte idiler (…) Bunlar Rumlarla iki buçuk asır mütemadiyen mücadelede bulunmuşlardır (…) İki buçuk asır devam eden bu devre-i tarihiyede Türkler Anadolu'da tam manasıyla müstakil bir devlet kurmuş değillerdir. Anadolu'ya fatih olarak değil, belki halifenin askeri olarak gelmişlerdir. Aynı zamanda Anadolu'da bir değil, birkaç Türk emâreti mevcuttur. Emaretlerin teşkilatı, Abbasi İmparatorluğu'nun vilâyet teşkilatının aynıdır. Lisan-ı resmî Arapçadır (…) Fakat 933 tarihinden itibaren Rumlar galebe çalmaya başladılar. Sırasıyla Malatya'yı, Maraş'ı, daha sonra Misis ve Tarsus'u zapt ettiler (…) Anadolu –Diyarbekir müstesna- hemen kâmilen Bizans imparatorlarının eline geçti (…) Hulefâ-yı Abbasiye maiyetinde bulunan Türklerin Anadolu'dan tardından yarım asır sonra Orta Asya'da şarktan garba doğru diğer Türk illerinin muhâcereti başlamıştır (…) Selçukî ailesi bütün Türkmenlere reis idi. 1019'da Türkmenlerden birçok uluslar Ceyhun'u geçerek İran'a ve oradan da Azerbaycan'a gelerek Anadolu'ya taarruza başladılar. Selçukî ailesi Horasan'ı zaptetti. Müteakiben Türkmen ulusları büyük bir sel halinde İran'a, Azerbaycan'a, Anadolu'ya, Irak'a, Suriye'ye doğru yayılmaya başladılar. Bu büyük seylâbe karşısında hiçbir devlet mukavemet edemedi (…)1048'den 1079'a kadar Türkmenler İstanbul Boğazı'na ve Adalar denizine kadar bütün Anadolu'yu işgal etmişler ve kıt'a-i mezkûre sekenesini kâmilen imha etmişlerdi (…) Tarihimizin en mühim faslı olan bu devreyi tetkik edecek olursak evvelâ 1019'dan 1079'a senesine kadar Türkmenlerin Anadolu'da yerleştiklerini ve o tarihten itibaren Anadolu'nun Türkmen ulusları arasında tevzî ve taksim olunduğu, Türkmenlerin yavaş yavaş köyler ve medineler teşkil ettiklerini ve göçebeliği bırakarak hazarî hayata geçtiklerini görürüz (…) Bu devrede Anadolu vatanı teşekkül etti (…) vatanın haritası çizildi. Bu devrede Anadolu'daki Türkler müstakil bir millet hâline gelmişler (ve ardından-LB) diğer Türklere nazaran çok mütekâmil bir devlet vücuda getirmişlerdir” (Mükremin Halil Yinanç, Anadolu Tarihi-Milli Tarihimizin Mevzuu, Anadolu Mecmuası-tıpkıbasım, Türk Tarih Kurumu, 2011: 59-63).
Mükremin Halil Yinanç'ın ve Anadolucuların yaklaşımına göre Anadolu'da 11. yüzyılda başlayan Türkmen iskânıyla önce vatan tesis edilmiş, toprak-halk-İslâm birliği bir millet inşa etmiş ve ardından devlet kurulmuştur. Ancak toprağı Müslümanca davayla tutan gayeli bir toplum, onu vatan kılabilir.
Türkmen, toprağı daire-i adaletle tutarak, toprakta Hakk'ı gözeten geçim-maişet ederek onu vatan kıldı; bir vatanı olduğu için de milletleşti. Devleti varlığa çıkaran da toprak (vatan) ve millettir.
Nitekim Hz. Peygamber (asv) de muhacirleri Yesrib'e sevkederek önce toprağı vatan kılmıştır. Toprağı adaletle tutan, ila'yı Kelimetullah davası uğrunda birlik olan ensar-muhacir'den İslâm milleti doğmuştur. Gerek İslâm tarihi açısından ve gerek ise Anadolu'da Türkmenlerin tarihi açısından “Medine”, vatan-millet inşasıyla gerçekleşmiş ve devlet-umran sonradan zuhur etmiştir. Türk, Türkmenlerin Anadolu'da vatan-milletleşme davasının, toprağa adaletle yerleşmesinin, Bizans-Roma düzenini püskürtmenin, diyar-ı Rum'da “yerli” olmanın adıdır.
Devlet, millet icat edemez. Ne Araplar ne de Moğollar bunu başaramadı.
Sayın Bergen son cümle 'Ne Araplar ne de Moğollar bunu başaramadı.' 'Ne Araplar ne de Moğollar bunu başarabildi.' şeklinde olmayacak mıydı?