Malumunuz AB'nin Türkiye'de yerleşik muhalefet partisinin kasetle atanmış genel müdürü “adalet” yürüyüşüne çıkartıldı. Ama gerçek oyun kurucuların partiyi yeniden şekillendirme peşinde olduğunu ve bu yeni partinin başında kendisinin olmasını istemediklerini görememiş olabilir Kılıçdaroğlu. Ya da her esir gibi yapacak bir şeyi olmadığının bilinciyle boyun eğerek hareket ediyor da olabilir. Olimpiyatlarda maraton koşan ve sonuncu gelen atletler gibi son 400 metreyi stadyumun içinde koşup seyirciyi selamlayacak ama ortada kendi partisinden bile seyirci kalmamış gibi gözüküyor.
Bırakın Alman yayın organı Hürriyet gazetesinin dolduruşuyla 400 küsur km yürümeyi iki günde havlu attı, parkuru değiştirdi şimdi de doktor raporu almaya çalışıyor.
16 Haziran tarihli Hürriyet gazetesinde durum anlaşılmış olacak ki Kılıçdaroğlu bir uyarı yiyor.
'Sakın şaşırma, Enis'i göreceksin"
Tabii bunu şöyle de düşünebiliriz aslında.
"Enis bu işte yalnız değil, yarı yolda bırakırsan ucu sana da dokunur sende yanarsın" diye bir tehdit var bu karikatürde. Zaten Kılıçdaroğlu'nun karikatürde asılmış suratı istemeye istemeye yürüdüğünün adeta bir göstergesi. Ayrıca yol gösteren tabelaların CHP'nin 6 oku şeklinde çizilerek “ yanlış yapma, ideolojinden şaşma mesajı verilmektedir.
“CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması kararına tepki olarak Ankara'dan, Berberoğlu'nun tutulduğu İstanbul Maltepe Cezaevi'ne kadar 28 günlük 'Adalet Yürüyüşü' başlatan Kemal Kılıçdaroğlu'nu, yürüyüşünün 3. gününde spor yaralanmaları konusunda uzman olan bir doktor muayene etti. Doktor Kılıçdaroğlu için yürüyüş öncesi ve sonrasında yapması gereken egzersiz hareketlerini içeren bir program çıkardı. Ayrıca ilk iki günlük yoğun yürüyüş ve bugün hava sıcaklıklarının çok artması nedeniyle yürüyüş mesafesi 16 kilometreye düşürüldü. Mola süreleri de doktorun tavsiyesi üzerine yeniden düzenlendi.” ( 17 Haziran 2017 )
Yürüyüş başladıktan sonra aldığı elektrikten ve katılımdan bu yürüyüşün kendisine bir fayda sağlamayacağının farkına varan Kılıçdaroğlu'nun doktor raporu alarak havlu atma peşinde olduğunu sezmiş olacaklar ki, ertesi gün yani 17 Haziran'da Hürriyet gazetesinde yeni bir karikatür yayınlanır ve mesaj daha açıktan verilir.
"Devam et, bekleme yapma"
Yani Hürriyet gazetesi aracılığıyla çarkcıbaşılığı artık herkesin malumu olan Kılıçdaroğlu uyarılır ve arkasından gelen birkaç kişiden umutsuzluğa kapılıp işi yarıda bırakmaması konusunda kuvvetli bir mesaj verilir. Hem de polis arabasından yapılan anons ile.
“Söyleneni yapmazsan bu iş karakolda biter” mesajı ancak bu kadar güzel verilebilirdi.
Gelelim olayın sağlamasına. Bakın Alman gazetesi ne yazmış yürüyüş için:
“Ülkede yayın yapan Frankfurter Rundschau gazetesinin haberinde, "Kılıçdaroğlu gerçek ve görünen muhalefetin sinyalini verdi. Türkiye'de bunun için çok uzun süre beklendi. Geç harekete geçti ama hiç harekete geçmemesinden iyidir. Hatta tarihi bir dönüm noktası bile olabilir." ifadelerine yer verildi. Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşünden vazgeçmemesini yazan gazete, bu duyarlılığın HDP'li vekillerin tutuklanmasında gösterilmediğini de belirtti. (19 Haziran 2017)
Ne istemiş Alman gazetesi?
"Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşünden vazgeçmemesini".
Yani Hürriyet'in karikatürlerini aslında kimin çizdirdiğinin sağlaması yapılmış oluyor böylece.
Böyle durumlarda tarih çok öğreticidir. Sn. Kılıçdaroğlu'na iş tuttuğu Almanlarla ilgili küçük bir hatırlatma yapalım;
Naziler, fırınlarda yakarak yok edecekleri kurbanlarını kaderleriyle buluşacakları noktaya uzun yürüyüşlerle götürürlerdi.
Savaşı kaybettiklerini anladıkları noktada da imha edemedikleri tutuklularını/esirlerini suç delilleri ortadan kalksın diye tam tersine yani düşmanlarına doğru yürütürlerdi.
“Auschwitz'te Nazilere bağlı SS güçleri tarafından yaklaşık 1 milyon 100 bin kişi öldürüldü. Suçlular Kızıl Ordu yaklaşırken ölüm izlerini yok etmek için gaz odalarını 1944 yılının sonunda havaya uçururken, tutuklular da kamptan tahliye edildi ve batıya doğru tehcire zorlandı. (...) Auschwitz'te kalanlar ise Sovyet birliklerinin attığı bombaları duyabiliyordu. SS güçlerinin tüm engellemelerine rağmen kamp kurtarıldı. Auschwitz'ten kaçanlar gece gündüz özgürlüğüne kavuşmak için yürüdü, geride kalanlar ise öldürülüyordu. 'Ölüm yürüyüşü' ile yola çıkan 56 bin kişiden 15 bini yolun sonunu göremedi. Yol kenarına sıralanan cesetler Auschwitz'in son kurbanlarıydı. (Deutsche Welle, 27 Ocak 2013)
Alman Deutsche Welle'nin ölüm yürüyüşü anlatımını parça parça girelim:
Suçlular Kızıl Ordu yaklaşırken,
Ölüm izlerini yok etmek için gaz odalarını 1944 yılının sonunda havaya uçururken,
Tutuklular da kamptan tahliye edildi ve batıya;
(Düşmana doğru) doğru tehcire zorladı.
'Ölüm yürüyüşü' ile yola çıkan 56 bin kişiden 15 bini yolun sonunu göremedi.
Lafın tamamı deliye söylenir ama biz yine de söyleyelim:
Kaset kumpası ile Baykal'ı koltuğundan ederek esir bir şekilde CHP'nin başına getirilen Kılıçdaroğlu tükenme yürüyüşüne çıkarıldı çünkü artık ne ondan ne de CHP'den bir şey olmayacağını kullananlar iyice anladı.
Bu yolun sonu Kılıçdaroğlu'nun tükenişi ve CHP'nin, gerekirse isim ve ilkelerini değiştirmede dahil, yeniden dizayn hattına alınacağı bir sürecin başlangıcı olabilir.
Kılıçdaroğlu'nun arkasından CHP teşkilatlarının bile yürümemesi aslında herkesin bilinçli ya da bilinçsiz olayın bir şekilde farkında olduğunun göstergesidir.
Oyunu kaybedenlerin çılgınca bir yola başvurmaları ihtimaline karşı CHP lideri devlet başkanı düzeyinde korunarak tükeniş yürüyüşünü sağ salim tamamlamasının sağlanması hükümetin en öncelikli görevlerinden biri olmalıdır. Türk ordusunun Suriye'de ABD/PKK kanton bölgesi Kobani oluşumuna muhtemel müdahalesini engellemek için HDP aracılığı ile Türkiye'de iç savaş denemesi yapılmış ve müdahale engellenmişti.
“Efkan Ala Kobani olaylarının bilançosunu açıkladı. Resmi rakamlara göre 31 kişini yaşamını yitirdiği olaylarda yüzlerce bina ve araç yakıldı.” (10 Ekim 2014)
Bugün Türk ordusu yine en üst düzeyde Suriye sınırda teyakkuz halindedir.
Bu kez bir kısım CHP destekçileri “adalet” bahanesiyle benzer bir işe soyundurulabilir.
Zehirlenmiş askerlerimizin bölük bölük hastanelere yetiştirilmeye çalışıldığı bir ortamda verilen mesajı ve kaybedenlerin şakasının olmadığını herhalde anlamışsınızdır.
Tabii Türk devletinin de şakasının olmadığından emin olabilirsiniz.