Saadet Partisi'nin Başkanlık Sistemi'ne eleştirisi, Cumhurbaşkanı-Yürütme'nin denetlenmesi meselesine Anayasa'da yer verilmediği hususuna ilişkindir. Saadet Partisi kadroları, Parlamenter Sistem'in Yürütme'nin çalışmalarını kesintiye uğrattığına ilişkin sakıncalarının farkında olduklarını ancak en azından Said Halim Paşa'nın modelindeki gibi “Güçlü Meclis” ile Yürütme'nin denetlenmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Said Halim Paşa bilindiği üzere “Parlamenter Sistem”in Batılı karakterini veya Batı toplumlarının iktisadî-sosyal yapısına uygun olduğunu, Müslüman toplumlarda bu modelin uygulanmaması gerektiğini savunmaktadır. Said Halim Paşa, parlamentonun “Yürütme”nin iş yapamaz hale gelmesine sebebiyet verecek şekilde konumlanmasını tehlikeli saymaktadır:
“Hükümetin en iyisi, en kuvvetli, en tedbirli olanı ve halka en iyi hizmet edenidir. Bundan dolayı İslâm cemiyetinde hükümetin kudretli ve tesirli olabilmesi için (…) bütün selâhiyetin yalnız bir şahısta toplanmış bulunması lâzımdır. Böyle olmaz da bu hak ve imtiyazlar parçalara bölünürek şahıslara veya siyasî heyetlere verilirse (…) bu hal, kesin olarak hükümetin aciz ve iş yapamaz duruma düşmesiyle sonuçlanır. Bu ise her zaman çok tehlikeli bir sosyal felakettir. Bütün hak ve imtiyazlara malik olacak olan devlet reisinin, milletinin oylarıyla seçilmesi de o nispette gereklidir. Çünkü başkanlık makamına en fazla lâyık olanı bulup geçirmek, millet için kaçınılması mümkün olmayan bir vazifedir. Şu hâlde Müslüman memleketinde, devlet reisinin millet tarafından seçilmesi ve hâkimiyetini tesirli şekilde yürütebilmek için de bütün hak ve imtiyazlara sahip olması icap etmektedir” (Said Halim Paşa, Buhranlarımız, İz Yayıncılık, 1991: 277-278).
Bu noktada Said Halim Paşa'nın “Yasama” (Meclis-Milletvekilleri) bakımından devleti nasıl yapılandırdığı hususuna da bakmakta fayda vardır. Said Halim Paşa'ya göre Müslüman devletlerde “yasa yapma hakkı” Meclis'e değil Meclis dışında hukuk mesleğiyle iştigal eden ehliyetli, bilgili, faziletli, ilimleriyle milletin hürmet ve itimadını kazanmış mütehassıslar sınıfına bırakılmalıdır (Said Halim, 1991: 277-278). Said Halim Paşa'nın teklif ettiği “Başkanlık Sistemi”nde Meclis'in ancak Yürütme'yi murakabe hakkı bulunmaktadır. Ancak müellif, Meclis'in Yürütme'yi nasıl murakabe edeceğini (denetleyeceğini) izah etmemekte, sadece Meclis'in varlık sebebine işaret etmektedir:
“İslâm'ın siyasi rejiminde murakabe (meclis), teşri (yasama) ve icra (yürütme) kuvvetleri, sahip oldukları özellikler ve selâhiyetler sebebiyle birbirine karşı müstakil olarak kurulmuşlardır” (Said Halim, 1991: 284).
Ancak Said Halim Paşa'nın sadece devletin teşkilatlanmasını değil partilerin de teşkilatlanmasını kendisine mesele edindiğini görmekteyiz. Müellife göre, Müslüman toplumlarda “Parti”, hiçbir zaman Batı'daki gibi sınıfların çıkarını öne çıkaramaz ve devleti sınıfların/zümrelerin/menfaat tabakalarının/ideolojilerin sosyal tabanına göre şekillendiremez. “Batı'daki siyasi partilerin vazifesi, mevcut sosyal düzeni değiştirmekten ibarettir. Müslüman siyasî partilerin vazifesi ise mevcut düzeni muhafazadan başka bir şey değildir” (Said Halim, 1991: 282). Said Halim Paşa'ya göre, Meclis'e girecek temsilciler de ideolojilerin temsilcisi olmamalıdır:
“İslâm cemiyetini temsil edecek olan meclis, milletin seçkinlerinden meydana gelecek ve bu heyette, esasen milletin çeşitli sınıflarını samimi bir şekilde birbirine bağlayan “birlik”e yaraşır bir sükûnet ve siyasî ahenk bulunacaktır (…) O halde Müslümanların millet meclisinde ne komünist ne sosyalist fertler görülecek ne cumhuriyet ve ne de saltanat taraftarı bulunacaktır. Bu mecliste bulunan milletvekilleri, ortak bir gayeye hayatlarını vakfetmiş, aynı maksadı takip eden insanlar olacaktır” (Said Halim, 1991: 272-273).
Said Halim Paşa, ideoloji partilerinin Meclis içinde birbiriyle mücadele etmesini engelleme niyetini ortaya koyar. Batı'da siyasi partilerin durumunu şöyle açıklar:
“Avrupa milletleri (…) çeşitli sosyal sınıflardan meydana gelmiştir. Bu sınıfların her biri, siyasi olduğu kadar sosyal ve çoğu kere de birbirine zıt isteklere sahip bulunurlar (…) Bu milletvekilleri, temsil ettikleri sınıfların düşünce ve menfaatlerini müdafaa etmek için birleşerek bir takım siyasi kuruluşlar meydana getirdiler. Bunlar ise işte bugün birbiriyle mücadele etmekte olduklarını gördüğümüz siyasi partilerdir. Batı memleketlerindeki parlamentolar, siyasi partilerin her biri için, hükümet kuvvetini ele geçirmek ve onu bir müddet kendi arzu ettiği şekilde kullanmak üzere fırsat hazırlayan birer sosyal mücadele meydanı haline geldi. Batı toplumlarının (…) milleti temsil usulünün bugün için gördüğü iş, işte bundan ibarettir. Sosyal sınıflar arasındaki husumetler devam ettikçe ve Batılı milletlerde gerçek bir sosyal sulh ve anlayış havası doğmadıkça netice daima böyle olacaktır” (Said Halim, 1991: 266).
Anlaşılacağı üzere eğer Said Halim Paşa bugün yaşasaydı ve yukarıdaki fikirlerini savunsaydı ideoloji/sınıf partilerinin Meclis'e girişi hakkında menfi bir tutuma sahip olacaktı. Said Halim Paşa'nın ifadeleri “meslekçilik-meslekî temsil” modeline yakın gibi durmaktadır. Dolayısıyla müellifin modelinde milletin Meclis'e partiler aracılığıyla temsilci göndermesi önerilmemektedir. Said Halim Paşa'nın bu yaklaşımını “Adalet Dairesi” kuramından hareketle anlamlandırmak mümkündür. Buna göre Osmanlı yönetilen kesimi ideolojik/etnik/dinî zümre niteliği taşımamaktadır. Osmanlı yönetileni “dört hılt kuramı” gereği dört meslekten (asker, ulema, tüccar, reâya) oluşmaktadır. Said Halim Paşa, Osmanlı yönetileninin Sultan'a Meclis aracılığıyla ulaşarak onu denetlemesini sağlayan bir model önermiş gibidir.
2017 Anayasa değişikliği sonrasında geçilen Başkanlık Sistemi'nde ise bir denetleme mekanizması bulunmaktadır. Anayasa'nın 87. Maddesinde Meclis'in görevi şöyle düzenlenmiştir:
MADDE 87- (Değişik: 3/10/2001-4709/28 md.; 7/5/2004-5170/6 md.; 16/4/2017-6771/5 md. )
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.”
Başkanlık Sistemi'nin Yasama Organı (Milletvekili) Seçimi Açısından Yapısı:
Başkanlık Sistemi, Yasama ile Yürütme arasında “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi getirmektedir. Parlamenter sistemde “yasa yapma” sürecine dahil olabilen Hükümet üyeleri (Bakanlar) nedeniyle “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi uygulanamamaktaydı. 2017 Anayasa değişikliği sonrasında Bakanların yasa çalışmalarına katılması, yasa için oy kullanması yolu kapanmıştır. Bu yolun kapanması ve Meclis'teki oy sayısının düşecek olması nedeniyle iktidar olan parti, Yürütme'de kendi milletvekillerini bakan olarak görevlendirmeyecektir.
Hatırlanırsa, Temel Karamollaoğlu, İsmail Hakkı Akkiraz'ın Milli Gazete'deki “Saadet Partisi ve Başkanlık Sistemi” (07.12.2016) başlıklı yazısında da görüleceği üzere “Bu meclis üç şeyi yapmaktan sorumlu olmalıdır. 1) Kanunları yapmalıdır. 2) Bütçeyi yapmalıdır. 3) Başkanı denetlemelidir. Bu üç görevi meclis yerine getirmelidir. Denetim dışı kalan bir başkanlık sistemi bugün olmasa da yarın ülkeyi içinden çıkılmaz bir felakete doğru götürebilir” şeklinde görüş koyarak 2017 Anayasası'nın öngördüğü Başkanlık Sistemi'ne itiraz etmişti.
Aşağıda Meclis'in (Yasama organının) Yürütme karşısındaki gücü tasnif edilerek, Anayasa'daki düzenlemenin Saadet Partisi'nin taleplerini karşılayıp karşılamadığı hususu itiraz eden söylem sahiplerine bırakılacaktır:
Kanun Koymak, Değiştirmek, Kaldırmak: Hükümetin Başkanlık Sistemi'nde kanunların hazırlanması, değiştirilmesi, kaldırılması konusunda yetkisi bulunmamaktadır. Anayasa'nın 88. Maddesi 2017 değişikliğinden önce “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir” hükmüne yer vermekteydi. Bu madde, 6771 sayılı Kanunun 5'inci maddesi ile “Kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkilidir” şeklinde değiştirilmiş ve Bakanlar Kurulu'nun “yasa yapma” sürecine dahil olması engellenmiştir.
Saadet Partisi'nin “Yürütme nasıl denetlenecek?” sorusu Anayasa'daki bu düzenleme kapsamında cevaplandırılabilecektir. Bu değişiklikle beraber Meclis'in gücü Yürütme karşısında artırılmış gözükmektedir. Yürütme, devlet işlerini çözmek, mutad işleri aksamadan sürdürebilmek için yasaya lüzum duyacaktır. Dolayısıyla yasa çıkarmak için Meclis'in desteğini alması kaçınılmaz olacaktır.
Diğer taraftan Meclis üyelerinin Başkanlık Sistemi'nde etkin bir “yasa koyucu” olarak varlık göstermesi, ancak sivil toplumla, hukukçularla, meslek mensuplarıyla yakın temasta bulunmasıyla mümkün olabilecektir.
Bütçe ve Kesin Hesap Konusu ve Yürütmenin Denetlenmesi: Anayasa'nın 161. Maddesinin (Değişik: 29/10/2005-5428/3 md.; 16/4/2017-6771/15 md.) hükmüne göre Bütçe Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanıp sunulmakla beraber ancak “Kanun” ile karara bağlanabilecektir. AY m. 161 hükmü son derece açıktır. Söz konusu hüküm, Meclis'e büyük bir denetim imkânı vermektedir. Dolayısıyla Meclis, Yürütme'nin işe başlamasından hemen sonra Bütçe Kanunu nedeniyle aslında iktidarın gelecekte yapacağı işlere onay vermek veya vermemek konusunda iradesini koymaya zorlanmaktadır. Meclis, Yürütme'nin hazırladığı Bütçe Kanunu'na onay vermez ve bu kanunu çıkarmazsa eski Bütçe yeniden değerleme oranına göre güncellenerek uygulanacaktır. Anlaşılacağı üzere Meclis, Bütçe Kanunu konusunda Yürütme'yi denetlemekte, ancak yetkisinin Yürütme'nin iş yapamaz hale gelmesine izin verilmemektedir.
MADDE 161- (Değişik: 29/10/2005-5428/3 md.; 16/4/2017-6771/15 md.)
“Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz. Cumhurbaşkanı bütçe kanun teklifini, malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Bütçe teklifi Bütçe Komisyonunda görüşülür. Komisyonun ellibeş gün içinde kabul edeceği metin Genel Kurulda görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır. Bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması halinde, geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe kanununun da çıkarılamaması durumunda, yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır.”
Yürütmenin Denetlenmesi: Saadet Partisi, Yürütme'nin Başkanlık Sistemi değişikliği nedeniyle denetlenemeyeceği iddiasıyla 2018 seçimlerinde CHP-İP-SP + HDP ittifakında yer almıştır. Gensoru (md. 99) gibi hükümetin yeniden güven oyu almasını gerektiren denetim mekanizmalarını düzenleyen Anayasa maddelerinin mülgası, Saadet Parti yöneticileri tarafından seçim kampanyasında ülkenin aleyhine olarak değerlendirilmiştir. Oysa Anayasa artık halk tarafından seçilen Hükümet (Yürütme-Cumhurbaşkanı) olgusuna dayanarak söz konusu Gensoru, Meclis Soruşturması kurumlarına ihtiyaç duyulmayacak şekilde düzenlenmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile Meclis denetim yetkisine sahiptir. AY'nın 87. Maddesi, söz konusu denetim kurumunu düzenlemekte ve 1) Meclis Araştırması, 2) Genel Görüşme, 3) Meclis Soruşturması, 4) Yazılı Soru imkânlarını getirmektedir:
MADDE 87: Türkiye Büyük Millet Meclisi; meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.
“Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir. Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir. Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlar hakkında 106'ncı maddenin beşinci, altıncı, yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir. Yazılı soru; yazılı olarak en geç onbeş gün içerisinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarından ibarettir. Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usûlleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.”
**
Yukarıda ilgili maddelerde de görüleceği üzere 2017 AY değişikliği ile geçilen Başkanlık Sistemi, Saadet Partisi'nin yöneticilerinin “AKP, Meclis denetimine imkân vermiyor, güçlü Meclis yapısı hukuksuzluğa yol açacaktır” şeklinde özetlenecek itirazlarını haksız çıkaracak bir denetim mekanizması mantığıyla kurulmuştur. Saadet Partisi yöneticileri ve kadroları, 2017 referandumunu takip eden bir yılı aşkın süre içinde Anayasa'nın değişen hükümlerinin kendi Parti beklentileri ile ne derece uyuşup uyuşmadığı hususunda araştırma ve analiz yapmamışlar ve Türk milletinin huzuruna doğruluğunu tespit etmedikleri algılarla çıkmıştır.
Anayasa, Meclis'e (Yasama organına) “milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak” yetkisi de vermekte ve Hükümetin (Yürütme organının) andlaşmalar bakımından da denetlenmesini sağlamaktadır.
Saadet Partisi kadroları “Başkanlık” sistemini analiz edememiş ve bu nedenle kendi parti başkanının meclis dışında kalmasına sebebiyet vermiştir. CHP ve BBP ise meclise kendi parti başkanlarını göndermeyi başarmıştır.
Saadet Partisi'nin CHP-İP-SP ittifakı nedeniyle “baraj sorunu” da kalmadığı halde, Temel Karamollaoğlu'nun “dip dalga” dediği oy patlamasını da gerçekleştiremediği ortadadır.
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu, 24 Haziran seçim sonuçlarına ilişkin açıklamasında bu hususu ikrar etmiştir:
“Dip dalga bekliyorduk ancak olmadı. Saadet Partisi olarak beklediğimiz neticeyi göremedik ama milletin iradesine de saygılıyız” demek zorunda kalmıştır (Temel Karamollaoğlu, Dip dalga bekliyorduk ancak olmadı, Önce Vatan Gazetesi Önce Vatan Gazetesi, 28 Haziran 2018, http://www.oncevatan.com.tr/politika/dip-dalga-bekliyorduk-ancak-olmadi-h126416.html).
Bu seçimde en büyük yenilgiyi Başkanlık Sistemi'nin Anayasal analizini yapamayan Saadet Partisi yaşamıştır.