Bu yazıda 22.02.2017 tarihinde ESAM-Ankara'da “Erbakan ve Adil Düzen” başlığıyla sunum yapan Prof. Dr. Sabri Tekir'in konuşmasından istifade edilmiş, ancak içerik tarafımızca üretilmiştir.
Doğumundan itibaren on dört-on beş yaşına kadar çocuklar annelerine bağlı bir hayat sürdürür. Topluluk, annenin ölümü, aileyi terk etmesi, yoksulluk, akıl veya vücut sağlığını yitirmesi gibi etkenlerle çocuklarına bakamaması durumuyla karşılaşabilir.
Yaşlılık da acizliği ve başkalarına muhtaçlığı hatırlamamızı gerektiren bir dönemdir. Türkiye'de doğuşta insan ömrü erkekte 75,3'e ve kadında 80,7'ye yükselmiştir.
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21509
TUİK'in internet sitesinde yer alan “Ölüm nedeni” istatistiklerine göre 2010 yılında alzheimer hastalığından hayatını kaybeden yaşlıların oranı %2,7 iken bu oran 2014 yılında %4'e yükseldi (Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21520).
Bu veri, trafik kazaları, düşme, yaralanma, felç gibi etkenlerle yardıma muhtaç kişileri kapsamamaktadır. Topluluğun yardıma muhtaç (müstezaf) kişileri muhafaza etme mükellefiyeti bulunmaktadır.
Farabi'nin işaret ettiği üzere, insan ihtiyaç sahibi bir varlıktır. İhtiyaçlarını karşılamak için bir topluluk içinde yaşaması gerekir. Allah, daha cennette iken Âdem'e dünyaya indiğinde hangi problemlerle karşılaşacağını ikaz etmişti: “Ey Âdem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun. Zira cennette ne acıkırsın ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın, dedik” (20 Taha 117-119).
Ayetlerin işaretiyle Âdem, tecûa/cûa: acıkmak; ta'râ/a'râ: çıplaklık; tazmeu/zamiye: susamak; tadhâ/dâhiye: sıcakladı-sıcaktan yanmak gibi dertlere maruz kalacaktır. Bu dört ihtiyaç, insanı bazı meşguliyetlere zorlamıştır. Aşağıdaki tablo, ilkel düzeyde bir topluluk kurmaya çalışan insanların dahi hangi meslekleri yapmak zorunda kalacağını göstermektedir:
Demek ki, topluluk kuran fertlerin teşkilatlanması zarurettir. Toplum, teşkilatlanmak zorunda kalan topluluğun hayatını devam ettirebilmesinin kaçınılmaz neticesidir. Bu toplumun hangi değerlerle kurulacağı hususu zaruret olarak saydığım mesleklerin nasıl bir organizasyona tabi tutulacağı meselesiyle ilgilidir. En küçük topluluk ailedir. Topluluktan topluma geçiş başka meslek zümrelerinin doğuşuna da sebebiyet verecektir. Çünkü ürettikleriyle bütün ihtiyaçlarına cevap veremeyen (onları karşılayamayan) aileler, başka ailelerin ürettiklerine muhtaç olurlar. İşbölümü kaçınılmaz hale gelir. Her hane, üretim fazlasını bir başka hanenin üretim fazlasıyla değiştirmeye mecbur kalır. Bu mecburiyet, hamalların varlığına sebebiyet verir. Hamaliye mesafe uzadıkça nakliyecileri zaruri kılar.
Pazarın teşkil edilmesi de şarttır. İnsanların üretim fazlasını pazarda satamayıp tekrar geri götürmesinden doğan nakliye-navlun gideri, toptancı-tüccar (depocu) zümrenin doğmasına yol açmıştır. Bir de ham mahsulü ya da hammaddeyi işleyerek yeni bir mamul elde eden zümre bulunmalıdır. Örneğin demir, nal yapılmalıdır. Bu grup da zanaatkârdır. Alış-veriş, servetin birikmesi, evlenme-boşanma, miras gibi zaruretler bir yargı sisteminin kurulmasına yol açacaktır. Yargı kararlarının infazı için de kolluk-inzibat gerekir. Bir de toplumu aydınlatan bilgi sahiplerine yer açılması gerekir. Çünkü mesleklerin sırları kendinden sonra gelen nesle aktarılmalı, meslekî bilgi artırılmalıdır.
Dikkat edilirse bu aşamada hâlâ “devlet” kurulmuş değildir. Ancak kendi kendine yeten bir topluluk yukarda kabaca zikredilen meslekî mensubiyetlerde uzmanlaşmak zorunda kalır. Bu kapsamda temel olarak yedi sınıf meslekî zümrenin doğduğu söylenebilir:
Bu yedi zümrenin birbirleriyle ilişkisi bir reis gerektirir. Bu reis yedi zümreden birinin diğeri üzerinde egemenliğine meydan vermemelidir. Çünkü bu zümrelerden biri baskın olursa topluluk varlığını devam ettiremez.
Fakat Reis, tek başına bu yedi zümrenin bilgisine sahip olamaz. Kendisine dört yardımcı gerekir: 1) Başbakan, 2) Başmuallim-Hekim (Hikmet eri); 3) Ordular-Kolluk Komutanı; 4) Yargı Başkanı. Divan böyle toplanır: Kuvvetler Birliği.
Anlaşılacağı üzere topluluk ihtiyaçları, teşkilatlanmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Bu teşkilatlı yapıya hâlâ “toplum” demedik. Şimdi diyelim: Bir topluluk teşkilatlı yapısını kitle (bireylerden oluşma yapı) üzerinde inşa etmekteyse ona “toplum” diyebiliriz. Bir topluluk, teşkilatlı yapısını yukarıda zikredilen zümrelerin arasında denge sağlama siyaseti güderek gerçekleştirmişse ona “halk” denilmelidir.
Yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkilerde de denge sağlanmalıdır. Bu dengenin takipçisi, “adalet” idesi ile hareket edecektir. Yöneten ile yönetilenin eylem ve işlemlerine bakan Yüksek Yargı, toplumun hukuk idesini inşa eden filozoflar, hukukçular, ihtisas sahipleri, kanaat önderleri, fikir-görüş sahipleri, müçtehitler ile oluşturulur. Yüksek Yargı, Yönetilen zümrenin Yöneten tarafından ihlal edilen “beş emniyet”ten doğan haklarının takipçisidir. Yüksek Yargı, bir temyiz mahkemesi ya da anayasa mahkemesi gibi düşünülmemelidir.
Bu sistem, Reis'in seçimini halka bırakır. Bu anlamıyla sistem, Cumhuriyet'tir. Reis'in görevi Yönetilen yedi zümreden birinin diğerlerinin faaliyetlerini aksatacak şekilde güçlenmesini önlemektir. Örneğin tacir-esnaf-zanaatkâr-serbest meslek sahipleri güçlenirse ahlâk nizamı bozulur ve “burjuva toplum düzeni” kurulur. Kolluk güçlenirse “askerî-otoriter yönetim: dikta rejimi” meydana çıkar. Hâkimler güçlenirse “Jüristokrasi - Yargıçlar sınıfının yönetimi”ne geçilir. İşçilerin güçlü olduğu topluma “komünizm”, çiftçilerin hâkim olduğu topluma “feodalizm”, irfan-ruhban zümrelerinin iktidarı belirlediği topluma “teokrasi” denecektir.
Zikrettiğimiz sistem, öncelikle bir şehir tasavvurudur. Fakat devlet de bu felsefeyle teşkilatlanabilir. Adil Düzen, halkı helal lokma yiyerek yaşayan, ihtiyaçlarını şehir halkının istidatları nispetinde karşılayan, kendine yetebilen bir topluluğun saadet organizasyonudur.
Teşekkür ederiz.İktisadi münasebetler hususunda daha teknik izahatları da okumak isteriz.