Televizyonda Boğaziçi Köprüsünün kapatıldığını gördüğümde aklıma ilk olarak silahlı mücadele içindeki terör örgütleri gelmişti. Nereden bilecektik ki üç saat önce aynı safta namaza duranların milletin tankıyla, tüfeğiyle, askeriyle çakallık yapacağını?
“Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” isimli kitabında John Perkins, küresel imparatorluk adıyla bahsettiği ve Amerikan Devleti güdümündeki Şirketokrasinin ekonomik olarak ülkeleri teslim almak için “Ekonomik Tetikçiler” adı verilen yapılanma vasıtasıyla ülkeleri bir nevi sömürge haline getirdiklerini yazar.
Ekonomik Tetikçiler görevlerini başaramadıklarında ise çakallar eliyle ülke yöneticisine suikast düzenlenerek işlemin sonlandırıldığı, yazarın hatıraları arasında yer bulur.
Türkiye'de ise gerek ekonomik tetikçiler gerekse çakallar vasıtasıyla gerçekleştirilemeyen amaçlarını belki de daha önce denemedikleri bir yöntemle hayata geçirmeye çalıştılar.
Eminim ki kitap 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra yazılmış olsaydı ekonomik tetikçilerin ve çakalların yanı sıra bir de “Sırtlanlar” diye bahsedilen yeni yöntem uygulayıcılarından söz edilirdi.
Öncelikle eğitim ve din gibi kisveler altında devşirdikleri gençleri devlet ve millet düşmanı haline getirerek birer sırtlana dönüştürdüler. Hukuk, eğitim ve güvenlik başlıca çalışma alanlarıydı. Güvenlik adı altında mahremlerimize sızıldığı ise birçoklarımızın dikkatini çekmiyordu
Hükümete ve devlete karşı kullanılabilecek ne varsa hepsi kullanıldı. Kimi zaman bir hak ihlali, kimi zaman hırsızlık yapan çocuklara verilen cezalar üzerinden yapılan algı operasyonları…
Toplumun yumuşak karnın kaşımak adli, bürokratik ve medyatik gücü elinde bulundurdukları için hiç de zor olmuyordu.
Örgütün bürokratları eliyle yasalarda olmayan bir suç isnadı yapılıp, savcı ve hâkimler eliyle cezalandırılıyor ve medya vasıtasıyla ortalık velveleye verilebiliyordu.
Yaptıklarının sonuç veremediğini gördüklerinde ise ülkenin bekasına göz diktiler. Ülkenin tankını, topunu, silahını millete doğrultmakta beis görmediler. Hak, vatan, din dedikleri kelimelerin anlamları Pensilvanya'da yeniden tanımlanmıştı. Vatan dediklerinin Amerika olduğunu, hak dediklerinin çıkarları olduğunu gördük. İslam dedikleri ise yıllardır sürdürdükleri bir Vatikan Projesinden ibaretti.
İki yıl geçti hain girişimin üzerinden…
İki yıl geçti şanlı direnişin üzerinden…
O gece yaşanan hainlikten birkaç saat önce yaşadıklarından haberdar olmadığımız kahramanlarımızın farkına vardık.
O geceye kadar “Bu memleket adam olmaz” ve “Bu gençlikle nereye gidilir” safsatalarının son bulmasını gördük.
Gündüz vakti cep telefonlarından Pokemon avlayanların, gece sokaklara çıkarak milletimize ait tankları hırsızların, arsızların ellerinden almak için kovaladıklarını gördük.
O gece birçoğumuz görünenle gerçeğin farklı olabileceğini gördü. Birçokları için vatanın bedelinin “1 Amerikan Doları” olduğunu gördük. Pek çoklarının hükümet taraftarlarını aşağılamak için kullandıkları “makarnacı” tabirinin, vatan sevdalılarını aşağılayanlara yapıştığını gördük.
Bu ülke, bu vatan çok aşağılık gördü ama, 15 Temmuz gecesi yaşananları gördüğü ve bildiği halde, hala muhaliflik ile vatan hainliği arasındaki farkı fark edemeyenler kadar aşağılıkları görmedi.