Kâtip Çelebi'nin “Düstûru'l amel li Islâhi'l halel” adlı risalesinde günümüz din / devlet / toplum ilişkilerinden farklı bir siyaset tasavvuru bulunmaktadır. İnsan ile toplum arasında analoji kurarak geliştirilmiş bu “antroformik” siyasi tasavvur, “anasır- erbaa” ve “ahlât-ı erbaa” kavramlarıyla “dörtlü izah” şeklini esas alır ve sistematik bir şekilde kullanır. Günümüzde “dört unsur teorisi”ne Batı'da gelişen atom teorisi ve elementer sistem nedeniyle itibar edilmemektedir. Tartışma Allah'ın kâinatı hangi maddeden (arkhe) yarattığı sorusundan çıkmakta ve farklı bilgi disiplinlerine de sirayet etmektedir.
Kâinatın ilk maddesi hakkında Thales'le başlayan tartışma Pythagoras'la sistemli hale getirilmiş ve “dört unsur (anasır) - dört ahlât (humor)” teorisi ile ilk maddenin ateş, hava, toprak ve su denen dört element olduğu kabul edilmiştir. Hipokrat, Pythagoras'ın teorisini insan vücuduna tatbik etmiştir. Buna göre tüm vücut sıvıları, kan (sıcak ve nemli), balgam (soğuk ve nemli), sarı safra (sıcak ve kuru), kara safranın (soğuk ve kuru) farklı oranlarda karışımından oluşmuştur. Bu salgılar dengedeyse, beden sağlıklıdır (Ensar Köse, Kâtip Çelebi-Düstûru'l amel li Islâhi'l halel, Büyüyen Ay Yayınları, 2016: 64).
Anasır-ı Erbaa-Dört hılt |
Mizaç |
Sınıflar |
|||
sarı safra |
sıcak ve kuru |
ateş |
kuraklık |
safra |
tüccar |
kan |
sıcak ve nemli |
hava |
sıcaklık |
dem |
ulema |
kara safra |
soğuk ve kuru |
toprak |
soğukluk |
sevda |
reâyâ |
balgam |
soğuk ve nemli |
su |
yaşlık |
balgam |
asker |
Kâtip Çelebi, dörtlü izah fikrine bağlılığı nedeniyle “Tavırlar Nazariyesi”ni de savunur. Bu teoride insanın “iftirâdî hâli” (birey) ile “içtimaî hali” (toplum) arasında ve insanın hayat süresiyle devletlerin ömrü arasında analojik bağ kurulur. Bu bağ teoriyi tarih felsefesi açısından kaçınılmaz şekilde determinizm'e ulaştırır. İbn Haldun'dan etkilendiği dile getirilen Katip Çelebi, kanaatimizce İbn Haldun'un “Tavırlar Nazariyesi”nden kısmen farklı bir yaklaşım getirmiştir.
İbn-i Haldun, devletin (hanedanın) ortaya çıkması, gelişmesi, yükselmesi, çözülmesi konusunda beş tavır belirlemiştir. Her devlete ortalama olarak 120 – 130 yıl ömür tanımaktadır. Buna göre her devlet (veya hanedan) çeşitli tavırlardan ve döngüsel bir takım hallerden geçmektedir. İbn Haldun'un “Tavırlar Nazariyesi”ne göre toplumların hayatında beş tavır (dönem) vardır: (1) Birinci Tavır: Nesebi asabiyet, zafer ve istila dönemi; (2) İkinci Tavır: İtaat asabiyeti, istibdat dönemi; (3) Üçüncü Tavır: Ferah ve rahatlık dönemi; (4) Dördüncü Tavır: Kanaat ve sulh tavrı; (5) Beşinci Tavır: İsraf dönemi. Her toplum zorunlu olarak bu beş dönemi geçirir ve sonunda dağılır.
“Düstûru'l amel li Islâhi'l halel” isimli eserde Mukaddime'deki beş tavra karşı üç tavır bulunur. Asabiyet tahlili yapılmaz. Devletlerin çökmesi için bu üç tavrı yaşaması gerekmez. Bir devlet güçlü durumdayken tedbirsizliğe yakalanan ve afete uğrayan yiğitler gibi yıkılabilir. Kâtip Çelebi bu tutumunu şöyle izah eder: “İnsanın ömr-i tabî'isi üç mertebe üzre takdîr olunur: Sinn-i nümüvv ve sinn-i vukûf ve sinn-i inhitât (…) İnsanın, devletten ibâret olan ictimâî hali dahi üç mertebe üzeredir: Zamân-ı nümüvv ve zamân- vukûf ve zamân-ı inhitât. Bu üç mertebe kezâlik tevâfüt üzredir. Ol ecilden selefde bazı cemiyetler çok geçmeyüp zamân-ı inhitâta vardı. Ve nicesi âfete uğrayan yiğitler gibi, sû-i tedbîr âfeti ile zamân-ı vukûfda gitdi. Ve bazısı dahi bu Devlet-i Aliyye gibi kavîyyü'l-bünyân ve râsihü'l-erkân olmağla imtidâd bulup, zamân-ı vukûfu geç geçdi” (Kâtip Çelebi, 2016: 137-138).
Ensar Köse bu bölümü şöyle sadeleştirdi: İnsanın devletten ibaret olan toplumsal hali üç mertebe üzerinedir. Büyüme zamanı, duraklama zamanı ve çökme zamanı. Bu üç derece birbirinden farklı şekildedir. Bundan dolayı geçmişteki toplumlar, çok geçmeden çöküş zamanına girdiler. Bazısı da âfete uğrayan yiğitler gibi, kötü tedbir âfeti ile daha duraklama zamanında çöküp gitti. Osmanlı ise bünyesi sağlam olduğundan hayatını devam ettirdi ve çökme zamanı gecikti (Kâtip Çelebi, 2016: 110).
Kâtip Çelebi'nin bu tarih felsefesinin toplumları götürdüğü yer İbn Haldun'dan farklıdır. Buna göre toplumlar 1) İbn Haldun'un kuramının aksine beş tavırlı oluş-bozuluş determinizmine uğratılamaz; 2) Olgunluk çağındaki toplumlar tedbirsizlik nedeniyle çökebilir; 3) Halkın işlerini görecek tedbirleri almakla mükellef ve mahir kimseler bünyeyi düzeltecek lüzumlu tedbirleri bilip, diğer başka çarelerle hareket ederse devlet ömrü uzatılabilir.
Kanaatimizce İbn Haldun'un tarih felsefesinin determinist karakterine rağmen devletin ömrünün uzaması ve yaşlılığın geciktirilmesi mümkündür. İbn Haldun, devlete ortalama olarak 120 – 130 yıl ömür biçerken “sıradan insan”ı esas almıştır. Oysa Hz. Nuh (as) ile kıyaslarsak devletlerin ömrü 1000 yıl olabilir. Devletleri “hususî varlıklar” saymak gerekmektedir. Bin yıl süren bir devlet olmak için Kâtip Çelebi'nin “anasır-ı Erbaa” teorisinden beslenen toplum fikrinden istifade edebiliriz.
Bu teori (ki adalet dairesidir) şöyle ifade edildi: “Lâ mülke illâ bi'r ricâl ve lâ ricâle illâ bî'l mâl ve lâ mâle illâ bî'r râiyyet [ve lâ raiyyete illâ bî'l adl]” (Kâtip Çelebi, 2016: 139). Yani: “Yöneticisiz devlet olmaz, parasız yönetici olmaz, halksız para olmaz, adâletsiz halk olmaz” (Kâtip Çelebi, 2016: 111).
Kâtip Çelebi, “Evvela halk, sultanlara ve beylere Allah'ın emanetidir” (Kâtip Çelebi, 2016: 111); “Evvelâ reâyâ (vergi veren-LB) vü berâya (ilmiye, kalemiye, seyfiye-LB), selâtîn ve ümerâya vedî'a-ı ilâhiye olduğundan” (Kâtip Çelebi, 2016: 139) demekle, halkı yöneticilere emanet etti.
O halde halk (ve ona varlık sağlayan adalet) mülkün temeli olarak emniyete alınmalıdır. Bin yıl adaletle yaşatılan bir halkın devleti de bin yıl varlık kazanır.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” (Şeyh Edebali).