Toplumsal değişimler rastlantısal değil.
Hele de aileyi ilgilendiren hususlar.
Erkeği, kadını hatta çocuğu ilgilendiren her açıklama, eylem veya yasal düzenleme bütün alımlı sözlerin aksine ailenin hükmünün sonlandırılmasını amaçlıyor gibi.
“Faydalı” olduğuna çoğunluğun inandırıldığı birçok adım gerçekte ailenin masumiyetinden ve samimiyetinden bir başka parça koparıyor.
Yani derdin, hep söylenildiği üzere aileyi ya da o yapıyı oluşturan kadını, erkeği ve çocuğu daha hoşnut kılmak değil.
“Pozitif” her yeni düzenlemenin amacının bireyi tüketmek, evi bozmak, aileyi dağıtmak, toplumu çökertmek olduğuna inanmamak elde değil.
“Aile yok edilmeli başka yolu yok” diye salyalar savuruyor sanki insanlığın üzerine abanan güç…
Öyle ya aile dağılacak ki onun çatısı altında filizlenen kadim dayanışma duygusu da orada yetişenleri yaradılışla barışık tutacak fıtrat da dağılıp yitsin.
Dillere pelesenk edilen farkına varmalar, özgürlükler, eşitlikler, ekonomik bağımsızlıklar adeta yuvayı yapan kadını ayartmak ve yoldan çıkarmak için birer “tuzak” niteliği taşıyor.
Sürekli kadının ekonomik bağımsızlığını elde etmesinin ve ev dışında kendi ayakları üzerinde durmasının telkin edilmesinde asıl dert bir an önce aile kurumunun ipini çekmek.
Aynı amaç gerek erkek gerekse çocuk üzerinden de uygulanıyor aslında.
Yıllar öncesinden planlanıp, uygulamaya konulan bir proje bu ve maalesef etkileri artık daha yoğun görülüyor hayatımızda.
Hürriyet, meşrutiyet, cumhuriyet gibi kavramlarının coşkusuna bulaşık topraklarımıza enjekte edilen zehir artık hiçbir mülahaza, din, mezhep, cinsiyet, siyasi görüş, ekonomik hâl farkı gözetmeden herkesin bedenine sızmış durumda.
Anadolu gibi medeni bir kadirliğin üzerine muasır bir uygarlığı yamama tuzağına çekilen akıl maalesef zehrin sızma ve yayılma süratini de artırdı.
Kemalizm, Cumhuriyet boyunca çoğunlukla iyi bir şey yapıyor olmanın safderunuyla bu zehrin bayraktarlığına soyundu.
Hâlâ övüne durduğu kadını tabii ortamından çıkarmayı kendine görev addetmesi kadim bir kültüre vurulan en büyük darbeydi aslında.
Öte yandan zehir, sol düşüncenin şekillendirdiği politikaların aracılığıyla topluma sızıyor görünse de benzer iklim ve topraktan beslenen sağ ve mütedeyyin kesimler de zehrin amacına hizmet eder oldular nicedir.
Ne mal olduğu anlaşılan feminist harekatın bugün kendini sağcı ve mukaddesatçı sayan ailelerdeki kadınlar arasında hızla yayılıyor olması başka nasıl açıklanabilir?
Evet, sol ailenin katilliğine soyundu.
İnsanın dolayısıyla toplumun ipini çekecek en yıkıcı, en yok edici tezvirlerin bayraktarlığına sol daha önce başladı.
Lakin kendini sağ diye nitelendiren kesimler de bugün kadına, kadın erkek ilişkisine, kadın aile ve kadın çocuk ilişkisine ve tabii ki ebeveyn çocuk ilişkisine “sağlıklı bakılan” bir yerde değiller.
Etrafımıza bir bakın ucube akımların ailenin katli için savundukları davranış şekillerini, ilişki biçimlerini kimler uygulamak için kendini paralıyor?
Dün ağırlıklı olarak solun aile yapısını ataerkil ve heteroseksist tanımlarla küçümseme hoyratlığına bakın yaşam şekilleriyle, ilişki biçimleriyle kimler artık destek veriyor?
Solun aileyi “kadını denetim altında tutmanın, ataerkil iktidarı beslemenin ve toplumsal emek gücünün yeniden üretiminin başladığı mekanizma” tanımlamasını gayri her kesimden kadınlar, erkekler, gençler hatta çocuklar savunur biçimde yaşıyor.
Fikirsel ve davranışsal alt yapıları Kemalizm'in “Batıcı” anlayışından beslenen kesimlerin “modernlik” derdine savundukları birey olma, özgürlük, eşitlik, ekonomik bağımsızlık kavramları çoktandır dindar ve mütedeyyin kadınlarda da gözleniyor.
Densizlik öyle boyutlardaki gerçekte kadın, aile ve toplum karşıtı feminizm türü akımlar her türden rezilliği, fenalığı, sapkınlığı ilk aile ile ilişkilendiriyorlar artık.
Kadına yönelik şiddetin kaynağı da…
Evlilik, çocuk, aşk, cinsellik konularında yaşanan dertler de…
Çalışma hayatındaki sorunlar da…
Aile içi ekonomik problemler de aile denilen kurumun varlığından.
Aileye saldırının bu denli görünür olmasının sebebi elbet de Kemalistlerin “öteki mahalle” olarak gördüğü tarafa da zehri bulaştırmış olmaları.
Gayri aile herkes için “yok edilesi” ilk hedef olmuş durumda.
Kendimize gelmezsek dört bir yandan saldırıya çok fazla dayanamayacak.
Şimdi ne dersek taraf olmuş oluruz....o sebeple tamamen tarafsız deva niteliğinde bir şey söylemek gerekirse ki gayemiz bu ; insan ..yıllar sonra hoşuna gitmeyen davranışlara maruz kaldığında önce kendi konuşmasına bir bakmalı... konuşma şeklinde ki olumluluk veya olumsuzluk olayın seyrini değiştirebilecek mahiyettedir...sonra imanın gücü devreye girmeli karşısındaki kişinin (eşinin) Ömer ra.’ın deyimiyle “cehennemle arasındaki perde olduğunun” farkına ve gerçeğine varmalıdır...farkına varılacak şey varsa budur......