15 Temmuz 2018. İğrenç ve kalleş işgal girişiminin sene-i devriyesi.
Aynı zamanda akamete uğratılmasının yıldönümü.
O yüzden milletçe hem hüzünlüydük, hem mutlu.
Hem kızgındık, hem de umutlu.
TGRT Haber ekran yüzü olarak 15 Temmuz Şehitler Köprüsünde öğle vaktinde görev yerimi almıştım. Tam da Başkan Erdoğan'ın konuşma yapacağı dev sahneyi yakından gören bir bölgeye konumlandırılmıştı medya mensupları için hazırlanan platform.
Saat 14'te damperlerini kocaman Türk bayraklarıyla kapatmış büyük hafriyat kamyonları geçti önümüzden. Arka arkaya dizilmiş ilerleyen bu büyük araçlar güçlü korna sesleriyle köprüyü inletiyorlardı. Köprüyü trafiğe kapatmak için gelmişlerdi. Muhteşem bir manzara çıkmıştı ortaya. Adeta o hain darbeci ve teröristlere “Köprü trafiğe öyle kapatılmaz böyle (Türk bayraklarıyla) kapatılır diyorlardı.
Sonrasındaysa artık yavaş yavaş vatandaşlar kapatılan köprüde hazırlanan alana doğru gelmeye başladı. Öğle ve ikindi saatlerinde sıcaklık çok fazlaydı. Yayın nedeniyle giyindiğim takım elbiseyi her ne kadar incesinden seçsem de şıpır şıpır terliyordum canlı bağlantılarda. O saatlerde güneş, bulunduğumuz alanda engellenemiyordu.
Bu açıdan zor bir gün geçiriyor olsam da bulunduğum ortamın manevi havası kalbimi mutmain etmişti. Bir ara medya platformunda da bomba araması yapılacağı için bir kaç meslektaşımla trafiğe kapatılan köprüde bulduk kendimizi. Köprünün korkuluklarından aşağıya denize baktık. İstanbul maratonunda bile girilemeyen o alanda yürürken, muhteşem manzarayla İstanbul'un dünyanın en güzel şehri olduğunu bir kez daha müşahede etme imkanı bulduk.
Yayınlara devam ettim. Bir konuğum Gazi Sebahattin Ünal'dı. Köprüye ilk koşanlardan. Elinde G-3 tüfeği olan binbaşının üzerine yürümüş. 4 kurşun yemiş ama umurunda değil. Yine olsa yine koşacak. 60 yaşında. Nakliyeci. Nevşehir'li. O anları canlı yayında anlatırken yaşıyordu adeta. Fetöcü olduğu gerekçesiyle işlerinden olanların hâlâ devlete meydan okuduğunu, pişmanlık göstermediklerini bu yüzden de bunu hakettiklerini söylüyordu.
Saat 20'ye gelirken toplanan yüzbinler, şehitler için önce saygı duruşunda bıulundu, sonra İstiklal marşı hep bir ağızdan okundu. Muhteşem anlardan biriydi. Sıra Aşr-ı Şerif'e geldiğinde ortam daha da güzelleşti. İshak Danış'ın o güzel sesi ile okuduğu her ayetin arasındaki duraklamalarda o yüzbinlerden çıt çıkmıyordu. Az öncesine kadar inanılmaz bir coşku varken, sloganlar atılıp, tekbirler getirilirken şimdi sükunet kaplamıştı ortalığı.
Ve tek tek 251 şehidimizin isminin okunduğu an. Beni en çok duygulandıran. Hepsinin o güzel siması dev led ekranlardan verilirken isimleri tek tek okundu. Ve her şehit isminden sonra yüzbinler “Burda” diye bağırdı. Hep birlikte ve aynı anda.
Sanki o yüzbinler tek yürek olmuştu.
Sanki şehitlerimiz bizi izliyordu.
Sanki Şehit tahtında sadece Rablerine değil bize de gülümsüyorlardı.