Türkiye'nin 16 Nisan 2017 referandumu ile Anayasal Cumhuriyet yapısının yeniden şekillendiğini söyleyebiliriz. Anayasa'nın 1. Maddesine göre “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”
2017 Anayasa değişikliği ile Türkiye'nin “Cumhuriyet” idaresinin yapısı “Parlamenter Sistem”den “Başkanlık Sistemi”ne dönüştürülmüştür. MHP lideri Devlet Bahçeli, Türkiye'nin siyaset sistemindeki dönüşümü 18.06.2018'de “Türkiye yepyeni bir sisteme geçiyor. Bu 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde üçüncü evredir” ifadesiyle açıklamıştır (Bahçeli, Yeni sistemle Cumhuriyet'in 3. evresine geçiyoruz, Röportaj: Nazlı Çelik, NTV-Star, 18.06.2018).
Devlet Bahçeli'nin bu açıklamasına dayanarak Cumhuriyet'in üç dönemi, aşağıdaki gibi tasnif edilebilecektir:
1923-1950: Birinci Cumhuriyet.
1950-2017: İkinci Cumhuriyet.
2017 – vd: Üçüncü Cumhuriyet.
Türkiye'de siyasal partiler 2017 anayasa değişikliği ile ortaya çıkan bu dönüşümü tefrik ederek seçim çalışmalarını yapmaya ve yasama ile yürütmenin yeniden şekillenmesini gözeterek konum almaya mecbur kalmışlardır. AKP-MHP-BBP Başkanlık sisteminin getirdiği değişikliğin farkında olarak seçimlere hazırlanmış görünmektedir. Yeni sistemin getirdiği yapıyı analiz edemeyen partilerin seçim çalışmaları zihnî anlamda Parlamenter dönemden çıkamadıklarını göstermektedir. Bu cümleden hareketle “Başkanlık Sistemi” hakkında bir izah yapılmalıdır.
Başkanlık Sistemi: Parlamenter Sistem'den farklı olarak Başkanlık Sistemi, hükümeti (yürütmeyi) halkın seçmesi modelidir. Bu sistemde yürütme (hükümet) meclisi oluşturacak milletvekilleri seçimlerinden bağımsız olarak ve doğrudan halk tarafından tayin edilmektedir. Başkanlık sisteminde yürütme ile yasama birbirinden farklı seçimlerle belirlenmektedir.
- Cumhurbaşkanlığı Seçimi Açısından:
Hükümet olmak için baraj: 2017 Anayasa değişikliği ile Türkiye'nin uygulamaya koyduğu biçimiyle Başkanlık Sistemi, hükümet kurmak için %50,01 barajı getirmektedir. Buna göre Türkiye'de tek başına iktidar olmak isteyen bir parti, seçime oy kullanarak katılan halkın yarısından fazla oyunu almak zorundadır. Anayasa değişikliği ile getirilen sistemde yürütmeyi belirleyecek seçimle yasama organını belirleyecek seçim aynı günde yapılmakta olması 2018 seçimlerine katılan bazı partiler tarafından yeterince analiz edilememiştir. Başkanlık Sistemi'nde hükümet kurmak isteyen liderin partisinin milletvekili (yasama organı) seçiminde %50,01 alması gerekmemektedir.
Örnek: %50,01 barajını geçmiş bir ittifakın partileri A (yüzde 20) +B (yüzde 20) +C (yüzde 10,01) olsun. Bu ittifakın (koalisyonun) başkan adayının ise A partisi lideri olarak belirlendiğini düşünelim. A-B-C koalisyonu aldığı seçim sonucuna göre hükümet kurma (yürütmeyi emanet olarak yüklenme) görevi ile halk tarafından görevlendirilmiştir. Yüzde 20 oyla ve fakat yüzde 50,01 koalisyon oyuyla “hükümet” kurmak için beş yıllığına yetkilendirilen Cumhurbaşkanı artık bakanlıklarını oluşturma ve bakanlarını seçme hakkını elde etmektedir. Cumhurbaşkanı, görevini yerine getirirken ihtiyaç duyduğu kanunları çıkarmak için bu koalisyonun meclisteki çoğunluğuna dayanmak zorundadır. Fakat ideolojileri farklı olan koalisyon partilerinin bazı kanunlarda anlaşamaması mümkün ve muhtemeldir. Bu ihtimalde Cumhurbaşkanı koalisyonu bozarak meclisteki başka parti grupları ile 301 milletvekili çoğunluğunu elde etmeye mecbur kalmaktadır. Görüleceği üzere Başkanlık Sistemi'nde kanunları çıkarma zarureti, cumhurbaşkanını “sürekli baraj” tahdidi altında tutmaktadır. Cumhurbaşkanı (yürütme), kanun çıkarma mecburiyeti gereğince Meclis'e muhtaç kalmaktadır. Hükümet, eğer bir koalisyon olarak kurulmuşsa beş (5) yıllık süreç içinde bazı kanunların çıkarılması açısından görüş ayrılığına düşülmesi durumunda Meclis üye çoğunluğunu koruyamayacaktır. Anlaşılacağı üzere Meclis'e girmiş ve grup kurmuş partilerin hükümete ortak olma şansları düşmemektedir.
Seçimlere koalisyon ile katılma zarureti: Hükümet kurmak isteyen partiler eğer tek başına halkın %50,01 oyunu toplayabileceklerine kanaat edememekte ise Parlamenter Sistem'den farklı olarak seçim öncesi koalisyon yapmaya mecbur tutulmuştur. Böylece sistem, halkın huzuruna çıkacak partilerin 5 yıl boyunca hangi partilerle “ittifak” yapacağı bilgisini vermelerini istemektedir. Nitekim 2018 seçimleri sürecinde partiler “ittifak” adı altında bir araya gelmiştir. Ancak AKP-MHP-BBP partisi dışında kalan partiler, kendi parti adayları ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girdikleri için Başkanlık Sistemi'nin yapısını anlayamadıkları veya yeterince analiz edemedikleri söylenebilecektir. Bu partiler meseleyi “2. Tur” ihtimaline bırakmış görünmektedir. Özellikle Saadet Partisi'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adayı ile girmesi sistemin yapısının analiz edilemediğini gösterir. Zira, SP, seçim kampanyası sırasında açıkladığı oy oranında dahi %5-6 bandında durduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla SP, aslında yürütmeyi kazanabilecek miktarda oy sahibi olmadığını seçim kampanyası boyunca ikrar etmiştir.
Seçimlere koalisyon ile katılma zaruretini idrak etmiş olan MHP ve BBP ise kendi “Cumhurbaşkanı adayı”nı ortaya çıkarmamıştır. Bu pratik, söz konusu iki partinin bilinçli olarak sadece yasama organı seçimlerine katıldıklarının göstergesidir.
CHP-İP-SP bir ittifak kurduklarını ilan etmiş oldukları halde tek Cumhurbaşkanı adayı belirleyememeleri nedeniyle gerçekte Başkanlık Sistemi'nin getirdiği zarurete aykırı bir seçim kampanyası yürütmüştür. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Cumhurbaşkanı adayı” olmama politikasını Başkanlık Sistemi'nin yapısını idrak ettiğinin delili olarak saymak gerekir.
Koalisyonların tek başkan adayı çıkarma zarureti: Başkanlık sisteminin siyasal partilere yürütme yetkisi vermesi için getirdiği %50,01 barajı, seçim öncesi koalisyona giren partilerin tek başkan adayı çıkarmalarını zaruri kılmaktadır.
2018 seçimlerinde CHP-İP-SP ve HDP Başkanlık Sistemi'nin getirdiği bu zarureti algılayamamıştır. CHP-İP-SP + HDP ittifakının CHP dışındaki bileşenlerinin ayrı ayrı Cumhurbaşkanı adayı çıkarması hem bu adayların meclise girememelerine hem de Başkanlık Sistemi'nin yapısına uygun politika yapamadıklarına hamledilmelidir.
SP, kurduğu “ittifak” nedeniyle CHP listesinden ve Konya'dan bir milletvekili çıkarmasına rağmen Parti Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu Meclis'e gönderme fırsatını Başkanlık Sistemi'ni doğru okuyamadığı için kaybetmiştir.
SP'nin (ve CHP-İP-HDP'nin) seçim sonuçlarıyla birlikte idrak edebildiği bu durum, bundan sonraki seçimlerde mutlaka dikkate alınacaktır. Anlaşılacağı üzere seçim öncesi koalisyonlarının yürütmeyi (Cumhurbaşkanını) belirlemek bakımından mutlaka “tek aday” merkezli yapılması zaruridir. Dolayısıyla SP'nin (veya herhangi bir küçük partinin) bundan sonraki seçimlerde de Cumhurbaşkanı adayı çıkarabilmesi için asgari yüzde 30-40 oy bandına gelmesi ve yüzde %50,01'i tamamlamak bakımından eksik kalan oy oranını sağlayacak partilerle hareket etmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla Türk siyaseti partileri iki seçeneğe zorlamaktadır:
- Hükümete girmek isteyen partiler seçim öncesi koalisyon yapmalıdır. Bu ihtimalde küçük partilerin kendi adaylarıyla Cumhurbaşkanlığı seçimine katılması anlamsızdır. Küçük partiler hükümet olmak istiyorlarsa büyük partilerden biriyle koalisyon yapmalı ve büyük partinin Cumhurbaşkanı adayını desteklemelidir. Aksi halde kendi adayları ile hükümet seçimine girerek başkanlarının Meclis dışı kalmasına meydan vereceklerdir.
- Yüzde 10 barajını geçeceğini uman ve fakat hükümet kurmak istemeyen partiler de Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmamalıdır. Bu partiler koalisyon (ittifak) yapmak zorunda olmadıklarını amaçlarının sadece yasama organında yer almak olduklarını deklare etmelidir. 2018 seçimlerinde HDP'nin ittifakta yer almaması bu seçenek açısından örnek olarak değerlendirilebilecektir. Ancak HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de aday gösterdiğinden asıl hedefinin yasama meclisi olmadığı söylenebilecektir. Bu anlamıyla HDP'nin Başkanlık Sistemi'nin yapısını okuyamadığı kesindir.
Yukarıdan beri yaptığımız izahlar, SP (ve İP-CHP-HDP) kadrolarının Başkanlık Sistemi modelinin yapısına göre bir siyaset geliştirememesinin nedenlerini de ortaya koymaktadır. Başkanlık Sistemi, Cumhurbaşkanlığı (yürütme) seçimlerine giren partileri seçim öncesinde “tek başkan adayı ve koalisyon” modeline zaruri olarak itmektedir.
Meclis'e milletvekili gönderme barajının %10 olması nedeniyle SP-İP ittifak kurarak baraj meselesini aşmak istemişlerdir. Ancak bu partilerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ayrı ayrı aday göstermeleri, 2018 seçimlerinin iki ayrı organın (yasama-yürütme) ayrı ayrı oylamayla belirlendiği hususunu “göremedikleri”nin delili sayılmalıdır.