Türkiye harpte. Hem de öyle böyle bir harp değil bu. Yüzlerce yıldır planlanan, hayalleri kurulan Büyük İsrail Devleti'ni kurmak için başlatılan Armageddon ordusu ile harpte. Karşımızdakiler cihan Siyonizmi'nin sadece maşaları değil, iyiden iyiye gemi azığa alan ve Arz-ı Mev'ud için yanıp tutuşan Siyonistler ve onların tesiri sahasından bir türlü kendisini kurtaramayan Evangelist Judaist Amerikalılar, doğrudan muhatabımız artık. Düşmanımız sanki ilahi arş emrini almışçasına, Tanrı Yahuda aşkına savaşırmışçasına karşımızdalar. Taşeronlarının bir hükmü yok. Düşmanımız belli: Armageddon Ordusu.
Afrin ya da devamında gelecek olan Menbüç Operasyonları ile ordumuz sadece terörle mücadele etmiyor. Top yekûn küffar ile harp ediyor. Bu savaş en az Yunan Harbi kadar önemli. Hatta belki daha da önemli. Türk milletinin bu coğrafyada varlığı, belki tarihte hiçbir zaman bu kadar tehdit ve tehlike altına girmemişti. Mesele ciddi yani. Adamlar bu işin senaryosunu bile yıllar öncesinden yazmışlar. Metal Fırtına serisini okumuşsunuzdur herhalde. Bu kitapların yazarlarının da mutlaka sorgulanması lazım. Tesadüf olamayacak kadar net bir harp senaryosu çünkü. Kim yazdırdı, amaç neydi sormak lazım.
Şimdi böylesine ateşîn bir zamanda yapılacak tek şey, kahraman yiğitlerimize sonuna kadar destek olmak, onların morallerini yükseltecek şeyler yapmaktır. Yörük Ayşe Teyzenin askerlerimiz için çorap örmesi gibi, Ahmet Amcanın kurban kemesi gibi, elif Annenin Vatan şiirini okuması gibi, Kabe'deki hacılarımızın dua etmesi gibi. Her ne elimizden geliyorsa artık. Bu daha işin başlangıcı çünkü. Türk milletinin varlığına yönelik saldırının dozajı artarak devam edecek, bunda hiç şüphe yok. Harbi sadece silahlar kazanmaz, moral kazanır, maneviyat kazanır, inanç kazanır. İslam'ın son ordusunun da zaten bunlara ihtiyacı var.
Ordumuzun moralini bozacak, yiğitlerimizin dökülen kanlarını ve genç yaşta toprakla buluşan bedenlerini rencide edecek her türlü söz ve fiilden hassasiyetle kaçınmamız elzemdir. Harpte harp hukukun kuralları geçerli olduğu gibi, sivil hayatta da harp şartları cari olmalıdır. Zaman, aklımızdan geçenin, dilimizden çıkıvermesine müsaade edeceğimiz bir zaman değildir çünkü.
Avrupa ile harp halindeyken, halen bu Hristiyan Kulübüne üye olmaya çalışmak herhalde aklın dumura uğramasından başka bir şey ile izah edilemez. Avrupa mavrupa kalmadı artık. Zaten saçma ötesi, boş ve manasız bir çabaydı. Enerjimizi altmış senedir boşa harcadık. Ait olmadığımız bir dünyaya girsek bile, çıkmamızın tez olacağını, son birkaç yıldır yaşanan acı tecrübeler ile iyice anladık. Bu sevdadan vazgeçmemiz gereken günler geldi de geçiyor bile.
Afrin'de ya da herhangi bir yerde, Türk milletinin hayat memat mücadelesi verdiği bir ortamda yapılacak ilk iş, harp hukukunu mer'iyete vaz etmek olmalıdır. Nasıl olsa Avrupa sevdasından vazgeçtiğimize göre, idam cezasını derhal iç hukukumuza geri getirmek zorundayız. Başta, varlığımızın teminatı olan ordumuz yerine teröre destek veren, televizyonlarda ya da sosyal medyada konuşurken dost mu, düşman mı olduğu belli olmayanlar cezalandırılmalıdır. Hem de en ağırından. Velev bu kişi bir parti başkanı bile olsa, hiç acımadan ve tereddüt etmeden kendisini divan-ı harbin önüne atmalıyız. Hesabını önce mahkemelere, sonra da Allah'a vermesini temin etmeliyiz. Sırtını YPG'ye, PYD'ye dayayan cehennem zebunları ile hemen işe başlamalıyız.
Bu kadar hürriyet dağdaki vahşi hayvanlarda bile olamaz.
Her gün birer ikişer yiğidimiz şehit düşerken, Suriye PKK' sı için “ülkelerini savunan gerilla” tabirini kullanmak ya da HDP Kongrelerinde, sözde topraklarını müdafaa eden teröristlerin direnişlerine selam durmak, al bayrağın altında yaşayan hiç kimsenin haddine değildir. Bu sözler cezalandırılmazsa, karşılıksız kalırsa, vallahi billahi tallahi şehitlerimizin kemikleri sızlar. Sızlamakla da kalmaz, yarın Huzur-u İlahi'de bizden hesap sorar. Geç kalıyoruz, hem de çok geç. Amme vicdanı hazır, Avrupa ne der diye düşünecek zamanımız yok. İdam cezasını derhal getirmek zorundayız. Bakın o zaman işkembe-i kübradan her gün bol bol atan kalemşörler, daha fazla menba-ı fesat olamaya devam edebilecekler mi…
İş artık zıvanadan çıkmış durumda. Demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar, hayat hakkımızın tehdit altında olduğu bir zamanda, milli siyasetimize yön veremez. Nasıl harp meydanından kaçan askerin infazı caiz ise, harpte düşmanın ekmeğine yağ sürecek sözleri pervasızca sarf edenlerin cezalandırılması da caizdir. Hıyanet-i Vataniye Kanunu derhal çıkarılmalıdır. Vatana ihanet eden ve suçu sabit olanlar, Allah için ve ibret-i âlem için Kızılay Meydanı'nda sallandırılmalıdır. Bunu yapmazsak, Allah korusun bedelini çok ağır öderiz. Acırsak, acınacak hale düşeriz. Düşman tarafında saf tutan canavarlara merhamet edersek, döner bir de bu canavarların diş kirasını ödemek zorunda kalırız.
Evet bu kadar hürriyet. dağdaki hayvanda bile olmaz, bir an önce idam gelmelidir.....
Allah razı olsun...