Bize değil, câmiye lazımmış. Sık sık Semih Akşeker dostumuzdan, kıymetli komşuları, bağı bahçesi olan, ahşap ve taştan müteşekkil evler yapmasını istiyoruz. Böyle bir yapı için de para lazım, ama câmiye bizden daha elzemmiş.
Her Cuma namazına giderken yaşanacaklar yüzünden geriliyorum. Bunları câmilerdeki görüntü kirliliği, pek çok müezzinin ölçüsüz bağırması, imam ve vaazların para isteme biçimleri, dışarıda yağmurda çamurda kalmış cemaati düşünmeyen erkenciler ve hatta önlerden erken çıkmak isteyenlere yol vermemek için girişilen mücadele ile hutbeye karşı lâkayıt kalınması şeklinde uzatabiliriz.
Para istenmeyen ve bağırılmayan bir câmim vardı ve Cumaları orada kılardım ama artık bana uzak. Son Cuma namazında imamın söyledikleri gelinen uçurumu işaret etmesi bakımından hayli ilginç...
Yanımızdaki bir câminin imamı, yazın tatile gidenler, sigara içenler, aylık geliri falan miktardan fazla olanlar gibi tasniflediği cemaat için haftalık bir tarife belirlemiş. Her Cuma buna göre istiyor “yardım”ı…
Diğer câminin imamı ise haftalardır ayda yılda bir kesilen suyu depolamak için aldıkları 3 tonluk pvs depo, minarenin aydınlatılması ve ilaveten sıralananlar için istiyordu. İlaveten bu hafta şu seferberlik çağrısında bulundu.
Yerini bilmeden câmi olduğunu anlamanın imkânsız olduğu karanlık bir sokak içindeki iki apartman arasına sıkışmış mescidin beyaz olan duvar ve tavanının süslenmesi için, 23 bin (milyar) lira gerekiyormuş…
İmam önce mescitlerle ilgili Peygamber (s.a.v.)'e atfedilen bazı nakilleri aktardıktan sonra, “bizim câmimizin diğerlerinden geri kalan nesi var” diye sordu. Öldüğümüzde de amel defterimizin kapanmaması için daha fazla yardım edilmesi isteğinin ardından, câmimizin süslenmesine getirdi meseleyi ve her Cuma açılan sergi ile bunun tamamlanamayacağını, câmiye gelmeyen anne, abla ve çevrenin de seferber edilerek paranın toparlanmasını talep etti.
Hz. Enes (r.a.), Rasülullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakleder: "Mescidler hakkında övünme olmadan kıyamet kopmaz." (Ebu Davud, Salât 12/449). İbn-i Abbas (r.a.)'ten gelen rivayette ise "Yemin olsun! Sizler mescidlerinizi, Yahudi ve Hıristiyanlar gibi süsleyeceksiniz!" (Ebu Davud, Salât 12/448)
Görülüyor ki, mescidlerde gereksiz israf ve şatafat yasaklanıyor. Zaten ulemanın pek çoğu, mescitlerin süslenmesini hoş karşılamamış. Mescidler sade olmalıdır. Buraları namaza devam ederek Müslümanlar süslemeli. Câmilerdeki israf ve şatafat, dinin hayat biçimi olmaktan çıktığını göstermez mi?
Diyanet hiçbir çağrımıza bugüne dek ilgi göstermedi, cevap vermedi. Muhtemelen bu hususla da ilgilenmeyecek. Ama bilmeliler ki, câmilerde her hafta para toplanmasından ziyade, imam ve vaizlerin tezyit ve tezyinle para talep etmeleri çok rahatsız edici. Kapıların önüne konulan, ‘ne verirsen elinle o gider seninle' ve ‘boş geçmeyelim'cilerle yolun kesilmesi de cidden hoş değil.
Geçtiğimiz hafta yaşanan bir başka facia ise 30'lu yaşlarda bir adamın sokakta “Safer belâ ayı. Câmiye vereceğiniz sadakalarınızla korunun” diye dilencilik yapmasıydı. Bundan da Diyanet sorumlu değil, ama bu câmi yapma meselesine daha makul çözümler üretmek gerekiyor.
Bizim daha sık mescide ihtiyacımız var mı? Kesinlikle var. Fatih'i istisna edersek, İstanbul'un pek çok yerinde namaz kılacak yer bulmak güç. Laikçi kelleler buna bozulacak ama gerçekten öyle. Daha mütevazı, daha basit, daha ekonomik, daha estetik mescidler inşa edilmeli.
İslam'ın şiarına ve maksadına uygun mescitler… Ses sistemi olmayan mescidler… Taş ve ahşap yapı, süslemesiz sade mescidler… Hanımlar için mahremiyete riayet edilen özel girişleri olan mescidler… İçinde ilim tahsil edilen mescidler…
Bir de câmi girişlerine konulan ve fitalat içeriği ile tabiatın dengesini bozan poşet meselesi var. Yapmayın Allah'ın aşkına yapmayın. Bu tabiat ve çevre açısından tam bir felaket. Lütfen son verin buna. Zira çöpe giden bu maddeler, diğer canlılar ve bizim soframıza gıda olarak dönüyor, dolayısıyla da östrojen dengesini bozan bir felakete yol açıyor…
Câmiler meselesine temas etmişken, Vatan Caddesindeki medrese ve câminin inşa gayesi dışında kullanılmasına temas ediverelim. Kanuni Sultan Süleyman tarafından, babası Yavuz Sultan Selim'in hatırasına, Mimar Sinan'a inşa ettirilen ve içinde Medrese ve Câmi bulunan külliye, ne yazık ki hâlen amacı dışında kullanılıyor.
Külliyedeki câminin minaresi 1950'lerde yıkılmış fakat yeniden yapılmamış. 1968'de Türk Hat Sanatları Müzesi'ne dönüştürülen külliye, 1990'lı yıllardan itibaren de tıp Merkezi olarak kullanılmaya başlanmış. Şimdiler de ise ‘İstanbul Medipol Üniversitesi Vatan Kliniği'!
Medipol'ü bir iyiliğe imza atarak, burayı vakfedilme ve inşa amacına matuf bir şekilde kullanımı için Diyanet'e devretmeye davet ediyoruz. Orası hafızlık müessesesi veya hadis ilmi tahsil edilen bir merkez neden olmasın? Bu getiri, Medipol için daha bereketli olacaktır.
Böyle bir mekâna ihtiyacı olmayan Medipol'den bir yiğitlik bekliyoruz.
bizim mahallenin adamından bu kadar eleştiri geldikten sonra CHP'nin camilere at bağlamasını yadırgamamak gerek, ayrıca şimdiye kadar camiye yardım diye toplanan paralara acaba hiç yardım etmiş mi?